Başbakan'ın Ortadoğu'ya laiklik ihracı ilk başlarda sadece İhvanı Müslimin tarafından tepkiyle karşılanmış ama Türkiye'de Müslüman aydınlar cephesinden ciddi bir itiraz yükselmemişti. Milli Gazete ise Neo-Laisizm bağlamında konuyu ele almış, yanlışlığa ısrarla dikkat çekmişti.
Başbakan Erdoğan'ın Kuzey Afrika'daki Müslüman ülkelere laik anayasalar önermesi başlarda Mısır'da sert bir tepkiyle karşılanmıştı. Erdoğan'ın laiklik ihracına şimdi ise Türkiye'deki Müslüman aydınlardan tepkiler yükselmeye devam ediyor. İşte Müslüman aydınların Erdoğan'ın laiklik ihracına yönelik eleştirileri:
İnancını kalbinin dışına çıkarmıyor
Sosyolog-Yazar Ali Bulaç: "Bir dindar laik bir aygıtı başarıyla yönetebiliyorsa", inancını kalbinin dışına çıkarmıyor demektir. Böyle bir yönetici, "kendi vicdanında dindar yönetimde laik/la-dini kalarak" nasıl ontolojik sorunlar yaşamıyor?" En dramatik olanı Başbakan'ın Ortadoğu'ya "Laiklikten korkmayın, anayasalarınızı laiklik zemininde hazırlayın" şeklinde tavsiyede bulunması ile bunun Müslüman Kardeşler tarafından olabilecek en sert bir biçimde tepkiyle karşılanması. Türk laikliğini onlara önermek demek, sivil ve medeni hayatı devletin denetimine bağlamak, dini bütünüyle toplumsal hayatın dışına itmek, Ortadoğu'yu Türkiye'nin 20. yüzyılın ilk yarısındaki durumuna "geri götürmek" demektir ki, bu model, Ortadoğu ülkelerine tam bir felaket getirir. "Bir dindar laik bir aygıtı başarıyla yönetebiliyorsa", inancını kalbinin dışına çıkarmıyor demektir. Böyle bir yönetici, "kendi vicdanında dindar yönetimde laik/la-dini kalarak" nasıl ontolojik sorunlar yaşamıyor, ayrı bir konu. Bu, helal-haramın karışmadığı adaletsizliğe, derin eşitsizliğe dayalı iktisadi piyasayı (liberal kapitalist mekanizmayı), tüketim kültürüyle çıldırtılmış hedonist ve erotik bir toplumu, nihilizme giden sosyal düzeni, düzenin kurum ve kuruluşlarını da 'başarı'yla yönetebilir anlamına gelir. Onun dini sosyal ve iktisadi politikalara karışmaz. Fakat pekiyi, ilişkilerin merkezîleştiği modern devlette, din kamusal rol oynamıyorsa, toplum ve kişiler nasıl dindar kalabilir? Kalmadığını dinî hayatın içinin boşaltılmış olmasından, dinin gösteriye dönüşmesinden anlıyoruz. Küresel sistem, Türkiye'nin Kemalist laikliğini önermiyor, bu tasfiye edildi. Postkemalist dönemde "klasik laiklikten çıkıp toplumsal hayatın sekülerleştirilmesi" öngörülüyor. Ortadoğu'da -üstelik dindarların eliyle ve iktidarında- İslamiyet'in hayatın dışına çıkarılıp küresel ekonomiye, postmodern kültüre entegre olduğu, sekülerleştirildiği yeni bir düzen öngörülüyor. Soru şudur: Biz bu projede öncü rolü oynamayı kabul ediyor muyuz?"
İslam laiklikle bağdaşmaz
İlahiyatçı Yazar Hayrettin Karaman: "İslam laiklikle bağdaşmaz. Laik İslami devlet olmaz. İslami demokratik devlet olabilir."
