Kurban keserken İsmail'i düşünmek
Osmanlıda bayram hazırlıkları, bayramdan 10-15 gün önce başlardı. Arefe gününde ise her şeyiyle bayrama hazırlanmış olan pâyitaht İstanbul, oldukça renkli sahnelerle karşılardı kurban bayramını.
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-11-06 09:04:52
Bayram öncesi saraydan halka duyurulan Padişah Tembihnamesi ile 'Bayram öncesi temizliğin emredilir ve kurbanlık tercihi ile kesiminde dikkat edilmesi gereken hususlar" halka duyurulur. Bayram öncesi bu tembihnamenin îlânı ile her yer pırıl pırıl hâle getirilirdi. Sokaklarda kurban kesmek tâa o dönemlerde yasaktı. Kesim için bir dönem Yedikule Hisarı'nın tâyin edilmesi de gösteriyor ki, açık alanlarda alenen kesimler yapılmıyordu.
KURBAN KESERKEN HZ. İSMAİL'İ DÜŞÜNMEK
Osmanlı'da kurbanlıklar satın alındıktan sonra boyanır, süslenir ve bayram gününe kadar itinayla beslenirdi. Kurban keserken Hz. İsmail'i düşünerek kurbana insanca muamele eden ecdâdımız, hayvanın gözünü bağlamak, sıradaki kurbanlıkların kesilen hayvanı görmemesini sağlamak gibi inceliklere azami ölçüde dikkat ederlerdi. 'Kurbanlık hayvana eziyet' büyük suçtu ve cezâsı dahi vardı. Hatta kurbanlık bir hayvanın yularından çekiştirmek dahi suç sayılırdı.
Devlet erkânının pâdişaha kurbanlık koç hediye etmesi için iyi bir fırsattı kurban bayramları. Pâdişaha, hânedan ve Enderun mensuplarına, devlet erkânı tarafından hediye edilen kurbanlıklar olduğu gibi, saray için önceden hazırlanan kurbanlıklar da olurdu. Eyüp'te, Râmi'nin arkasında bulunan Küçükköy civârında, saray için husûsî olarak kurbanlık koç yetiştiren ve "Saye Ocağı" adı verilen kışlalar mevcuttu. Saye Ocağı, Rumeli'den pâyitahta getirilen ve sarayda kurban edilmek üzere beslenen koyunların bulunduğu kâgir bir binâ idi.
İSTANBUL'DA TERCİH: KÜÇÜKBAŞ HAYVAN
Sarayda âdet şu idi ki, kurbanlıklar dâimâ koçlardan seçilir, büyükbaş hayvan alınmazdı. İhtimâl ki Hz. İsmail için kurbanlık olarak semâlardan bir koç inmesi sebebiyle koç tercih ediliyordu. Bu koçlar bayram öncesi haftalar süren bir hazırlıkla süslenir, tüyleri kirliyse yıkanıp paklanır, göz alıcı renklerle boyanır, boynuzlarına rengârenk kurdeleler takılır, boynuna kordon asılır, başına da altun varaklardan yapılmış, kuş tüyleri ve çiçeklerle süslenmiş aynalı taçlar konurdu. Hattâ bu süslemeler için yapılan masraflara dâir ödenek dahi ayrılmıştı.
KURBANLIKLAR RESM-İ GEÇİDİ
Gelinler gibi süslenen bu bembeyaz ve gösterişli kurbanlık koçlar, pâdişaha gösterilmek üzere saraya getirilir, hazîne-i hâssa nâzırının nezâretinde, nâzır önde, kurban alayı arkada, pâdişâhın seyrettiği pencerenin önünden geçirilirdi. Bu süslü kurbanları hazırlayan görevlilerin de kendilerine mahsus kıyâfetleri vardı. Başlarında sivri külâh şeklinde koyu kırmızı fesler bulunur, bu feslerin yeşil ipekten, bir karış uzunluğunda püskülleri olurdu. Kıyâfetleri ise yine yeşil sırmalı, dizlerine kadar uzayan bir elbiseydi.
Nihâyet bayram sabahı pâdişah, selâtin câmilerinden birinde bayram namazını kılar, namazın akabinde saraya döner ve ilk iş olarak da bizzat kendi eliyle birkaç koçu kurban ederdi. Zîrâ Peygamber Efendimiz de kurbanını bizzat kendisi keserdi.
Başta pâdişaha olmak üzere saray erkânı ve devlet ricâline kurbanlıklar hediye edildiği gibi, pâdişah da devlet ricâli ve bendegâna kurbanlık hediye ederdi. Bundan başka dergâhlara, hankâhlara, câmi, tekke ve türbe görevlilerine, medrese hocalarına ve talebelere kurban bağışı yapardı. Sarayda pâdişah adına kesilen kurbanların etleri de yine saray yakınlarında oturan halka dağıtılırdı.Saraya alınan kurbanlıkların fiyatı ve miktârını tespit edip saraya bildirme vazîfesi de ağnam müdürüne âitti.
