Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

UHİM: Terör aklı yok etmesin!

Uluslararası Hak İhlalleri İzleme Merkezi (UHİM), son dönemlerde yükselişe geçen terör saldırılarına ilişkin bir basın açıklaması yaptı ve “Terör aklı yok etmesin” dedi.

14 Yıl Önce Güncellendi

2011-10-25 16:44:47

UHİM: Terör aklı yok etmesin!
Haber Merkezi / TİMETURK

Uluslararası Hak İhlalleri İzleme Merkezi (UHİM), Türkiye'nin temel sorunlardan olan terör sorununa ilişkin bir basın açıklaması yaptı.

UHİM yaptığı açıklamada  terör sorununun çözümünde komşu ülkelerle kurulacak diyalog ve ilişkinin önemine dikkat çekti.

İşte UHİM tarafından yapılan açıklama:

Türkiye’nin en önemli meselelerinden biri olan terör sorunu, uzun yıllardır gerek dış, gerek iç etkenlerle körüklenerek derinleştiriliyor ve can almaya devam ediyor. Bu sorunun nedenleri irdelendiğinde, Türkiye’nin iç ve dış politikasında etkili olan bazı noktalar öne çıkıyor. Dış politikada, gerek bölge üzerinde etkili olan küresel güçlerin izlediği siyaset, gerek Türkiye’nin son dönemdeki yanlış dış politika metodu nedeniyle terörün yeniden tırmanışa geçtiğine şahit oluyoruz.

Sözkonusu sorunun çözümünde, komşu ülkelerle oluşacak diyalog ve işbirliğinin ne kadar önemli olduğu açıktır. Bu bağlamda, son yıllarda dış politikasını ‘komşularla sıfır problem’ üzerine kurgulayan ve bu yönde önemli adımlar atan Türkiye, ne yazık ki, bu gelişmelerden rahatsızlık duyanların çeşitli müdahalelerine maruz kalıyor.

Başta İran ve Suriye olmak üzere, komşularımızla son yıllarda sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel alanda atılan adımları boşa çıkartan gelişmelere tanıklık ediyoruz. Türkiye’nin devlet ve hükümet olarak içinde bulunduğu bu durum, başta Ortadoğu olmak üzere, sözkonusu coğrafya üzerindeki etkinliğini kaybetmek istemeyen egemen güçlerin istediği tablonun devam ettiğini gösteriyor.

Bugün Türkiye’nin en büyük problemlerinden biri olan terör sorununun, İran ve Suriye’nin desteği olmaksızın çözülebilmesi mümkün gözükmüyor. ABD kontrolündeki Kuzey Irak’ın bu konuda katkı sağlamadığı da hesaba katıldığında, Türkiye’nin komşularıyla yakınlaşmasından rahatsızlık duyulmasının en önemli nedenlerinden biri de anlaşılmış olacaktır. Suriye ile yaşanan gereksiz gerginliğin, PKK içindeki hatırı sayılır sayıdaki Suriye kökenli teröristin dağdan indirilmesi sürecinin akamete uğramasına, bir NATO projesi olarak Türkiye’ye dayatılan füze kalkanı projesinin de İran’ın Türkiye’ye terörle mücadele konusunda verdiği desteği geri çekmesine yol açtığı açıktır.

Bu noktada, özellikle Türkiye Hükümeti’nin son dönemde komşularıyla ilişkilerinde sergilediği tavrın değiştiği gözlemlenmektedir. Komşulara yönelik bu dış politika değişikliğinde Batı eksenli küresel aktörlerin etkili olduğunu görmek, henüz tam bağımsız bir dış politika geliştiremediğimizi ima etmektedir. Özellikle Ortadoğu’da sürdürdüğü politikayla, komşularıyla sağlam bir diyalog geliştirmeye ve bölgede etkin bir rol almaya başlayan Türkiye’nin, kısa sürede gerçekleşen bu tavır değişikliği şaşırtıcıdır.

Öte yandan iç politikada sorunun çözümüne yönelik olarak atılan adımlar, sorunun tarafı olduğunu iddia eden, ancak söylem ve eylemleri ile samimi olmadıklarını ortaya koyan figürlerin negatif dirençleri nedeniyle karşılığını bulmuyor. Son yıllarda demokratik açılım konusunda yaşanan olumlu gelişmeler, Kürt toplumunun sözcülüğünü yaptığını iddia eden merciler nezdinde maalesef yankı bulmadı. Şiddet olaylarını yatıştırıcı değil tırmandırıcı bir söylemi benimseyenler, bir taraftan da barış için çaba sarfettiklerini iddia etmekten geri durmuyorlar. Bölge halkına 90’lı yıllarda statüko tarafından yaşatılan acılar üzerinden baskı kurulurken, yaşananların statükocu anlayışın ürünü olduğu ve aynı statükonun cumhuriyet tarihinin farklı dönemlerinde farklı kesimleri de hedef aldığı göz ardı ediliyor. Yaşatılan acılara sebep olan yapılanmaların içinde yer alan şahısların, bugün bu nedenle yargılandıkları görmezden geliniyor ve Kürt sorununun çözümünde atılan olumlu adımlara rağmen şiddet olaylarının her geçen gün artarak devam ediyor olması, taleplerin yalnızca etnik ve kültürel alanlarla sınırlı olmadığını akla getiriyor.

