UHİM: Libya'da 'akbaba siyaseti' izleniyor
Batılı güçlerin Libya'daki emellerine ilişkin bir basın açıklaması yapan Uluslararası Hak İhlalleri İzleme Merkezi, 'Libya'daki ‘akbaba siyaseti’nin insanlık ve İslam dünyası adına acı sonuçlar doğuracağını' belirtti.
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-09-06 16:15:05
Uluslararası Hak İhlalleri İzleme Merkezi (UHİM), Batılı güçlerin Libya üzerindeki siyasetlerine ilişkin bir basın açıklaması yaptı.
Batıyı Libya konusunda iki yüzlü davranmakla suçlayan UHİM, küresel güçlerin asıl amaçlarının Libya'nın petrolleri ve enerji kaynakları olduğunu belirtti.
UHİM'in açıklamasında "akbaba siyaseti’nin insanlık ve İslam dünyası adına acı sonuçlar doğuracağı açıktır" denildi.
İşte UHİM'in Batılı güçler ve Libya ilişkileri üzerine yapmış olduğu basın açıklaması:
ABD ve Avrupalı küresel güçlerin açık desteği ile yaklaşık yarım yüzyıl süren Kaddafi dönemi, yine aynı ülkelerin açık müdahalesi ile son buluyor. Uzun yıllardır Kaddafi’nin kendi halkına karşı uyguladığı acımasız politikaları destekleyen küresel güçler, bugün nedense birden Libya halkını hatırladı.
‘Libya’nın Dostları’ adıyla geçtiğimiz günlerde düzenlenen ve sürecin başaktörleri Fransa ve İngiltere’nin girişimleriyle gerçekleştirilen konferansta, ‘Libya’da Kaddafi sonrası sürecin planlanması ve Libya’daki muhaliflere yapılacak yardımları konuşmak üzere’, yaklaşık 60 ülke biraraya geldi.
Pek çok Avrupa ülkesinin başbakanlık düzeyinde iştirak ettiği konferansta, Kaddafi’nin el konulan malvarlıklarının Libya’daki muhalif güçlerin temsilcisi konumundaki Ulusal Geçiş Konseyi’ne aktarılması kararlaştırıldı.
Böylece, Kaddafi’nin küresel güçlerin desteğini arkasına alarak kendi halkı üzerinde uyguladığı politikalar sonucunda elde ettiği, yani zaten Libya halkından çalınmış olan milyarlarca Dolar’lık servet, büyük bir yardım ve destek faaliyeti gibi lanse edilmiş oldu.
Bir yanda bunlar konuşulurken, başta Fransa ve İngiltere olmak üzere Libya’ya müdahalede bulunan küresel güçlerin, gözlerini Libya petrollerine diktiği ve bütün bu sürecin öncelikle enerji kaynaklarını ele geçirmeye yönelik ekonomik nedenlerle şekillendirildiği ortaya çıkmaya başladı.
Dolayısıyla Kaddafi sonrası sürecin aslında çok daha önceden zaten planlandığını, bugün süreci yönetenlerin Libya halkının mutluluğunu değil petrol rezervlerinin paylaşımını tartıştığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Bu durumda, sözkonusu yardım(!) kararının, Libya halkının istifadesine sunulması gereken ve çok daha büyük bir ekonomik değere tekabül eden Libya petrolleri üzerine oynanan oyunların gölgelenmesi için alındığı rahatlıkla söylenebilir.
Nitekim Libya’da aylardır devam eden saldırı ve çatışmalarda, Kaddafi ve muhalif güçler birbirlerini bombalarken, NATO uçakları ayrım gözetmeksizin her iki tarafı da bombalıyordu.
Müdahil ülkelerin hiçbir bedel ödemeksizin Libya petrollerine sahip olma isteği ile gerçekleştirdiği askeri müdahaleler, Libya halkını büyük bir kaosun içine sürüklerken, küresel güçlerin kontrolündeki silah sanayiine de önemli bir canlılık getirmiş oldu.
Daha önce pek çok örneğini gördüğümüz bu süreçte de milyarlarca Dolar’lık silah bölgede kullanıldı. Bütün bu yaşananlar, yapılan yardımın Libya’nın değil, aslında Batılı küresel güçlerin menfaatine olduğunu gözler önüne seriyor.
2011 yılı başından bu yana devam eden ‘Arap Baharı’nın, Batılı küresel güçler nezdinde ne anlama geldiği, bu sürecin sözkonusu ülkeler tarafından nasıl kazanıma dönüştürüleceğini önümüzdeki günler gösterecektir.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyasında, yani İslam dünyasının kalbi sayılabilecek bu bölgede devam etmekte olan bu sürecin, Libya’da ekonomik, Suriye’de jeopolitik, Mısır’da siyasi önceliklerle şekillendirilmeye çalışıldığı her geçen gün daha açık bir şekilde görülmeye başlanacaktır.
Bugün Libya örneğinde görülen bu ‘akbaba siyaseti’nin insanlık ve İslam dünyası adına acı sonuçlar doğuracağı açıktır.
Öte yandan, bu süreçte yaygınlaşmaya başlayan ve yakın geçmişte bir benzerini Irak’ta ABD işgaline karşı çıkanların Saddam yanlısı olmakla suçlanmasıyla tecrübe ettiğimiz, ‘ya Libya halkının ya da Kaddafi’nin yanında olmak’ veya benzer biçimde ‘ya Suriye halkının, ya da Esed’in yanında olmak’ şeklindeki yaklaşımın, aklıselim ile yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Bu söylemin, işgalci güçlerin muhalif kültüre ‘öğrettiği’ bir yaklaşım tarzı olduğu, sözkonusu söylemin küresel güçlerin dünya üzerinde sürdürdüğü politikaları kolaylaştırmaktan öte bir anlam taşımadığı artık anlaşılmalıdır.
SON VİDEO HABER
Haber Ara