Dolar

34,9477

Euro

36,7178

Altın

2.978,32

Bist

10.125,46

'Sorun varsa sorumluluk yöneticilerindir'

Eğitimdeki sorunları rapor haline getirip Bakanlar Kurulu'na sunan Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, 'Sorun bizde, çocuklarda değil. Çocuklar suçlu değil, biziz suçlu. Ne öğrencilerimizin ne de öğretmenlerimizin başarısızlıkta suçu var. Bir yerde sorun varsa sorumluluk yöneticilerindir' dedi.

14 Yıl Önce Güncellendi

2011-08-30 09:55:07

'Sorun varsa sorumluluk yöneticilerindir'
Pervin Kaplan'ın röportajı

MİLLİ Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, yaklaşık iki aydır görevde. Bu süre içinde bakanlıkta bürokratlarla birlikte eğitimdeki sorunların neler olduğunu araştırdı ve kendi deyimiyle “mevcut durumun bir fotoğrafını çekti” ve bu çektiği fotoğrafı da Bakanlar Kurulu’na raporla sundu.

Dinçer’e göre eğitimde kapsamlı çözüm bekleyen çok sorun var ancak bunların hepsini aynı anda çözmek zor. Bunlar için en başta kaynak gerek. Dinçer “çektiği bu fotoğrafı” bizimle paylaştı.

Dinçer ile atama bekleyen öğretmen adaylarının geleceğinden öğretmenlerin nasıl seçileceğine, YÖK ve üniversitelerle izlenecek stratejiden Türkiye’nin eğitimkalitesine, ulusal ve uluslararası sınavlardaki başarısızlıktan bunun nedenlerine kadar çeşitli konuları konuştuk.

Yaklaşık 2 aydır Milli Eğitim Bakanı olarak görev yapıyorsunuz ve Bakanlar Kurulu’na bir rapor sundunuz. Bu raporda neler yer aldı?

Göreve başladığımdan itibaren eğitimin durumuyla ilgili durum saptaması yapıyoruz. Eğitim sisteminin fotoğrafını çektik ve Bakanlar Kurulu’na sunduk.Milli eğitimde kapsamlı çözümbekleyen sorunlar var.

Ancak bunların hepsini aynı anda çözmeye çalışmak beşeri ve mali açıdan mümkün değil. Önceliklerimizi belirlemeliyiz. Bizim en öncelikli konularımızın başında öğretmenlik sorunu geliyor.

Öğretmenlerin sorunu derken neyi ifade ediyorsunuz? Örneğin bazı platform ve sendikalara göre sayıları 350 bini bulan öğretmen adaylarının atanmasından mı söz ediyorsunuz?

Belirlemelerimize göre 230 bin genç atanmayı bekliyor. 20 öğrenciye bir öğretmen düşmesi istenirse acilen 72 bin öğretmen atamalıyız.

Hedefimiz olan okul öncesi ve ilköğretimde yüzde 100, ortaöğretimde yüzde 90’ın üzerinde okullaşmayı gerçekleştirebilmek için ihtiyacımız olan öğretmen sayısı 205 bin. Bu ihtiyacımızı atanmayı bekleyen öğretmenlerden karşılasak bile bu gençlerin 30 bini açıkta kalacak.

Bu durumda bakanlığın bundan sonra yapacağı atamaların bekleyen öğretmenler arasından olacağını söyleyebilir misiniz?


Bizim norm kadrodaki ihtiyacımız olan öğretmen sayısı 150 bin. Ama bu 150 bini bekleyen 230 binin içinden alma şansımız da yok. Çünkü piyasadaki öğretmenin alanlarıyla ihtiyaç duyduğumuz alanlar arasında uyumsuzluk var.

Bekleyen çok sayıdamatematik, kimya öğretmeni var ama bizim ciddi ihtiyacımız daha çok anaokulu, rehberlik, sınıf ve özel eğitimle ilgili öğretmenler.

 Bu sorun bugüne kadar öğretmen ihtiyacı ile öğretmen yetiştiren kurumlar arasında insan kaynakları politikasının oluşturulmamasından kaynaklanmıyor mu?

