Dolar

34,9504

Euro

36,7399

Altın

3.000,56

Bist

10.048,90

Ekranların değil sokakların gücü

Arap Baharı'nın belli hedefleri var. Batı'daki protestoların yok. Yıllardır ilk kez kitlesel protestolar Batı kentlerini sarsıyor.

14 Yıl Önce Güncellendi

2011-11-07 10:31:08

Ekranların değil sokakların gücü
Önce Kahire'nin göbeğinde, Hüsnü Mübarek'i devirmek için ayağa kalkan Mısırlıların birkaç hafta içinde kurdukları bir mini devlet, yani Tahrir Cumhuriyeti vardı. Meydandaki kalabalığın uygarca ve yeteneklerini geliştirerek organize olmasını, orada bir revir, burada bir mutfak, bir çöp toplama hizmeti, savunma birimleri, ibadet yerleri kurmasını izledim.

Müslüman Kardeşler'den tutun da Cenevre'den henüz gelen Batılılaşmış Mısırlı kadınlara kadar yüz binlerce insan direnişlerini doğaçlama geliştirdiler... ve kazandılar. Arap Baharı'ndan ilham alan İşgal Et hareketi, Wall Street'ten Londra'daki St. Paul kilisesine kamplar kurdukça Tahrir'i başka mikro cumhuriyetler takip etti. Yıllardır ilk kez kitlesel protestolar Batı kentlerini sarsıyor.

Göstericiler (onların ruh halini en iyi belki de İspanyollar, "los indignados" (öfkeliler) sözcüğüyle yansıtıyor) elbette Mübarek'inki gibi gaddar polis devletlerine karşı mücadele etmiyor, fakat birçok ortak kaygılarının olduğu da kesin. İster Kahire ister Milano'da olsun, güçlülerin cezasız kalmasına, giderek daha çok servetin küçük bir azınlıkta toplanmasına, iş kaybına, yolsuzluğa ve aşağı lanmaya karşı sesler yükseltiliyor.

Yunan gösterici Jasmine Rapti'nin The Guardian gazetesine söylediği gibi, "Gençlerin bir yarını yok". Araplar söz sahibi olmak istediler, eylemlerinin bir fark yarattığını ilk kez hissettiler. Batılı gençlik arasında da umutsuzluk giderek artıyordu. Ve artık onlar da var olduklarını duyurmak için sokaklardalar. Tahrir Meydanı'nda nasıl olduysa buradaki doğaçlama örgütlenme de etkili oldu. Londra'da "Occupy FC" (İşgal Et futbol kulübü) adında bir futbol takımı kuruldu. Düzenli dersler veren bir üniversite var. Mutfak, yığınla yiyecek, barınak ve teknoloji çadırı var.

Modern toplum ve internetle ilgili sorunlardan biri de varoluşun cisimsizleşmesi, insanların ekran egemenliğindeki bireysel evrenlerinde darmadağın olmalarıydı. İşgal Et hareketi aynı zamanda buna da bir tepki. Yani değişim için birleşmenin mümkün olduğuna dair bir uyanış yaşanıyor. Arap Dünyası'ndaki köklü değişimler böyle bir uyanışın sonucu. Fakat Ortadoğu'daki hareketlerle Batıdakiler arasında temel bir fark var. Arapların mücadelesinde hedef belli. Daha açık, daha özgür, daha temsile dayalı, bir zorbanın kaprislerine tabi olmayan sorumlu ve şeffaf toplumlar oluşturmak. Yani onlar sıfırdan bir şey kurmanın peşindeler. New York ve Madrid'deki göstericiler de neye karşı olduklarını biliyorlar (bankacılar, kapitalizm, taşeronlaşma, iş kaybı), ama neyi istedikleri hiç de açık değil.

Kapitalizmi devirmek kulağa daha çok 20'nci yüzyıldan, hatta 19'uncu yüzyıldan kalma gibi geliyor. Kapitalizmde reform yapmak, en acımasız yönlerini düzeltmek de yeni değil. Refah devletinin yapmaya çalıştığı şey zaten buydu (ve insan ömrünün uzamasıyla bu çözümler şimdi büyük bir baskı altında). Protestoların ası l odağında olan şey sanki küreselleşmeyi, özellikle küreselleşmenin zenginleri kayırmasını durdurmak. Ancak bunu yapacak küresel bir hükümet yok. Uluslararası finans işlemlerini vergilendirmek gibi fikirler yıllardır var, ama uygulanamıyor. Tarihin akışı bazen hızlanır. Bunu bu yıl Kuzey Afrika ve Batı'da gördük. Tahrir'in yerini daha karışık bir şey aldı. O anın idealizmi sürdürülemedi. Demokrasi karşıtlığının Arapların genlerinde olduğuna inanan kötümserler haklı çıktıklarını düşünüyor.

Nitekim Tunus'ta muhafazakâr bir parti zafer kazanmadı mı? Kazandı, ama bu iyi bir şey. Arap Dünyası'nda değişim inançtan vazgeçerek değil, inancı modernlikle uzlaştırarak gerçekleşecek. Genç Müslümanlar, İslam'ın önemli ama baskın olmayan bir rol üstlendiği demokratik, açık toplumlar istiyor. Tunus'ta, Libya'da ve Mısır'da yavaş yavaş böyle toplumlar vücut bulacak. Ciddi aksamalar olacaktır, ama önümüzdeki on yılın gidişatı belirlenmiş sayılır. Aynı şekilde küreselleşmenin gidişatı da tersine çevrilemez. Onun yerine küreselleşme daha adil bir hale getirilmelidir. Bunun nasıl gerçekleştiri leceğiyse yalnızca Batı'nın değil, Batı'ya muhalif eski reflekslerinden dolayı Arap Baharı'na karşı ih

tiyatlı davranan Çin, Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika gibi ülkelerin de görevidir. Tahrir'den Wall Street'e uzanan büyük tartışmanın gündeme taşıdığı sorunların çözümünde onlar da fikirleriyle (ve yeni zenginlikleriyle) katkıda bulunmalıdır.

New York Times / Sabah
SON VİDEO HABER

Petrol kuyusundaki yangında itfaiye eri helallik istemiş

Haber Ara