Bilindiği gibi 80’li ve 90’lı yıllarda, bölge halkının inanç değerlerinin şekillenmesinde önemli rolleri olan, bireysel ve toplumsal ilişkilerin sağlıklı olarak sürdürülmesini sağlayan ve toplum tarafından genel kabul görmüş şahsiyetler, derin yapılanmalar tarafından öldürüldü ve birarada yaşama kültürünü koruyan anlayış tasfiye edildi. Korku ve şiddet politikalarıyla halk sindirilmeye çalışıldı. Böylece bölge halkı, onların menfaatleri doğrultusunda faaliyet gösterdiklerini iddia eden fakat tercih ettikleri yöntemlerle bu iddianın gereğini yerine getirmekten uzak pek çok şahıs, parti ve örgüte muhtaç bırakıldı. Ancak bugün yine de halkın önemli bir bölümü, ayrıştırıcı politikalardan yana tavır almamakta direnmeye devam ediyor.

Terör sorunun çözümü için, Hükümet başta olmak üzere tüm siyasi partilere, sivil yapılanmalara, medyaya ve topluma büyük görevler düşüyor. Bu noktada yapılması gerekenler şöyle sıralanabilir:

Öncelikle son yıllarda dış politikada yakalanan ivme sürdürülmeli ve Türkiye’nin komşularıyla arasındaki barış ve işbirliğini bozmayı amaçlayan provokasyonlar üzerinden siyaset yürütülmemelidir. Bu noktada özellikle gerek Türkiye, gerek bölgedeki diğer ülkeler için büyük bir tehlike olan füze kalkanı projesinden vazgeçilmelidir. Ayrıca ‘Arap baharı’ sürecinin son halkalarından biri olan Suriye’de yaşanan sürece daha sağlıklı bir yaklaşımla müdahil olunmalıdır.

Başta hükümet ve diğer siyasi organlar olmak üzere, Türkiye’nin terör sorununun çözümünde rol alacak unsurlar, aklıselimle hareket etmeli, hamasi açıklamalar ve şiddeti körükleyecek söylemlerin çözüm sağlamayacağı artık anlaşılmalıdır. Bu tür yaklaşımların devlet yöneticiliği ile bağdaşmadığı hatırda tutulmalı, sözkonusu kurum ve şahıslar, sürecin gidişatını şekillendirecek hassas bir konumda bulunduklarını unutulmamalıdır.

Türkiye’nin dış politikada komşularıyla sürdürdüğü diyalog ve işbirliği, küresel aktörlerin yönlendirmelerine göre şekillenmemeli, fevri yaklaşımlardan uzak, kalıcı ve sürdürülebilir bir ilişki biçimi benimsenmelidir.

Derin yapılanmalar eliyle zayıflatılan geleneksel değerlerin topluma yeniden kazandırılmalı ve etnik kökeni aşan bir kardeşlik hukukunun benimsenmesi için çaba harcanmalıdır. Türkiye’nin pek çok etnik yapıyı bünyesinde barındırdığı ve bir millet içinde etnik temelli imtiyazların sözkonusu olmayacağı unutulmamalıdır.

Medya organları, terör olaylarını aktarırken, toplumun huzurunu bozacak bir dil geliştirmemeli, terör haberleri nefret içerikli söylemlerden kaçınmalı ve özellikle terör Kürt kökenli vatandaşlarımıza maledilmemelidir. Ayrıca terör örgütüne moral ve motivasyon sağlayacak söylemlerden de kaçınılmalıdır.

Resmi kaynaklar, terör olayları ile ilgili açıklamalarında ve operasyonlarında bölge halkı ile terör olaylarına karışanları birbirinden ayırmalı, bölge halkını rencide edecek ve töhmet altında bırakacak açıklamalardan kaçınılmalı ve istihbarat ve güvenlik birimleri bu konuda daha dikkatli hareket etmelidir.

Toplumun tüm kesimleri, yüzlerce yıllık ortak geçmişin bilinciyle hareket etmeli, bir arada yaşama kültürünün gerekleri yerine getirilmeli, iç ve dış politikada yaşanan olumsuzluklara alet olmamalıdır. Yaşanan acı olaylar toplumda nefreti körüklememeli, aksine daha fazla kenetlenmeyi doğurmalıdır.

SON VİDEO HABER

Suriye'deki dehşeti anlattı: İşkenceden derimiz yüzülüyordu

Haber Ara