Hükümetin Kürt sorunundaki çözüm arayışlarında daha sağlıklı bir muhataba ihtiyacı olduğunu kaydeden Star yazarı "KCK, sanki muhatap olmaya daha uygun gibi" diyerek şaşırttığı yazısında tavsiyesinin dayanaklarını şöye izah ediyor:
Muhatap aranıyorsa, biraz yakına bakalım
KCK’ kısa adıyla anılan oluşum, PKK’nın sivil siyaset yürüten Kürt politikacıları yakından takip ve denetlesin diye oluşturduğu bir örgütmüş; en yaygın tanımıyla “PKK’nın kent örgütlenmesi” deniyor... Kendi hiyerarşisi içerisinde en tepede Murat Karayılan bulunuyormuş... Bazılarını BDP’ye veya BDP’li belediyelere ait binalarda gerçekleştirdikleri toplantılarında eylem planları yapıyormuş KCK üyeleri...
Terörle Mücadele Yasası uygulanarak KCK üyeleri toplanıp cezaevlerine gönderiliyor. BDP, şimdiye kadar yürütülen operasyonlarda üçbinin üzerinde kişinin ‘KCK üyesi’ gerekçesiyle gözaltına alındığını açıkladı.
Halen devam eden duruşmalarda KCK sanıkları Türkçe de bildikleri halde ifadelerini Kürtçe vermekte direniyor; bu da davanın sürüncemede kalmasına sebep oluyor...
Zihninde KCK ile ilgili hâlâ bir görüntü oluşturamamışlar bile, elleri bağlı sanıkların ucu görünmeyen tek sıra halindeki fotoğrafını herhalde hatırlar. Onlar KCK üyeleriydi işte. Bazıları için, KCK, ‘gönlü Kandil’de vücudu Türkiye toprakları içinde’ olanların örgütü; bu sebeple, aynı kişiler, BDP desteğiyle seçilmiş KCK tutuklusu altı milletvekilinin salıverilmesine karşı çıkıyorlar.
Böyle düşünenlerin tersine olarak, KCK’yı bir tür sivil toplum örgütü, KCK üyelerini de belli bir demokratik mücadele çizgisini sürdüren insanlar olarak tanımlayıp olumlu bulanlar da var. KCK adına konuşanlar ile savunucuları, son tutuklamaları kınarken, kitleleri sokağa dökmekten başlayıp iktidara gün yüzü göstermemeye kadar varan tehditler savuruyorlar.
Durum bu. Tamam. Devleti yönetenler de zaten operasyonların haklı olduğunu, mücadelenin KCK işlevsiz bırakılana kadar devam edeceğini söyleyip duruyorlar. Bu durumda, her yeni ele geçen bilgi ve belgeler eşliğinde sürdürülecek operasyonlarda gözaltına almalar devam edecek, Kürtçe-Türkçe rekabeti yüzünden kilitlenen mahkemeler de hiç bitmeyecektir.
Galiba burada bir yanlışlık var.
Yanlışlık, artık adına serbestçe ‘Kürt sorunu’ denilmeye başlanan bir derdin çözülmek istenmesinden kaynaklanıyor. Herhangi bir sorunun varlığını kabul eder, adını da doğru koyarsınız, ancak çözümü konusunda fazla istekli olmayabilirsiniz. Oysa Ak Parti hükümeti, geleneksel devlet politikalarını köklü bir değişime tâbi tutarak, sorunu çözme yolunda epey adım attı.
Çözümü samimi istemek, bunu sağlayabilecek bütün unsurların kullanılmasını da gerektirir. Devlet İmralı’daki Abdullah Öcalan’la, Kandil’dekilerin temsilcileriyle görüşüyorsa, sebebi, devleti yönetenlerin çözümü samimi olarak istemeleridir.
Peki, çözümde KCK’nın varlığından neden yararlanılmıyor? Bunlar gerçekten örgütü temsil ediyorsa, seçilmişler üzerinde etkileri varsa, hele bir de kentlilerse, neden muhatap alınmıyor?
Ne yönden bakılırsa bakılsın, KCK, sanki muhatap olmaya daha uygun gibi...
Mahkemelerdeki Kürtçe-Türkçe rekabetini sona erdirecek ve tutuklu milletvekillerini serbest bırakacak yasal adımlar atılabilir ve bu yolla daha sağlıklı bir siyasi muhataba kavuşabilir hükümet...
Gazeteciler