Türkiye’nin Irak politikası niçin başarısız oldu?
Abdulkadir At-Tai, Türkiye'nin Irak politikasındaki başarısızlığının nedenlerini ve gelecekte başarılı olması için neler yapması gerektiğinin yollarını yazdı.
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-11-15 13:09:48
Bu makaleye, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin Nuri Maliki başkanlığında son Irak hükümetinin kurulmasının akabinde söylediği, “Türkiye, yanlış ata oynadı” ifadesiyle başlıyorum.
Ben burada Türkiye’nin bu açıklamaya verdiği cevaba girmek istemiyorum. Zaten bu bilinen, yayımlanan, dillerde dolaşan, yazılan çizilen bir husustur. Beni burada ilgilendiren, Irak dosyası konusunda Türk siyasetinin başarısız olmasıdır. Bu da, Arapların, Irak’taki kardeşleri için her hangi bir olumlu şey sunma konusunda yetersiz kalmalarından sonra Türkiye’nin Ortadoğu bölgesine ve özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde yeni bir aktör ve güç olarak girmesinden sonra yaşanmıştır.
İşgale ve İran nüfuzuna karşı olan birçok Iraklı ve kimi siyasi güçler, Türkiye’nin Irak’taki rolünü işgalden sonra kaybolan dengenin yeniden oluşturulması, Irak sahnesinde kendisini gösteren aşırı Iran nüfuzunu sınırlama amacıyla destek vermiştir. Bu sebeple kimileri bu rolü açık bir şekilde memnuniyetle karşılamış, kimileri de buna mevcut durumu değiştirir veya değişmesine yardımcı olur ümidiyle sessiz kalmıştır. Bilindiği üzere sessizlik çoğunlukla rıza göstermek şeklinde yorumlanır.
Ne var ki, bu ümit tükendi ve esen rüzgârlar gitti. Türkiye’nin dış politikası Iraklıların bu istek ve arzularını karşılama her hangi bir şey sunma konusunda başarısız oldu.
Bizim burada söz konusu başarısızlığın nedenlerine, Irak dosyasındaki kafa karışıklığına, gelecekte başarılı olmasının yollarına ve Irak meselesi hususunda etkin rolünün olmasını istiyorsa Türkiye, içinde düştüğü hataları aşmasına işaret etmek istiyoruz.
Bunu da şöyle özetleyebiliriz:
Birinci Olarak: Irak meselesine Türkiye’nin yaklaşımı açık bir şekilde pragmatik ve çıkara dayalı bir yaklaşımdı. Ekonomik ve ticari yöne yoğunlaşarak Irak’ı yatırım için büyür bir fırsat, Ortadoğu’da büyük bir pazar, petrol ve gaz yönünden dünyanın büyük bir enerji kaynağı olarak görmüştür. İşgalden önce Irak’a uygulanan ekonomik ambargonun ve Amerika ve Batı işgalinin yok ettiği alt yapısının yeniden inşasına ve imarına ihtiyaç olduğunu görmüştür.
Türk dış politikacıları yapıcıları yöne yöneldiler. Bununla daha önce açık bir varlıklarının veya nüfuzlarının bulunmadığı Irak sahasına girmeyi ümit ediyorlardı. Iranın durumu ise aksi olup Irak’taki yönetim üzerinde etkisi olan müttefikleri ve dostları aracılığıyla büyük bir nüfuza sahiptir. Bu nedenle Türkiye’nin Irakla olan ilişkilerini geliştirmesi gerekiyordu. Türkiye, yetkililerinin Irak’a sık sık yaptıkları ziyaretler aracılığıyla bu konuda başarılı olmuştur. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Bağdat’a yapmış olduğu ziyaret, gelişmekte olan bu ilişkilerin daha da ilerlemesinin önünde kapıları açtığı söylenebilir. Buna Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğulu’nun Bağdat ve Erbil’e sık sık yaptığı ziyaretleri de ekleyebiliriz.
