Mümtaz'er Türköne *
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, bir dizi köklü dönüşümü aynı anda gerçekleştirdi.
Milli Eğitim Bakanlığı Teşkilat Kanunu'nu, önceki gün Resmî Gazete'de yayımlanan kanun hükmünde kararname ile tepeden tırnağa değiştirdi.
Bu değişiklikler iki temel alanda devrim niteliğinde: Birincisi bürokrasi, ikincisi ise ideoloji.
Millî Eğitim bürokrasisi, Türkiye'nin en hantal ve işe yaramaz bürokrasisi. Bu ağır ithamın somut bir delili var:
Bu bürokrasi, on binlerce öğretmen ve okul binası ile toplam faydası sıfıra yakın olan bir hizmeti büyük bir ciddiyetle yürütüyordu. Süper liselerde, Anadolu liselerinde İngilizce hazırlık sınıflarında bir yıl boyunca çocukları hiçbir şey öğretmeden tutabilmek için gerçekten işini ciddiyetle yapan ama hiçbir işe yaramayan bir bürokrasi gerekir.
Eğitimin dershanelere kaydığı, eğitim ve öğretim açısından hiçbir anlamı kalmayan okullarda sert idarecilerle, devam yoklamaları ve disiplin kurulları ile öğrencileri bir yıl boyunca tutabilmek de bir başka başarı.
Millî Eğitim Bakanı bu hiçbir değer üretmemekte son derece dirençli ve kararlı bürokrasiye derin bir tırpan atarak küçülttü.
Bürokrasiyi küçültebilmek, bir kurumda köklü bir reformun ilk ve en zor adımıdır. Demek ki devamı gelecek.
Hantal ve işe yaramaz bürokrasinin bakanlık üzerindeki ağırlığını azaltırken Ömer Dinçer aynı anda tek hamlede ideolojik yükleri de boşalttı.
Millî Eğitim Bakanlığı'nın yeni kanuna göre ilk görevi artık 'Atatürk ilke ve inkılapları', 'Atatürk milliyetçiliği', 'Türk milletinin millî, ahlâkî, manevî, tarihî ve kültürel değerleri' gibi, ne olduklarını bugüne kadar bir Allah'ın kulunun bile kavrayamadığı ideolojik mugalatayı 'benimsetmek' değil.
Eski kanunun uzun uzun saydığı bu görevler yeni kanunda yok.
Onların yerine, '...öğrencileri bedenî, zihnî, ahlâkî, manevî, sosyal ve kültürel nitelikler yönünden geliştiren ve insan haklarına dayalı toplum yapısının ve küresel düzeyde rekabet gücüne sahip ekonomik sistemin gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatarak geleceğe hazırlayan' yeni bir görev tanımı yapılıyor.
'Laiklik elden gidiyor' diye ayağa kalkacak olanların dikkatleri içeriğe vermesini beklemek, imkânsız olanı istemek gibi görünüyor.
Eğitimin üzerinde ne anlama geldiği hakkında kimsenin iki cümle edemediği 'Atatürk milliyetçiliği'nin oluşturduğu yük, sadece yaptığı işin ne anlama geldiğini anlamak için çaba harcamayan bürokrasiyi ayakta tutuyordu. Müfettiş okula gider. Hemen girişte Atatürk büstü, sağında ve solunda Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi ve İstiklal Marşı'nı görünce her şey biter. Eğitimin, öğretmenlerin, dersliklerin kalitesine kimse dönüp bakmaz.
İdeolojik eğitim yıllardır içinde debelendiğimiz bir tuzaktı. Adeta eğitim sistemimizi kilitlemiş ve çağa uygun ilerlemeleri engellemişti.
Şimdi öğretmenlerimiz ne anlama geldiği hakkında en küçük bir fikir sahibi olmadıkları Atatürk milliyetçiliğini gençlere benimsetmek yerine sadece İngilizce, trigonometri ve diğer bilgileri öğretecekler.
Doğrudan doğruya bu ideolojik yükün altında ezilen meslekî eğitim -imam hatiplerin önünü kesmek adına olduğu gibi- artık, tekstil sanayiinde son teknolojileri yeni işgücünün sahip olması gereken nitelikleri takip edip öğretmeye çalışacak.
Değişim gerçekten devrim niteliğinde. Ancak sadece Milli Eğitim Bakanlığı Teşkilatı Kanunu ile sınırlı değil. Bu ideolojik safraların ayıklanması ve eğitim sistemimizi 'muasır medeniyet seviyesine' çıkartmak için yapılacak daha çok iş var.
* Zaman