Tıpkı saray gibi İstanbul halkında da âdet, kurbanlık hususunda küçükbaş hayvanların tercih edilmesiydi. Bu yüzden Konya, Karaman gibi şehirler ile Rumeliden İstanbul'a getirilen kurbanların neredeyse tamâmı koyun, koç veya keçiydi. Eski fotoğraf ve kartpostallarda Beyazıt ve Eminönü Meydanı gibi yerlerde görülen kurban satıcıları resimlerinde, neredeyse inek ve deveye hiç rastlamıyoruz. Fakat Anadolu'da böyle bir âdet yoktu. Onlar büyükbaş hayvanları da kurban pazarlarında satarlardı.
KOYUN SESİ DİNLEYEREK BAYRAMI BEKLEMEK
Arefe günü, ölmüş yakınların rûhu için kurban kesme âdeti Osmanlıdan kalmadır. Pâdişah için de arefe günü 2 kurban kesilirdi. Bu kurbanların da etleri saray mutfağına giremez, tamâmı medreselere, câmilere, tekkelere dağıtılırdı. Kurban postunun medrese talebelerine verilmesi de âdettendi. Kurbanlık koçlar genelde, bayramın birkaç gün öncesinden satın alınır, evlerin ahırlarında, bahçelerinde beslenir, süslenir, bayrama hazır edilirdi. Bayrama kadar her evden koyun sesleri gelir, çocuklar tatlı bir sevinç ve heyecanla karışık sabırsızlıkla, koyun seslerini dinleye dinleye bayram sabahına kavuşmayı beklerlerdi. Evin büyükleri bıçaklarını bileyicilere verirler, kasaplarla pazarlığa tutuşurlardı.
KAHVALTIDA KURBAN ETİ
Bayram sabahı güneş doğmadan önce erkek çocuklar, babalarının, dedelerinin ellerinden tutarak câminin yoluna koyulurken, kız çocukları da bayram kahvaltısını hazırlayan annelerine yardım ederler, evlerini çiçeklerle, şekerlerle süslerlerdi.
Çocukların sabırsızlığı bayram namazında da devâm ederdi. Namazın akabinde, câminin avlusunu dolduran satıcılardan simitler, balonlar alınıp eve dönülür ve tekbirler getirerek kurbanlar kesilirdi. Çocuklar için en hüzün verici şey, birkaç günden beri kendi elleriyle ot verip besledikleri, hattâ isim dahi taktıkları sevimli dostlarından ayrılmaktı. ( Kınalı koçun kanından alna sürme âdeti ise puta tapan müşriklerin âdeti olduğu için Osmanlıda böyle şeylerden kaçınılırdı. ) Kurban kesimi tamamlandıktan sonra anneler alel acele kurbanlığın etini kızartıp kahvaltıyı hazırlamaya çalışırlardı. Görüldüğü gibi birçok şey bize ecdâdımızdan yâdigâr.
HANE SAHİBİNE KÜLBASTI
Yalnız, bir âdet de şuydu ki; kurbanlar kesildikten sonra hâne sâhibi 2 rekât şükür namazı kılar, bu sırada kendisine pirinç çorbası, kurban böbreğinden külbastı, güveçte pişirilmiş pirinç pilavı ve hoşaftan ibâret mini bir sofra hazırlanırdı. Daha sonra topluca kahvaltıya geçilir, bayramlaşmalar kahvaltı sonrası olurdu.
Bayram ziyâretine gidenler, evde yokken kendilerine misâfir gelip gelmediğini anlamak için evlerinin kapılarında ziyâretçi defterleri bulundururlardı ki, bu defterlere "Züvvâr Pusulası" adı verilirdi. Misâfirler, ziyâret ettikleri şahsı evde bulamazlarsa, bu defterlere isimlerini yazarlar, selâm ve hürmetlerini de ilâve ederek geldiklerini haber verirlerdi.
İSMAİL'İ KURTARAN HABİL'İN KURBANIYDI
Hacca ya da umreye gidenlerin mutlaka ziyâret etmesi gereken yerlerden biri de Sebir Dağı'dır. Zîrâ Hz. İsmail'e inen koç, bu dağa indirilmişti. Bir rivâyete göre Cebrâil tarafından getirilen bu koç, Hz. Adem'in oğlu Hâbil'in şehit olmadan önce kurban olarak verdiği ve cennete kaldırılmış olan beyaz renkli koçtu. Hâbil'in kurbanı, asırlar sonra gelen Hz. İsmail'in dahi kurtulmasına sebep oluyordu.
Yenişafak
SON VİDEO HABER
Haber Ara