Bu ilişkilerin gelişmesine, Iraklı yetkililerin komşu ülkelerle ilişkilerin kurulması ve geliştirilmesine önem vermeleri yardımcı olmuştur. Aynı şeklide işgalin gölgesi altında yeni ortaya çıkan yönetimin daha fazla kabul görmesi ve desteklenmesi amacıyla istekli olmanın da katkısı olmuştur. Zira bu yönetime çoğu zaman irade ve bağımsızlık yönü eksik olarak bakılmakta ve Irak’a açılan Amerikan işgalinin ve bölgesel güçlerin sesi olarak görülmektedir. Sonuç olarak diyebiliriz ki, her iki ülke arasında ticari ilişkilerin gelişmesi, Irak’ta ve özellikle Kuzey Irak’ta çok büyük sayıda Türk şirketinin varlığı bu bölgenin istikrar ve güven içerisinde olduğunu teyit etmektedir.
İkinci Olarak: Türk dış politikası, Irak’ta devam eden siyasi süreci değişimin yolu olarak esas almış, yönetimde dengenin yeniden kurulması düşüncesini ve siyasi süreç içerisinde Irak’ta siyası durumun değişmesini benimsemiştir. Yaşanan olaylar reform konusunda bunun faydasının olmadığını ortaya koymuştur. Bu daha önce Arap ülkelerinin benimsediği düşüncenin aynısıdır. Bunu da Amerikan yönetimi ve dostları Irak’ta mevcut durumu değiştirmek için Arap ülkelerinin Amerika’dan istemiş oldukları taleplere bir cevap olarak ileri sürmüşlerdir. Bu da Irak yönetimi üzerinde İran’ın nüfuzunun ve müttefiklerinin kontrolünün artmasından sonra olmuştur. İşgale ve Irak’taki projelerine muhalefet edenlerin dışlanması ve marjinalleştirilmesi istenmiştir. İşte bu temel üzere Türkler doğrudan Irak’taki başarısız siyasi sürece katkıda bulunmuşlardır. Bu politika yanlış temel üzere bina edilmiştir. Kendisine temel olarak hizipçiliği ve etnisiteyi esas almıştır. Hizipçilik siyasetini yerleştiren anormal bir anayasayı benimsemiştir. Bu reel durumun demokratik uygulamalarda kabul edilen yasal yollarla değişmesi mümkün olmaktan çıkmıştır. Irak’taki durumları değiştirme hususunda bu seçeneğin başarısız oludunu yaşanan deneyim ortaya koymuştur. Son seçimlerde başarı gösteren, parlamentodaki sandalye sayısının büyük çoğunluğunu elde eden Irak listesi, Türklerin ve Arap ülkelerinin sunmuş olduğu desteğe rağmen hükümeti kurma konusunda başarısız olmuştur.
Üçüncü Olarak: Türk karar vericileri, Irak’la ilgili politikalarını belirlerken siyasi süreç içerisinde bulunan ve kendilerine yakın olan bazı kişi ve gruplarla veya sürecin dışın olup da fikri yakınlaşmanın bir sonucu olan kişi ve gruplarla veyahut ta ortak etnik bağların bulunduğu kişi ve gruplarla yardım ve istişareyi esas almışlardır.
Her halükarda Türkiye’nin kucak açtığı bu şahıs ve gruplar Irak dosyası konusunda Türkiye’nin siyasi sürecini manipüle etmede önemli rol oynamışlardır. Söz konusu kişi ve gruplar, Irak sorunuyla ilgili bu ölçüde siyasi bir bilince ve açık bir vizyona sahip bulunmamaktadırlar. Bu dönemde yapılması gereken en önemli öncelik Irak sorununa başarılı bir çözüm bulmaktadır. Oysa bu kişilerin bazıları sorunun bir parçasıdır, aktif bir tarafıdır. Bunlar, Irak halkının bu çıkmaza girmesinde doğrudan katkı sağlamışlardır.
Dördüncü Olarak: Türk siyasetçileri, Irak sorununda önemli ve etkin bir unsuaru dışlamışlardır. Bu da farklı isim ve biçimleriyle işgale karşı olan ve direnen Irak ulusal güçleridir. Bunlar işgal yılları boyunca gerek silahlı güç ve gerekse siyasi güç olarak işgal yılları boyunca etkinliklerini göstermişler, Irak sorunuyla ilgili tüm ayrıntıları yaşamışlardır. Yaşanan deneyimler, bunların yönlendirmelerinin sağlıklı olduğunu, görüşlerinin doğruluğunu, gündeme getirdikleri konuların, ulusal ve her kesimi içine aldığını ortaya koymuştur. İçinde bulunulan aşamanın önemini kavramış, vatanı ve geleceği bekleyen komplo, plan ve niyetlerin farkındadır.
