Yusuf Korkmaz
Kaddafi’nin “infaz edildiği” haberini alınca zihnim bana danışmaksızın halk devrimi sonrasında kurşuna dizilerek öldürülen devrik Romanya diktatörü Çavuşesku’ya gitti.
Üç yıl önce ziyaret ettiğim Romanya’da Milli şef Çavuşesku’nun hikâyesini dinlemiştim.
Kaddafi’nin “infaz edildiği” haberini alınca zihnim bana danışmaksızın halk devrimi sonrasında kurşuna dizilerek öldürülen devrik Romanya diktatörü Çavuşesku’ya gitti.
Üç yıl önce ziyaret ettiğim Romanya’da Milli şef Çavuşesku’nun hikâyesini dinlemiştim.
Ekonomiye önem veren ve ülkesinin kalkınmasına çalışan nadir diktatörlerdenmiş kendisi. Komünizmin nispeten daha insancıl yorumunu benimsemiş, evliliğe teşvik, herkese ev, aile kurumuna verilen önem; zulmü makyajlayan güzel uygulamalardanmış.
Ama insan, birilerinin iddia ettiği gibi sadece ekonomik bir birim olmadığını Romanya’da da şahitlendirmesini bilmiş, 89’un devrim havasına Çavuşesku da dayanamamış, karısıyla birlikte kurşuna dizilerek idam edilmekten kurtulamamış.
Nikolay Çavuşesku bir gün tarih olacağını bildiği için olsa gerek kendisiyle anılacak bir taş yığını inşa etmekten geri kalmamış, zihniyet dünyasının meydana getirebileceği maddeten en büyük manen en küçük varlık olan başkanlık sarayının önünde, idam edildiği ay olan aralığın soğuk bir gününde hatıra fotoğrafları çektirirken aklımda şu cümleden başkası yoktu: “Zalim yine bir zulme giriftar olur âhir”.
Kaddafi’nin de Çavuşesku’ya benzeyen tarafları vardı. Bir kere petrol zengini Libya Afrika’nın en gelişmiş ülkesi sayılıyordu. Halkı değil Afrika, Ortadoğu ülkelerine nispeten bile iyi durumdaydı.
Libya, Afrika Birliği’nin ağabeyliğini yapıyor, yardıma muhtaç Afrika ülkelerine sürekli yardım ediyordu. Petrolün neredeyse bedava olduğu, bazı bölgelerde ekmek ve suyun bedava temin edildiği, her aileden en az bir kişinin devletten düzenli maaş aldığı bir ülkeydi Libya.
Bu anlamda ekonomik olarak Kaddafi çok da fena bir adam değildi. Ama insan sadece ekonomik bir birimden ibaret olmadığını Romanya’dan sonra Libya’da da ispat etmesini bildi ve en son devrim beklediğimiz yerden devrim çıkardı. İnsana diktatörlüğün, tek adamlığın, kırk yıllık saltanatın sökmeyeceğini bir kez daha açık ve net bir şekilde gördük.
Kaddafi’nin son zamanlarda halkını “fareler, sıçanlar” diye aşağıladığını ve konuşmalarında iyiden iyiye hırçınlaştığını biliyoruz.
Sonunda takdir-i ilahi bir kanalizasyona sığınmışken halkın eline düştü ve kırk iki yıllık öfkenin kurbanı oldu. Elbette çoktan hak ettiği öldürülme işlemi daha insani bir şekilde gerçekleştirilebilirdi.
Hoş olmayan sahneler yaşandı. Ama bugün oturduğu sıcak koltuğunda elinde klavye demokratik bir ortamda mouse koşturan kişiler furyasına kapılıp “bunların Kaddafi’den farkı yok, bedevi her zaman bedevidir” gibi yargılayıcı ifadeleri bayraklaştırmak bize yakışmaz.
Kırk iki yıllık travmayı anlamak zorundayız. Biz kırk iki yıl bir diktatörce yönetilmedik. Ölümü göze alıp insanlık mücadelesi veren Libyalılara “bedevi” kelimesini yapıştırmaya hakkımız yok. Onlar sadece Kaddafi’yi linç ederek bir ayıp ettiler, biz bütün Libya halkını linç ederek çok ayıp etmeyelim.