Doç. Dr. Ahmet UYSAL*
2001 yılında baba Hafız Esed'in ölümünden sonra yerine gelen genç Beşşar Esed'den beklemekteydi. Geçen süre uzun olmasına rağmen rejimde hiçbir ciddi açılım olmadığı gibi Mısır Devrimi'nden sonra da dünyaya söz vermesine rağmen Beşşar Esed, reform yap[a]mamıştır. Peki diğer diktatörler gibi sonunun geldiğini gördüğü halde Baas rejimi neden reform yapamamıştır ve yapamaz?
Öncelikle her rejim gibi Baas rejimi de kendisine uygun bir siyasi ve ekonomik yapı oluşturmuştur. Durkheim'den Marx'a sosyologlar, yapıların çok belirleyici olduğunu söylemişlerdir. Gerçekten de siyasi yapılar içindeki kişileri derinden etkilerler. Reform beklentilerinin aksine genç Beşşar'ın da sisteme uyduğu açıktır. Uzun süren siyasi yapılar liderleri dışında sistemden beslenen bir oligarşi, klikler, ittifaklar ve gruplar oluşturur. Lider reform yapmak istese bile sistemden beslenenler çoğu zaman değişime direnir. Beşşar Esed'in değişim isteyip istemediği çok net değildi ama istemiş olsa bile bunu yapması o kadar kolay olmayacaktı.
Baas rejiminin ideolojisi de reforma müsait değildir. İki dünya savaşı arasındaki otoriter ideolojiler, bağımsızlık mücadelesi veren Arap dünyasına uyarlanarak ortaya çıkmıştır: Laik, milliyetçi (ulusalcı) ve otoriter bir yaklaşıma dayanır. Kökleri on dokuzuncu yüzyıl başında Şam'da (Suriye, Lübnan ve Filistin) Hıristiyan Arap milliyetçilerine dayanan bu akım, Mısır'da Cemal Abdünnasır ile uygulama şansını bulmuştur. Oradan Suriye, Irak, Kuzey Afrika'ya yayılmıştır. Bu hareketlerin hepsi iyi niyetli bağımsızlık ve milliyetçilik fikirlerine dayansa da otoriter yapılarından dolayı sonunda başarısız olmuşlardır. Ülkelerinde adil, demokratik ve refah toplumunu kuramamışlardır.
Bu rejimlerin reformu önündeki bir engel de diktatörlük psikolojisidir. Koskoca ülkeyi ve halkını kendi özel malı gibi gören bir psikoloji söz konusudur. 800 kişinin ölüm emrini veren Mübarek'in hasta döşeğinde yargılanırken takındığı kibirli tutum, Baas rejiminde fazlasıyla vardır. Elinde kitle imha silahı olmadığı halde ülkesini ateşe atan Saddam'ın tutumu da bu psikolojinin bir sonucudur. Ülkesinin 25 ton altınını satan ve dünyada dondurulan hesaplarında 150 milyar doları bulunan Kaddafi'nin psikolojisi de böyledir. Makamını bırakmadığı için 50 bin kişinin ölmesine yol açmıştır. Beşşar Esed'in yerinde kalmak için üç bine yakın kişinin öldürülmesi de aynı psikolojinin bir sonucudur. Rejimin korunması ise on binlerin ölmesinde sorun görülmez.
REFORMUN ÖNÜNDEKİ ENGELLER
Reformların önündeki diğer bir engel ise suçluluk duygusudur. Bu diktatörler halklarına uyguladıkları baskı ve kötü muamelenin bilincinde oldukları için –itiraf etmeseler bile– suçluluk hissi ile hareket ederler. Halklarına yaptıkları kötü muamelenin güçten düşünce hesabı sorulacağı veya kendilerinden intikam alınacağından korkarlar. Örneğin, Suriye'de 3 bine yakın insan öldürüldükten sonra geri dönüş de mümkün değildir. Mübarek'in başına gelenler de onurlu çıkış veya sorunsuz bırakma imkânlarının olmadığı hissini besleyerek, sonuna kadar direnmeleri gerektiği fikrini pekiştirir.