Külliyen yanlış
Yazar Yusuf Kaplan: "Başbakan Erdoğan'ın laiklik çağrısının ve açıklamalarının tevil edilecek bir tarafı yok. Çağrı da, açıklamalar da külliyen yanlış. Arap dünyasının Türkiye'ye ve Başbakan Erdoğan'a gösterdiği ilgi ve sempatinin nedeni, Türkiye'nin, -Batılıların "kaktırmaya" çalıştıkları gibi- "laiklikle, demokrasiyle İslâm'ı barıştırıyor olması" değil; aksine, dünyada sömürgeleştirilemeyen tek ülkenin laikçilik üzerinden tepeden, daha berbat bir sömürgecilik biçimi yaşamasına rağmen, Türkiye'nin tarihî derinliğini, kültürel zenginliğini ve medeniyet tecrübesini harekete geçirebilecek bir açılım ve atılım gerçekleştirmeyi başardığının çok iyi tespit ve teşhis edilmesidir. Türkiye'deki laikçilik projesi, Türkiye'yi her bakımdan Batı'ya bağımlı kılan, Türkiye'nin önünü, ufkunu, zihnini tıkayan bir takoz vazifesi gördü. Laikçilik projesiyle dünyaya söylediğimiz şey şu oldu: "Biz, medeniyet iddialarımızı terk ettik. Size ve değerlerinize teslim olduk. Bizden korkmanıza gerek yok. Biz, medeniyet iddialarımızı kuşanarak yeni bir dünyanın kurulmasına öncülük etmek ve böylelikle sizin sömürü düzeninize çomak sokmak gibi bir densizlikte ve itirazda bulunmayacağız." Özetle, Türkiye'deki laikçilik projesi, Türkiye'yi durdurmayı ve Batılıların sömürü düzeninin önünü sonuna kadar açmayı hedefleyen ithal bir projedir. Başbakan'ın yaptığı çağrıyı tamir edecek girişimlerde bulunmasını beklemek hakkımız. Yoksa İslâm dünyasının Türkiye'den -dolayısıyla kendi dinamiklerinden- umudu kesmesini önleyemeyiz ve bunun vebalini ödeyemeyiz vesselâm."
Bu tavsiye doğru değil
Yazar Fehmi Koru: "Esas sorulması gereken soru, Türkiye'de uygulanan lâikliğin mi, yoksa Batı ülkelerinin çoğunda varlığı bilinen türden din ve vicdan özgürlüğünün teminatı olan lâikliğin mi daha az sorunlu olduğudur. İslâm Dünyası'nın devlet-din ilişkileri yeniden düzenlenecekse, bu dünyanın insanlarına Türkiye'yi örnek almalarını tavsiye etmenin doğru olmadığı kanaatindeyim. Son birkaç yıl içerisinde iktidarda AK Parti bulunduğu için daha geniş bir müsamaha ortamına kavuştuk ülkemizde; özellikle azınlık dinlerine mensup olanlar hem inançlarını yaşama hem de hukuki haklar yönünden eskisinden daha iyi durumdalar. Ancak çoğunluğu teşkil edenler veya çoğunluk dinine mensup olduğu halde farklı uygulamaları bulunanların inançlarını yaşama ve uygulama açısından sorunları devam ediyor. İnsanların neye inanıp neye inanmayacaklarına, inançlarını nasıl yorumlayacaklarına, yorumları istikametinde yaşamalarına müdahale eden bir devlete 'lâik' demek çok zordur. Burkayı, cuma namazında camiye sığmayanların sokağa taşmasını yasaklayan Fransa ile referandumla minare yasağı getiren İsviçre gibi kısıtlı istisnalar dışında, Batı ülkelerinde, din ve dini uygulamalar, bireylere bırakılmış geniş bir alan olarak görülüyor. Lâiklik konusunda yeni anayasayı çağdaş uygulamalarla takviye etmek suretiyle kendi sistemimizi elden geçirmeden başkalarına örnek olamayız."
Statükoya omuz verdi
Yazar Mustafa Özcan: "Şimdi Mısır'da Türkiye modelini benimseyen devrimciler değil, statükocular. Mübarek'i sonuna kadar destekleyenlerden birisi de Ortodoks Kilisesi Patriği Papa Şennude olmuştur. Enver Sedat'ı bile çileden çıkaran bu adamda Erdoğan ne bulmuştur? Yoksa bu ziyaretle Hillary Clinton gibilerini mi mutlu ve memnun etmek istemiştir? Kiliselerin 75 yıl önceki emlakını geri verme kararı alan Erdoğan Mısır'da da bu adımını Papa Şennude'yi ziyaret ederek taçlandırmıştır. Ardından Dream TV'de Mona el Şazli ile konuşmasında Erdoğan bardağı taşıran cümleler sarf edecektir. Adeta Mısır'a laiklik pazarlayan Başbakan Erdoğan bununla da kalmamış ve tam bir kimlik mücadelesi içinde debelenen Mısır'da pişmiş aşa su katarak İslamcıların elini zayıflatmıştır. İslami kesimler burunlarından solurken laik kesimler ise bu sözlerinden dolayı bayram ediyorlar. Bu sözleriyle Başbakan Erdoğan adeta ayağına kurşun sıkmıştır. Bir yanlışı senin veya benim yapmam ne fark eder! Bu konuşmalarıyla ve müdahaleleriyle kendi ziyaretini kendisi gölgelemiştir. Erdoğan da bu ziyaretiyle birlikte devrime değil statükoya omuz vermiştir. Bu Mısır'daki İslami kesimleri büyük bir hayal kırıklığına uğratmış ve Türkiye modelini üç talakla boşamalarına yol açacaktır. Bu ziyaret Arap Baharı nezdinde Türkiye'nin kazanımlarını berheva etmiştir."