Çok üzücüdür ki Türk siyasetçileri bu ulusal gücü ve Irak konusunda bunların önemli rolünü görmezlikten gelmektedir. Bunların, işgali ve projelerini reddeden derin ve ilkesel tutumlarını dostlardan önce düşmanlar görmüştür. Bunların, Irak’ta ve hatta tüm Ortadoğu bölgesinde Amerikan projelerine karşı çıkmada ve onu başarısız kılmada öncü bir üstünlükleri vardır.
Beşinci Olarak: Türkler, Irak’taki bölgesel rolün boyutunu ve gerçek yönünü belirleyememişlerdir. Özelikle de Irak arenasında hakim olan Iran rolünü, çifte standart karakterini, her ne kadar medyada açık bir şekilde Amerikan karşıtı söyleme yer verilse de Amerikan rolüyle İran’ın ne ölçüde uyumlu olduğunu değerlendirme hususunda. Irak halkından her hangi birinin veya ırak sorunuyla ilgilenen kişilerin gözünden bu durum kaçmamaktadır. Bu görüş de teyit etmektedir ki, siyasi sürece açık bir şekilde siyasi ve medya desteği söz konusudur; sürecin başlamasından ve kuruluşundan bu yana Amerikan işgali aracılığıyla desteklenmektedir. İşgalin getirdiği partiler ve güçler desteklenmekte ve yanlarında yer alınmaktadır. 2010 yılı seçimleri, Maliki hükümetinin kurulması, yaşanan gelgitler, bazı siyasi blokların maruz kaldığı baskılar ve bunlara emrivakilerin dayatılması bunun en iyi kanıtıdır.
Bu sebepler ve belki de başka sebeplerden ötürü Türkiye’nin rolü zayıflamış ve çok geri gerilemiştir. Hatta birçok Iraklıya ve Araba eşit olarak yapması gerekenler konusunda başarısız olmuştur. Bu sebeple Türkiye’nin Irak’a yardım sunma hususunda olumlu, aktif ve gerçek bir rolünün olması, hakim olan durumların düzeltilmesi, tüm gruplar arasında kaybolan dengenin yeniden inşası, Irak evinin yeniden düzenlenmesini sağlayacak sağlam ve adil kurallara ulaşılması, Irak’ın yeniden sağlığına kavuşması, tüm grup ve etnik yapısıyla birlikte Irak halkının karşı karşıya olduğu üzücü dönemin aşılması için hatırlatma ve nasihat etmek gerekir.
Bu rolün başarılı olabilmesi için Türk liderlerin hesaplarını ve planlarını gözden geçirmeleri, Irak politikalarını doğru bir yöne çevirmeleri, daha fazla ciddi ve kararlı olmaları, Irak halkının çıkarlarıyla kendilerinin çıkarları arasında denge kriterini esas almaları, tarihi ve coğrafi derinliği göz önünde bulundurmaları gerekir. Irak Ortadoğu bölgesi için birçok tehlikeli soruna karşı emniyet supabı görevi yapmaktadır. Bu sorunlar bölgenin güven ve istikrarını tehdit edebilir, bozabilir. Türklerin, arenada aktif ve etkin olan Irak ulusal gücünün rolünü görmezden gelmemeleri gerekir. Bu gücün, Türk karar vericilerin zihninde etkin bir şekilde bulunması gerekir.
Türkiye’nin Irak’taki rolünün Amerikan yönetiminin ve yandaşlarının beklentilerinden uzak kendi özünden kaynaklanan, Irak’ın birliğine, bağımsızlığına ve Irak halkının çıkarlarına önem veren, Irak ve Türk halklarının çıkarlarını sağlayan bir rol olmasını temenni ederim.
* heyenet.org
Haber Ara