Dış baskılar da Suriye rejiminin reformuna engel olmaktadır. Batı'dan gelen reform baskıları demokrasi mücadelesi veren halkın Batı'nın piyonu gibi gösterilmesini kolaylaştırmaktadır. Ayrıca bu dış baskılar yeterli olmadığı için de tersine bir etki doğurmaktadır. Suriye örneğinde dış dünyadan rejimin devamı yönünde de baskılar vardır. İran, demokratikleşmenin Nusayri azınlığın gücünü azaltacağı için ve hatta kendine de ulaşır gerekçesiyle demokratik reformlara karşı çıkmaktadır. Benzer kaygılarla Rusya ve Çin de Suriye rejimini değişim taleplerine karşı sıkı durmaya teşvik etmektedir. Amerika'nın Ortadoğu'da (Irak'ta) demokrasi ile olan kötü sicili dolayısıyla Batı baskısı işe yaramaktan çok zarar verebilmektedir. Demokratik taleple gelen her türlü hareket dış komplo olarak reddedildiği için etkisi kırılmaktadır. Ancak çok fazla insanın öldürülmesi ve iki tarafın yenişememesi dış desteğin daha önemli hale geleceği anlamına gelmektedir.
Bu tür otoriter rejimler ve liderler, kendi istekleriyle ve hükümet dinamikleriyle değil, daha çok geniş halk kitlelerinin ortaya koyduğu mücadele ile ve/veya dış baskılarla yıkılırlar. Baştaki despotun kendi rızasıyla çekilmesiyle değil etrafındakilerin yönetimden desteğini çekmesiyle yıkılırlar. Onlar on binler ölse bile koltuklarından inmeye razı olmazlar ancak etraflarındaki insaf sahibi güçlü kimse ve gruplar kendi insanlarına ve ülkesine daha fazla zarar vermemek için despotların etrafını boşaltınca yıkılırlar.
Esed liderliğindeki Baas rejiminin içeriden ıslah edilmesinin zamanı geçmiştir. En başta yapması gerekenleri şimdi yapsa bile dökülen bunca kandan sonra anlamı ve önemi kalmamıştır. Dolayısıyla, Suriye rejiminin sonu gelmiştir. Silah zoruyla ve öldürerek gösterileri bastıramayacağı anlaşılmaktadır. Bastırsa bile 40 yıldır sağlayamadığı refah ve huzuru aynı yaklaşımla sağlamasının imkânı olmadığı için üç beş sene sonra yine patlayacaktır. Bu baskıcı rejimin sonu çok uzak değildir ama çok kan dökeceğini de bilmek gerekir.
Reform fırsatını kaçıran Suriye rejimine karşı neler yapılabilir? İlginç bir şekilde petrolü olmamasına rağmen Esed rejiminin dış dünyadaki dostu Kaddafi rejiminden fazladır. Öncelikle İran, hem mezhep yakınlığı hem Lübnan'a geçiş koridoru olması açısından hem de demokratik dalga kendisine bulaşır diye ciddi endişe duyduğu için Suriye rejimine destek olmaktadır. İlginç bir şekilde Rusya ve Çin de benzer düşüncelerle genel olarak Arap devrimlerine, özel olarak da Suriye'deki demokratik çabalara karşı çıkmaktadır. Bu yüzden Birleşmiş Milletler toplantısında Suriye rejimini kınama tasarısını veto etmişlerdir. Batı ise İslamcılar gelir diye Esed rejiminin devrilmesinde Libya'daki kadar istekli değildir.
Esed rejiminin devrilmesi Türkiye'nin çıkarına olmasına rağmen Türkiye, Esed rejimini sıkıştırmakta oldukça yavaş davranmıştır ama giderek daha etkili bir tutum takınmaktadır. Suriye rejiminin yumuşak karnı, ülkede kötüleşen ekonomik durumdur. Zaten çok iyi olmayan ekonomisi, çıkan isyanlar yüzünden felç olmuştur. Özellikle rejimi zora sokacak mali yaptırımlar etkili olacaktır. Ayrıca yapılması gereken, İran ve Rusya gibi Baas rejimine destek olan ülkeleri, bu rejimin gidici olduğuna ve Ortadoğu'daki bu büyük demokratikleşme dalgasına karşı durmamaları gerektiğine ikna etmektir. Türkiye, bu konuda katkıda bulunabilir. Özellikle de uluslararası alanda kamuoyu baskısı, diplomatik ve siyasi baskılar artırılarak rejimin yalnızlaşması ve dolayısıyla iç ve dış desteğin azaltılması yararlı olacaktır.
*Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Kaynak: Zaman