Carlo Petrini / Sedat Girgin
Endüstriyel tarım modelinin uygulanmasının, köyden kente göçün sebebi ve sonucu olduğu bilinen bir gerçektir. Bu endüstriyel tarım modeli, savaşlar sonrasındaki en karanlık çağlarımızda bizi açlıktan korumuştu. Yine de bu model, nüfusun önemli bir kesiminin sorunlarına çare olamadı. Her şeyden önemlisi, fakirliğin yaygın olduğu kırsalda, kitlelerin problemlerini çözemedi. Ayrıca bu gıda üretim metotları, insan faaliyetlerinin sürdürülemezliğinin temel sorumlusudur da.
Kimyasal ürünlerin gelişigüzel kullanımı, karbondioksit salınımının artışı, biyolojik çeşitliliğin azalması gıda üretimimiz sebebiyle dünyamızın dayanma sınırlarını zorlayan ve onu hasta eden en önemli hasarların arasında yer alır. Eğer kentsel yapının tüm doğal kaynakları tükettiği düşünülürse, kırsal alanlar yeni yayılımcı olmayan teknolojilerin ve sürdürebilir üretim felsefelerinin savunucuları ve önde gelen örnekleri olmalıdırlar.
Çünkü artık sebepsiz yere har vurulup harman savrulan, sürekli yağmalanan yerler olmayı devam ettiremezler. Kırsal alanlar kendilerinin belirlediği kentsel alanlara da yayılacak yeni ve gerçekten de öncü gıda üretim ve dağıtım yollarını takip etmelidirler. Aşamalı ama engellenemez bir şekilde gıda sistemlerinin yeniden yerleşimi (re-localization) zorunlu olarak bu sürece dâhil olacaktır. Her şeyden önce, bu yeniden yerleştirmenin ilk işaretleri hâlihazırda mevcut: Dünyamızın kuzey kesimlerinde genç insanlar yenilikçi tarım ve ticaret biçimlerini uyguluyor.
Organik metotlar bu yeni çiftçiler için olmazsa olmaz bir koşul. Yeni çiftçiler yayılımcı ve tek çeşit tarımın (monoculture) seri üretim tekniklerinin gelişigüzel kullanımından daha yararlı ve sağlıklı olan eski usul çiftçiliğin alışkanlık ve uygulamalarının ve yeni teknolojilerin bir birleşimini deniyorlar. Eğer kırsal faaliyetlerin ekolojik yönüne daha fazla özen gösterilirse ürünler tüketiciye daha fazla ulaşabilecek. Bu, kendini şehirlerle kırsal arasındaki tek aracı olarak dayatan, sürdürülemez olduğu kanıtlanmış sistem ve zihniyetler oluşturan; kent ve kırsalın birbiriyle olan bağını koparan büyük dağıtım şebekesinin hâkimiyetine son verecektir. ABD’deki çiftçi pazarları ve belediye destekli tarım bu yeni yöntemlerin sadece birer örneğidir.
Bu yöntem göz ardı edilemez ve bir o kadar da arzulanan bir olgu olan tarımın yeniden yerleştirilmesi için gıda dolaşımını kısaltan olası yöntemlerden biridir. İşte size geleceğin senaryosu: Kentin yaşamsal çevresine bütünleşmiş, dünyanın geri kalanı ile iletişim halinde ve yerel kaynakları çevreye duyarlı bir şekilde kullanan küçük ölçekli tarım birlikleri. Daha iyi bir yaşam için birbirine bağlı, amaçlarına ulaşabilmek için birbirlerini destekleyen üretici ve tüketicinin coğrafi yakınlığı çok önemli olacak. Teknoloji bu sürdürülebilir rasyonelleştirme sürecinde çok hayati bir rol oynayacak.
Bu olay yetiştiriciler açısından, geleneksel bitki ve hayvan türlerinin korunması ve geliştirilmesi, ekosistemi korunması ve “toprak algısı” (terroir) potansiyelinin hayata geçirilmesi yoluyla gerçekleşecek. Yenilenebilir enerji kaynakları kullanılacak, çiftçilere yeni hizmetler sunulacak, böylelikle üreticiler toplumdan koparılma kaygısı hissetmeyecekler. Aslında aynı zamanda da kentli çiftçilere dönüşecekler. Dünyanın güney yarımküresindeki birçok kent örneğini takip ederek, politikacılar ve şehir planlamacıları özel ve eğitim amaçlı sebze bahçeleri, bu işe tahsis edilmiş çatı, teras ve yeşil alanlar gibi kamu alanlarında yurttaşlarının nasıl kentleri yetiştirecekleriyle ilgilenmek zorunda kalacaklar. Havana (Küba) ve Freetown (Sierra Leone) kentleri, bir kentin nasıl yetiştirebileceğinin en iyi örnekleridir.
St. Petersburg’da sebze bahçeleri sosyal programlar için kullanılıyor. ABD’de ise sebze bahçeleri gitgide gıda üreten yerlere dönüştürüldü. San Salvador’da insanlar için yeşil alanlarda tarım yaparak kenti toprak erozyonundan korudular. Kentte üretim yapmak sadece kent nüfusuna ucuz taze gıda üretmek anlamına gelmemekte, aynı zamanda para kazanmak için de (yerellik çerçevesinde cemiyet ekonomisi) mükemmel imkânlar sunuyor.
Örneğin Hanoi kentinin (Vietnam) varoşlarında, tarım halkın gelirinin yüzde 50’den fazlasını karşılıyor. Tarımın yeniden yerleştirilmesi erken 20. yüzyılda olduğu gibi zamanı dolmuş tarım modellerine geri dönmek anlamına gelmiyor. Bu, tarımın olanakları dâhilinde doğayı yok etmeden ondan faydalanmayı öğrendiğimiz ve tarımın yeniden en önemli sektör olduğu bir yol...
Sürdürülebilir bir şekilde bir şebeke oluşturan kimi yerleştirilmiş sistemler atık üretimini ve kaynakların kullanımını düşürecek ve bize daha iyi gıda sağlarken, yeniden arzulanan bir mesleğe dönüşecek olan çiftçiliğin gururunu da yeniden tahsis edecek. Bu kırsal alanların yeniden önemini kazandıracak bir yoldur.
Yerel toplum için üretilen kaliteli gıdalarla dolu ama aynı zamanda gezegenimizin çevresinin korunduğu güzellikler içinde yaşanabilir alanlar. Bu seçkin alanlar, kentsel bölgelerde önemli miktarda yer edineceklerdir. Kırsal alanlar sadece geleceğin yerleşimleri değil, şehirlerin de geleceğidir.
Carlo Petrini’nin 1980’li yılların başında temellerini attığı Arcigola derneği 1989 yılında Slow Food hareketine dönüştü. Elde ettiği başarılar arasında Gastronomi Bilimleri Üniversitesi’nin kurulması öne çıkmaktadır.
Buono, pulito e giusto. Principi di nuova gastronomia (İyi, Temiz ve Adil: Yeni Gastronominin Prensipleri) adlı kitabı 2005 yılında İtalya’nın saygın yayınevi Einaudi tarafından basılmış ve çok sayıda dile tercüme edilmiştir. 2008’de saygın İngiliz gazetesi The Guardian’ın “Dünyayı Kurtarabilecek 50 Kişi” listesinde yer alan tek İtalyan olmuştur.
Skylife