Laiklik ihracını anlamak mümkün değil
Yazar Ahmet Taşgetiren: "Başbakan Erdoğan'ın Kuzey Afrika gezisinin Mısır ayağından bizim medyaya bir de "Laiklikten korkmayın" manşeti yansıdı. Böylece militan laiklik yorumu ile başı dertte olan ve Türkiye'ye "yeni bir laiklik yorumu" kazandırmaya çalışan Tayyip Erdoğan, İslam ülkelerine "laiklik ihracı"na soyunan bir "İslamcı lider" konumuna giriyordu. Hatırlayalım: İktidarda AK Parti'nin bulunduğu, ama Cumhurbaşkanlığı makamında Ahmet Necdet Sezer'in oturduğu günlerde İslam coğrafyası için yine AK Parti yönetimindeki Türkiye örnek gösteriliyor, Sezer, "Ilımlı İslam" olarak nitelenen bu yönetim tarzına itiraz ederek, "Örnekse ancak laik Türkiye örnek olabilir" mesajları veriyordu. Şimdi Tayyip Erdoğan, Sezer'i mi ihya etmiş olmaktaydı? Tabii ki değil. Evet, Tayyip Erdoğan "Laklikten korkmamak lazım" demişti, ama bunun yanına, bir laiklik yorumu da eklemişti. Mesela, "Ben laik değilim, Müslümanım. Kişiler laik olmaz, devlet laik olur. Bu laiklikte devlet her inanç mensubuna aynı mesafede olur." demekteydi. Bana göre bu tarz bir laiklik yorumu da sorunludur, ama klasik Türkiye laikliği, henüz laik olmayan bir cumhurbaşkanını, başbakanı veya herhangi bir devlet görevlisini de içine sindirecek noktaya gelmedi. Buradan bakıldığında, başörtülü bir kamu görevlisinin neden hâlâ kabul edilmediği, başörtüsü sorununda özgürlük için hizmet alan - hizmet veren ayrımının neden çıktığı gözden kaçırılmış olmaktadır. Zaten Mısır'da, "Laiklikten korkmayın" çağrısı itirazlarla karşılaştı. Ben, Mısır'da özgürlük rüzgârları esmeye başladığında, "Mısır demokratikleşmede Türkiye'yi geçebilir" diye yazmıştım. Sebep olarak da Mısır'da, İslam'a karşı, demokrasiyi hep biraz topal bırakan Türkiye'deki kadar laik bir rezerv bulunmadığını ifade etmiştim. Mısır veya birçok başka İslam ülkesinde, İslam'ın ana kaynakları, yasalar için rahatlıkla referans alınabiliyor. Türkiye'de ise, dinî bir hükmün referans alınması, laiklikle çelişir bulunuyor ve bunu öneren bir parti ise, onun için kapatma gerekçesi sayılıyor. Dolayısıyla, laiklik standardı böylesine sorunlu olan, kıta Avrupa'sı yerine Anglosakson laikliğini ithal etmeye çalışan Türkiye'den, diğer İslam ülkelerine, demokrasi ihracını anlamak mümkünse de, laiklik ihracını anlamak mümkün değil."
Kiliseli toplum değiliz
Yazar-Mütefekkir Rasim Özdenören: "Laiklik, kiliseli toplumlara mahsus bir kurum ve kavramdır. Din otoritesini temsil eden kilise ile devlet otoritesi arasında birbirlerinin işlerine müdahale etmeme zımnındaki uzlaşmayı ifade eder. Sayın Erdoğan'ın laik bir ülkenin başbakanı olması durumu da sorgulamaya muhtaçtır. Türkiye'nin Anayasa'sı her ne kadar devletin laik olduğunu ileri sürüyorsa da, Türkiye laik bir ülke değildir. Çünkü Laiklik kilise ile devlet otoritelerinin birbirinin işine karışmamaları hususundaki uzlaşmanın adıdır. Bu ülke kiliseli bir toplum değildir."
Milli Gazete