Patrick Cockburn *
Arap Uyanışı'nın patlak vermesinden bu yana Ortadoğu'da siyasi dünya alt üst oldu. Emperyalist işgal ve 1948'de İsrail devletinin kurulmasından sonra bölge birçok radikal değişikliklerle sarsıldı.
Önemli bir gelişme yaşanıyor: Çoğu Arap ülkesi gelecekte daha demokratik olabilir fakat onlar devlet gücü ve bağımsızlıklarını garantileme yetileri bağlamında daha zayıf olacaklar. Irak'ta en açık olan bu devlet zayıflatması, Libya'da hareket halinde ve şimdi de Suriye'de olacak gibi.
Bu güçsüzlük -uzun yıllar alışılmadık şekilde tersine çevrilmiş olacak- yabancı güçlerin artan etkisini garantiliyor. Bir hafta önce Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Kahire'de coşkulu bir şekilde karşılanması ile David Cameron ve Nicolas Sarkozy'nin Trablus ve Bingazi'de kahraman olarak yüceltildiklerinde bu belliydi. Hiçbir Arap liderinin ziyareti bu kadar alkışlanmazdı.
Birkaç Arap ülkesinde daha önce bastırılmış siyasi, mezhep kaynaklı ve etnik bölünme yeniden ortaya çıkıyor. Bu farklılıklar, önce birleşmiş muhalefete engel oldu.
Tunus, Libya, Mısır ve Suriye'deki Arap Uyanışı hareketinin başarısının merkezinde; liberal ve muhafazakarları, laik ve dindarları, zengin ve fakirleri, eğitimli ve eğitimsizleri bir araya getiren rejim karşıtı koalisyonun kurulması var. Bu ittifak kırılgan. Nefret edilen diktatörlerin alaşağı edilmesinin bakış açısı olmaksızın onların paylaştığı bir şey yok.
Çoğu Arap ülkesinde mezhepsel ve etnik bölünmeler uzun tarihe sahip fakat son on yılda bunlar daha da derinleşti. Irak'ta Şiiler, Sünniler ve Kürtler; İranlı, Türk, Amerikan ya da Suudi gibi yabancı efendilerinden şüphelenmekten ve korkmaktan çok birbirlerinden korkuyor ve şüpheleniyorlar. Suriye'de Sünni ve Aleviler arasındaki nefret her gün daha zehirli hale geliyor ve Devlet Başkanı Beşar Esad, rejimin bel kemiği olan Şii mezhebinden Alevilere sırtını dayıyor.
Her durumda Arap Uyanışı'nın tüm ruhu, yarım yüzyıldır iç barış ve ulusal bağımsızlığın bedeli olarak haklı çıkarılan diktatörlüklerin güçlü devlet yapısının devamına karşı. Bu, 1956'daki Süveyş krizi zamanındaki Mısır'da, 1967'deki yenilgiden sonra Suriye'de ya da 1970'lerdeki Irak'ta karşılığı ödenecek makul anlaşma olarak görülmüş olabilir.
Fakat diktatörler, hiçbir zaman sözlerinde durmadılar. 1975'de onlar, muhalefeti vahşice bastıran çok katmanlı gizli servisler kurarak kendilerini darbe kanıtına çevirdiler. Medya, siyasi parti, sendika ve bir dereceye kadar cami gibi bağımsız güçler, kontrol edildi ya da ezildi. Askeri rejimler, zenginliği tekelleştiren monarşik benzeri yönetici aileler tarafından yönetilen polis devletine döndü.
Güç Mübarek, Esad ya da Kaddafi'nin elinde toplandıkça; eski destekçilerini yok saydılar veya onlara ihanet ettiler. Suriye'de, Mısır'da ve Libya'da rejimler, halkçı temelini kaybetti. Suriye'de devletin onunla iş, asgari ücret ve denetimli fiyat sağladığı bir sosyal anlaşma usulü vardı.
Fakat kontrolsüz kapitalizm ve serbest piyasa, bu desteğe yabancılaştı. İsyanlar, bir zamanlar rejimi destekleyen bu işçi grupları arasında destek kazandı. Mısır pamuk fabrikasındaki işçiler, Trablus'un daha fakir ve eski bölgelerinde olduğu gibi eyleme katılanlar arasında ilk sıradaydı.
Buna karşın İran'da devlet, Yeşillerin demokratik eylem hareketinin genelde orta sınıf ile sınırlı kalması için büyük çaba harcadı; hükümet güney Tahran'daki büyük halk kitlelerinin dostluğunu kazanamadı.
