Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

'İktidar hiçbir şeyi talepsiz vermez'

Esam El Amin, counterpunch.org'da yayımlanan yazısında, Arapların öfkesinin, hükümetlerinin yolsuzluk ve baskılarına karşı halk isyanına neden olduğunu belirterek, vahşi kapitalizm ve siyasi sınıflar arasındaki açgözlü ittifakın da Amerika genelinde yaygın eylemlere yol açıp açmayacağını sordu. Amin, ekledi: 'Eğer cevap evet ise talepleri nedir?'

14 Yıl Önce Güncellendi

2011-10-12 21:29:00

'İktidar hiçbir şeyi talepsiz vermez'
Tüm dünyadaki insanlar öfkeli. Hükümetlerinin beceriksizlik ve yolsuzluklarından bıkan halk sokaklara çıktı. Öfkeli eylemciler hayatın tüm alanlarından geldiler: öğrenciler, işçiler ve tarımcı, kadın ve erkekler, genç ve yaşlı, kentli ve köylü, çalışan yoksular ve mücadele eden orta sınıf.

Şüphesiz, Arap Baharı tüm dünyadaki insanları kendi sorunları için mücadele etmeleri konusunda etkiledi. İşin özü kitleler kendi yöneticilerini temsilci olarak görmüyor ve onları kendi toplumlarının zenginliklerini çok uluslu şirketlere satmakla suçluyorlar.

Şili'den Yunanistan'a, İngiltere'den Hindistan'a halk, taleplerini haykırarak ve yolsuzluklar ile fakirden alıp zengine veren sisteme karşı ayağa kalkıyor.

Pervasız kapitalizm son 40 yıldır küresel düzeyde saldırıyor. 1970'lerdeki Şili, Arjantin ve diğer Latin Amerika ülkelerinden 1990'lardaki Polonya, Rusya, Güney Afrika ve Asya krizlerine kadar ve geçtiğimiz on yılda Irak işgali sonrasından tsunamiye tutulmuş ülkelere kadar, neoliberalizm tüm dünya gündemini büyük ölçüde etkiledi.

Temel vurgu özelleştirme, yeniden düzenleme ve orta sınıf ile yoksullara verilen ihtiyaç yardımlarının kesintiye uğraması üzerineydi. Bu plan IMF, DTÖ, G-8 ülkelerinin para yardımı, tartışmalı borç sağlanması ve hatta bazen doğrudan askeri müdahale ile uluslararası örgütler tarafından zorlandı.

2008'deki şiddetli küresel krizden bu yana insanlar büyük bankaların ve çok-uluslu şirketlerin uysal politikacılar tarafından trilyon dolarlık paralarla nasıl kurtarıldıklarına şahit oldular. Bunun karşılığında milyonerler yoksul ve orta sınıfa yapılan yardımları kesen ve şirketlere büyük kurtarma paketlerini sağlayan yasaları oylayan politikacılara para akıtmaya devam ediyor. Bu sırada, milyonlarca insan işinden oluyor ve sonuç olarak yoksullaşıyor.

Dünyanın en zengin ülkesi Amerika Birleşik Devletleri'nde rakamlar şaşırtıyor:

-En zengin yüzde 20'lik dilim ülke zenginliğinin yüzde 87'sini elinde tutarken, en üstteki yüzde 1'lik dilimde olan Amerikalılar tüm zenginliğin yüzde 41'ine sahip. Dahası, en zengin 11 bin Amerikalı aile, en alttaki 25 milyon aileden (75 milyondan fazla Amerikalı) daha fazla gelire sahip.

-Forbes dergisine göre, 8 yıllık Bush yönetimi süresince en zengin 400 Amerikalı, net gelirlerini 700 milyar dolar seviyesinde arttırdı.

-IRS kayıtları, 1955'te ülkenin en zengin 400 kişisinin her birinin enflasyondan arındırılmış olarak 12 milyon 600 bin dolara sahip olduğunu belirtti. Bugün en zengin 400 kişi, ortalama varlıklarını 274 kat arttırarak 3 milyar 450 milyon dolara yükseltti.

-1955'te en zengin katman, gelirlerinin yüzde 51,2'sini vergi olarak ödedi. Bugün en zengin Amerikalılar, milyarder yatırımcı Warren Buffet tarafından açıklandığı gibi gelirlerinin yüzde 17,2'sinden daha azını vergi olarak ödüyorlar.

