Siyasal İslam ve Arap uyanışı!
Siyasi İslam, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da köklü bir değişim geçiriyor. Ünlü düşünür Tarık Ramazan'ın yazısı:
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-11-07 21:16:26
2010 Aralık ayında Arap isyanlarının başlangıcını teşkil eden Tunus’ta, İslamcılar ön cephede değildi. Mısır, Libya, Yemen, Suriye ve Bahreyn’de de aynı şey oldu. İlk kıvılcımı gençler çaktı. Onları takip eden çok sayıda insan da “Yoksulluğa, yozlaşmaya ve diktatörlüğe hayır” dedi. İslamcı örgütler ise ilk başta tereddüt gösterdiler; ancak daha sonra genç üyelerinin zorlamasıyla isyanlara katıldılar.
Siyasi ve sosyal huzursuzlukların devam ettiği haftalarda yorumcular ve liderler “Türkiye modelinden” bahsettiler. Geçtiğimiz 10 yıl içerisinde AK Parti, İslamî hükümleri demokrasi ve liberal ekonomiyle birleştirmede büyük başarı gösterdi. Yeni yetişen İslamcı kuşaklar için Türkiye bir model haline geldi. Cezayir’deki İslami Kurtuluş Cephesi’nin (FIS) veya İran’daki teokratik Cumhuriyet’in talepleri eleştirildi ve kenara atıldı. Siyasi İslam, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da (ODKA) köklü bir değişim geçiriyor.
Onlarca yıldır demokrasiyi savunmuş olan Raşid Gannuşi, şimdi özgürlük, çoğulculuk ve hatta laiklik üzerinde daha bir kuvvetle duruyor. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mısır, Tunus ve Libya ziyaretleri sırasında “laik devletin” iyi bir model olduğunu söylemesi eski kuşak İslamcılar tarafından eleştirilse de büyük çoğunluk ilgi ile dinledi ve genellikle anlayışla karşıladı. Tunus’ta, Mısır’da, Libya’da, Suriye’de ve hatta Fas’ta bir çok İslamcı lider, artık İslam Devleti yerine sivil Devleti konuşuyor. Arap dünyasında sömürge dönemini, din karşıtlığını ve genellikle de diktatoryal bir modeli çağrıştırdığı için olumsuz bir anlam yüklenmiş olan laik kavramını kullanmaktan kaçınıyorlar.
Sivil Devlet fikri büyük ölçüde, din ve devlet işlerinin ayrılması gerektiğinin kabulüne dayanır ki böylece özgürlük ve çoğulculuk korunabilsin ve demokrasinin gelişebileceği koşullar sağlanabilsin. Kelimelerle mi oynuyorlar? Muhtemelen. Başbakan Erdoğan ve partisi için de aynı şeyler söylenmişti; ancak onlar yasalara saygılı oldukları ispatladılar ve daha demokratik bir Türkiye’de yozlaşmaya karşı etkin bir şekilde mücadele ettiler. Ordu etkisiz hale getirildi.
Orta Doğu ve Kuzey Afrika'nın demokratik geleceği İslamla yakından bağlantılı; siyasi İslam ölmedi. İslamcı liderler otuz-kırk yıldır muhalefetteler. Hatta bazıları Batı’da bile yaşadılar. Bunların bir kısmı ideolojilerini, bir kısmı ise politik duruşlarını yeniden değerlendirdiler. Laik örgüt ve partilerle çalışmaya hazırlar: Mısır’daki “Kifaya” hareketiyle işbirliği yapmaları bunun bir göstergesi. Laik liderler de aynı şekilde İslamcılarla çalışmaya hazırlar.
Tunus’taki seçimlerden ikinci parti olarak çıkan Cumhuriyet İçin Kongre partisinin lideri Monsef Mazuki, İslamcıların demokratik süreci meşrulaştıracaklarına inanmakla kalmıyor, (bunu yıllar önce söylemişti) Gannuşi’nin Ennahda’sıyla işbirliği yapmayı da arzuluyor. Bunlar önemli gelişmeler ve İslamcı ideolojinin yeni yüzünün daha sistematik bir biçimde incelenmesini gerektiriyor: aralarında erkekler kadar kadınların da bulunduğu genç İslamcı liderler İslam’ı özgürlük, onur ve demokrasiyle yozlaştırmaya çalışıyorlar.
Bu Ortadoğu ve Kuzey Afrika halklarının ufkunda artık karanlık bulutlar olmadığı anlamına mı geliyor? Cevaplanması gereken bazı önemli sorular var. Bazen sanki Batı, Arap dünyasına laiklerle İslamcıların karşı karşıya geldiği oldukça basit ve ikili bir imgelem ve politik gerçeklik empoze ediyormuş gibi görünüyor. Hem laikler hem de İslamcılar, bu garip oyunu, sanki kendi çıkarları da bunu gerektiriyormuşcasına oynuyorlar. Laikler, Batı’nın desteğini elde etmek istiyorlar. Bu arada da siyasi İslamla mücadele ederek meşruiyet kazanmaya çalışıyorlar.
İslamcılar ise halkın desteğini sağlamak istiyorlar ve din ve gelenekleri kullanarak meşruiyet kazanacaklarını umuyorlar. Ancak bu süreçte, her iki taraf da özeleştiri yapmaktan kaçınıyor ve gerçek sorunları tartışmıyorlar. Daha yakından bakıldığında, Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerdeki laiklik savunucularının ileri sürdükleri iddialar, genellikle fazla basit ve gerçelikten uzak görünüyor. Seçkinler ile onların korumaya ve temsil etmeye talib oldukları halk arasında kopukluk olması rahatsız edici olsa da, şaşırtıcı değil. Demokrasiden, özgürlükten, eşitlikten ve haklardan bahsediyorlar. Bunlar güzel idealler olsalar da, hitap ettikleri insanların umurunda değil.
İslamcı örgüt ve partiler ise güncel sorunlara somut çözümler üretmektense İslami meşruiyet üzerine kafa yoruyorlar. Yabacılaşmaya veya batılılaşmaya karşı korkularında samimi olabilirler. Fakat siyasi mücadelede din, bir referans ve ilham kaynağı olarak kullanılmak yerine, gerçekleri görmeyi reddeden kafalar tarafından güvenilirlik ve güç elde etmek için istismar ediliyor. Temel sorun Devletin tanımı değil, önerilen politikalar: Ne tür ekonomik politikalar öneriliyor? Nasıl bir eğitim politikası uygulanacak? Yaygın yoksulluk ve yozlaşmayla nasıl mücadele edilecek? Bu önemli sorular henüz cevaplanabilmiş değil.
Batı’nın siyasal İslam ile uzlaşması gerekiyor. Orta Doğu ve Kuzey Afrika, Doğu’ya kayıyor. Çin ve Hindistan gibi ülkelerin yanı sıra Rusya, Brezilya, Güney Afrika ve Türkiye, çıkarlarını koruyacak herhangi bir siyasi güçle iş yapmaya hazır. Batı, İslami eğilimlere ve İsrail-Filistin sorununa bakışını değiştirmeli. Arap halkları da demokrasiyi ve onurlu bir yaşamı hak ediyorlar (siyasal İslam’la veya siyasal İslam olmadan). Tıpkı Filistinlilerin devletlerini ve adaleti hak ettikleri gibi. Bu ikisi ayrılamaz. Başarılı bir politika, her ikisi için de, hem tutarlılık hem de dürüstlük gerektirir.
* Star
SON VİDEO HABER
Haber Ara