1967'de İsrail'in askeri zaferinden sonraki yıllarda gücü ele geçiren çoğu Arap ulusal diktatörleri ya düştü ya da itibarsızlaştı. Onların şahsi farklı milliyetçilikleri, kendileriyle birlikte alaşağı oldu.
Askeri darbeler ve 1950'ler ve 1960'lardaki halk eylemlerinin hepsi milliyetçi sloganlara sahipti fakat Arap Uyanışı çok az üretti. Tahrir Meydanı'nda İsrail'e saldıran pankart neredeyse yoktu (Birkaçı, İsrail televizyonunda tekrar tekrar gösterilmiş olsa da).
Yabancı etkisi olmadan iç tiranlardan özgürlük, bu yıl devrimlerinin merkezinde duruyor. Kaddafi, muhalifleri Libya'nın petrol zenginliğini çalmak isteyen yabancı güçlerin kuklası olarak suçlayarak milliyetçilik davulunu çaldı. Bu propaganda, ikiyüzlü ve kendine hizmet eden etki bıraktı çünkü Kaddafi ve oğulları bu zenginliğin çoğunu kendileri için çalmışlardı.
Yabancı güçler kaçınılmaz olarak zayıf düşürülmüş Arap dünyasında artan etkiye sahip olacak. Bu, halihazırda Irak'ta oldu. Bu, büyük olasılıkla mezhepçiliğin ve aşiretçiliğin arttığı Suriye'de olmak üzere. Esad rejimi, eylemcilerin genel katliamı ile hayatta kalmaya çalışabilir.
Muhalefet bunu Libya benzeri uluslararası bir işgal tehdidi ile durdurmayı umuyor. Beşar Esad, iç savaş başlatacak olmasına rağmen rejimini halk katliamıyla kısa süreliğine sağlamlaştırabilir. Kaddafi gibi Esad da, eski yandaşları arasında kendisinin kaybedeceğine dair artan inançlarından muzdarip.
Kesin kazanan Türkiye. Şimdilik Ortadoğu'da gelecek olan güç gibi görünüyor. 80 milyonu geçen halkı ile değerleri güçlü, demokratik, biraz İslami devlet. ABD ve İsrail ile bugüne kadar olduğundan daha fazla uyumlu iken, İsrail'e artan düşmanlığı ve Filistin'e desteği oldukça çekici.
Geçen hafta Erdoğan, Türkiye'nin Ortadoğu'da çekiciliğini arttırmak için hiç efor harcamadı. Türkiye'de birçoğunun şaşkınlığı, Mısır'da Müslüman Kardeşler'in üzüntüsü, o, laikliği destekledi. "Laik rejimde, insanlar inançlı olmak ya da olmamak konusunda özgürdür. Mısır için laik bir anayasa önerdim. Laiklikten korkmayın, çünkü bu, inancın düşmanı olmak anlamına gelmez" dedi.
İsrailli liderler, Türkiye'nin Arap dünyasında liderlik teşebbüsünü ele geçirme konusunda ne kadar ciddi olduğunu şaşkınca dile getirdi. İsrail'in kurulmasından bu yana ilk kez bölgedeki üç güçlü ülke -Türkiye, Mısır ve İran- buna karşı.
Uzun süredir Hamas, Hizbullah ve Filistin Özgürlük Örgütü gibi küçük balıkların yarattığı tehlikeyi abartmakta ustalaşan İsrailli liderler, bölgedeki en güçlü 2 müttefiki ve arkadaşları karşı safa geçtiklerinde gerçek tehlike durumuna karşılık vermekte zorlanıyor.
Türkiye'nin düşman edinmeksizin her yerde arkadaş edinme politikası sonsuza kadar devam edemez. Eğer Erdoğan'ın İsrail'e karşı sert sözlerini sert eylemler izlerse, bunun üzerine İsrail ve ABD karşılık verecektir. Siyasi balayı devam ederken Erdoğan, bunun tadını çıkarmalı. Yakında Ortadoğu'da herkesle dost olmanın mümkün olmayacağını öğrenecek.
*Ortadoğu uzmanı, gazeteci, Çeviri: Yusuf Çobanoğlu, ETHA
Ortadoğu tepetaklak oldu
Türkiye'nin Ortadoğu'daki 'yükselişini' yazan gazeteci Patrick Cockburn, 'Siyasi balayı devam ederken Erdoğan, bunun tadını çıkarmalı. Yakında Ortadoğu'da herkesle dost olmanın mümkün olmayacağını öğrenecek' dedi.
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-09-28 13:32:34
SON VİDEO HABER
Haber Ara