-1955'te federal gelirin kurumlar vergisinden elde ettiği pay yüzde 33'tü. Bugün bu oran yüzde 7,4'e düştü. 2009'da GE, vergi öncesi 10 milyar 300 milyon dolar gelir elde etti fakat Sam Amca'ya hiçbir borcu olmadı. Aslında 1 milyar 100 milyon dolar vergi karı kaydetti. Büyük petrol devi Exxon Mobil 2009'da 45 milyar 200 milyon dolar kar kaydetti fakat IRS'ye bu kardan hiçbir ödeme yapmadı.

-Bu arada 46 milyon 600 bin kişinin (altıda biri ve tüm Amerikalılar içinde yüzde 22'si çocuk) çoğu sefalet içinde 52 yıl yaşarken, 50 milyon Amerikalı sağlık güvencesine sahip değil.

-Son istihdam verilerine göre; 30 milyon kişi eksik istihdam edilirken 14 milyon Amerikalı işsiz. 5 milyon kişi 1 yıldan sonra iş aramayı bırakıyor.

Fakat kendi hükümetlerinin yolsuzluk ve baskılarına karşı Arapların öfkesi, bu yıl boyunca halk isyanları ve protestolara neden olduysa, vahşi kapitalizm ve siyasi sınıflar arasındaki açgözlü ittifak Amerika genelinde yaygın eylemlere yol açacak mı?

Eğer cevap evet ise- diğer şehirlerde ve Wall Street'te ortaya çıkan şeyde gözlemlenildiği üzere- talepleri nedir?

Arap Baharı'nın başarılı olduğu bir bölüm devletin sıkıştırabileceği bir önderliğinin olmayışıydı ve diğer başarısı özellikle gençler arasındaki yaygınlığıydı elbet. Benzer şekilde Amerikalı eylemcilerin de belirgin, üzerinde baskı kurulabilecek bir önderliği yok fakat gerçek şu ki eylemciler, özellikle gençler arasında, sosyal medya yoluyla örgütleniyor.

Kahire, Tunus, Sana'a, Bingazi ve Hama sokaklarında milyonlarca göstericinin direnişçi kararları ve aralıksız mücadeleleriyle çok net talepleri vardı: Bu yolsuzluk sisteminin lağvedilmesi ve gerçek demokrasi ve kendi kendini yönetme.

Fakat Amerikalı protestocuların amaçlarının çokuluslu şirketlerin ve süper zenginlerin gözü doymazlığı ve vurdumduymazlığına karşı yüzde 99'un öfkesinin ötesinde ne olduğu açık değil.

Kısacası, hareketin ülkedeki iktidar yapılarını temelden değiştirecek talepleri ifadelendirmeye ihtiyacı var, sadece sınırsız kapitalizmin zapt edilmesiyle değil ayrıca karar mercilerinin halka tekrar dönmesiyle yapılmalı. Bu taleplerin bir kısmı kısa erimli olabilir fakat diğerleri uzun vadeli olmalı ki böylece vurdumduymazlığın on yıllık politikası tersine çevrilsin ve tehlikeli askeri maceralar boşa çıkarılsın.

Bu tür talepler için işte birkaç öneri:

1) Adil paylaştırılmış verginin ödenmesi. Süper zenginler için Bush-Obama bedava öğününün bitirildiği açıklanmalı. Dahası, sosyal güvenliğin iflasına işaret etmek için sigorta ücreti, gelirleri 250 bin dolar üstünde olanların tamamına üst sınır olmadan uygulanmalı. Uzun vadeli olarak, ülke sadece gelirleri değil zenginliği 10 milyon dolar üstünde olanları belki yıllık yüzde 1,5 oranında vergilendirmeli. Bu gelir yerel, sadece ülkenin temel altyapısının bozulmasını işaret etmek için eyalet ve federal yönetimler arasında paylanabilir. Eğer biri ülkenin güvenliği ve refahının keyfini sürecekse, varlıklarından küçük ek vergilerle buna katkıda bulunmalıdır.

2) Sağlık güvencesi, eğitim ve yaşam için ücret hakkı, tüm vatandaşlar için garanti edilmiş haklar olmalıdır. Bunlar ayrıcalıklı olamaz. Kişi ya da aile, fakirleşmeksizin ya da borca maruz kalmaksızın doğru dürüst eğitim ve sağlık sigortasını karşılayabiliyor olmalı.

3) Polis ve gözaltı devletine son. PATRIOT Act ile diğer saldırgan ve kullanışsız federal kanunların gaspettiği Anayasal ilkeler ve sivil haklar, yeniden düzenlenmeli. Amerikan yaşam tarzını, güvenlik adına temel insan haklarının ve özgürlüklerin altını oymaktan daha fazla tehdit eden birşey yok.

Eğer bir başkanın bir Amerikan vatandaşını devlet düşmanı olarak deklare etmeye gücü varsa ve yasa yoluyla anayasal garantisi olmaksızın onun idam emrini verebiliyorsa, bu durumda hiçkimse korunmuyor.

4) Kapsamlı seçim reformu şunları içermelidir: Kongreye ait koltuklar, adil ve akılcı standartlara göre bağımsız federal yargıçlar tarafından belirlenmeli. Kongreye ait yetkiler ve siyasi seçimler, aynı bölgelerden ve eyaletlerden bağımsızlar için sınırlandırılmalı ve kapatılmalı. Medya, tüm uygun adaylara eşit erişim vermesi için mecbur bırakılmalı. Seçimler, hafta sonu gibi birden çoklu günlerde yapılmalı. Antik Seçmen Kurulu, iptal edilmeli. Senato ve meclis seçimlerinde olduğu gibi başkanlık seçimi de, seçimde birinci ve ikinci seçeneklere izin vermeli ki böylece üçüncü partinin adayı için oy verme "boş oy" hesaba katılmayacaktır. Özü itibariyle Amerikan demokrasisinin kaderi ve geleceği bu tür reformların gerçekleştirilmesine bağlı.

5) İmparatorluğa son. Yüzlerce askeri üs ve küre çevresindeki maliyetli serüvenin dahil olduğu denetimsiz savunma bütçesini fonlama politikası sona erdirilmeli. Küre çevresinde her yıl yüz millyarlara mal olan 750'nin üzerinde askeri üs mevcut.

Chalmers Johnson ikna edici bir şekilde Blowback üçlemesinde durumu şu şekilde anlattı: "İmparatorluğumuzun devam etmesi için yurt dışındaki ülkelerin kaçınılmaz bir şekilde bizim iç demokrasimizin altını oyacak ve sonunda bir askeri diktatörlük ya da onun müdahili bir sivil hükümet yaratacak taahhütlere ve kaynaklara ihtiyacı var. Ulusumuzun kurucuları bunu çok iyi anladı ve bir çeşit yönetim şekli -cumhuriyet- keşfetti. Fakat varolan büyük orduların kombinasyonları, neredeyse hala devam eden savaşlar, askeri Keynesçilik ve mahvedici askeri harcamalar emperyalist başkanlık adına bizim cumhuriyetçi yapımızı yıprattı. İmparatorluğumuzu kurtarmak için demokrasiyi kaybetmenin doruklarındayız. Bir imparatorluk bu patikadan düşmeye bir başlarsa imparatorluktaki tüm dinamikler ortaya çıkar-izolasyon, yüksek gerilim, iflas ve emperyalizme karşı tüm güçlerin birleşmesi.

Uzun vadede, ülkeyi demokratikleştirmenin en iyi yollarından biri tasarıyı geri çekmektir. Çokuluslu şirketler, politikacılar ve süper zenginlerin American Ordusu'nun (Ezici bir çoğunluğu orta sınıf ve yoksullardan oluşan) kendi çıkarlarını savunmaları için dünyanın dört bir yanına gönderileceğinden yana hiçbir şüphesi yok. Eğer kendi çocuklarının hizmet etmek zorunda olduklarını ve müthiş bir fedakarlık gerktiğini bilseler Amerika'yı gereksiz askeri maceralarda dolaştırırken on defa düşünürlerdi.

Aslında zengin ya da fakir her Amerikalı belirlenmiş 12-15 ay arasında kendi ülkesine hizmet etmekle yükümlü olmalı. Kimisi yapılan bir binada çalışırken kimisi asker olarak hizmet eder. Diğerleri ise hala tüm dünyada barışçıl bir güç içinde insanlığın iyiliğine hizmet eder.

Statükonun devam etmesiyle Amerikalıların öfkesi ve nefreti büyür ve yayılırsa bu talepler üzerindeki ısrar nihayetinde asıl değişim ve reformları getirecektir. Frederick Douglass'ın söylediği gibi, "iktidar hiçbirşeyi talepsiz vermez. Hiç vermedi ve vermeyecek."

etha
SON VİDEO HABER

Şam'daki saray yakıldı, eşyalar alındı

Haber Ara