Bundan sonra olaymevcut gidişata bırakılırsa ülkede pek çok gencimizi yanlış bir alanda eğitmiş ve uzun vadede de atıl hale getirmiş olacağız. Bunu yapmaya, çocuklarımızı heba etmeye hakkımız yok. Bu nicelik sorununun iyi görülmesi lazım. Bu öğretmen ihtiyacı açısından bir insan kaynakları planlaması yapmamızı gerektiriyor. MEB, YÖK, eğitimfakülteleri dekanları olarak bunu çözmemiz lazım. Bununla ilgili önümüzdeki yıl daha sistematik tedbirler alacağım.

Öğretmenlerin nitelik sorunundan söz ederken aldıkları eğitimin niteliğini mi yoksa seçiliş biçimlerini mi eleştiriyorsunuz?


Eğitim fakültelerindeki eğitimin içeriğini şu anda tartışma dışı tutuyorum. Ama eğitimfakültesinden mezun çocuğu öğretmen olarak seçerken, sadece KPSS’ye bakıyoruz. Bu çok yetersiz bir tercih. Objektifliği sağlıyor, sübjektif ve siyasi tercihleri ortadan kaldırıyor. Ancak kendi içinde sistemin problemleri var.

Örneğin benim çok az ihtiyacımolan alanlarda, eğer çok sayıda öğretmen varsa 95 puanla öğretmen olabiliyor. Öğretmen sayısının az olduğu, benimise ihtiyacımın çok olduğu alanlardaysa çok düşük puanlarla atama yapıyoruz. Bu doğru bir tercih olamaz. Alanlarıyla alakalı ek bir desteğe ya da seçme sistemine ihtiyaç var.

BAKANI ŞAŞIRTAN SONUÇLAR

Eğitimde kalite konusuna gelirsek, bugünkü eğitim sistemi dünya ile rekabet edebilecek nitelikte öğrenci yetişmesini sağlayabiliyor mu?


Öğrencileri uluslararası alanlarda mukayese ettiğimizde çocuklar, akademik hayatta olduğu gibi beceri ve rekabet açısından en iyi şekilde yetişsinler istiyoruz. Ama uluslararası sonuçlar bunu göstermiyor. PISA verilerinde olduğu gibi. Eğitim yaşam kalitesinin temel göstergesidir. Aynı zamanda suç oranlarının azaltılması, yoksulluğun, ayrımcılığın ortadan kalkması açısından da önemli.

Türkiye’deki ekonomik krizlerin bu ülkenin üzerine yüklediği maliyetten daha fazla eğitimde verimsizliğin getirdiği maliyet var. Bunun GSMH’ye etkisi ölçülmüş değil. Üstelik bu maliyet de toplum olarak alıştığımız ve müzminleştiğimiz bir maliyet olduğu için çok tehlikeli. O yüzden kesinlikle eğitimin kalitesini artırmak ve verimliliğini yükseltmek zorundayız.

Eğitime ayrılan kaynak düşük, öğretmen başına öğrenci sayısını daha düşürmek gerek, okullaşma oranlarını artırmak gerek. Bu sorunların çözülmesi gerekiyor. Bu amaçlara ulaşmak için de daha fazla kaynağa ihtiyaç var.

‘SUÇLU BİZİZ’

Sorun PISA gibi uluslararası sınavlarda değil. Bir ay önce sonuçları açıklanan SBS’lerde de hem 7. hem de 8. sınıflarda yüzde 50 başarı sınırı aşılamıyor. Sorun nereden kaynaklanıyor?


Öğretmede ve öğrenmede bir problem var. Dershanelere rağmen, bütün okullara rağmen genel üniversite sınavlarında fen derslerinin sorularına doğru cevap verme oranının 4 olduğunu biliyor musunuz? Biz insanları 12-13 sene okutuyoruz sonra dershanelere gönderiyoruz.

Çocuklara okullarda 4. sınıftan başlayarak, üniversiteye gelene kadar 10 yıla yakın İngilizce öğretiyoruz. Her yıl hiçbir şey yapmadan sadece 10 cümleyi ezberletsek, 100 cümle eder. 100 cümleyle çocuk derdini anlatabilir. Ama tek cümle bilmeden mezun ediyoruz. “How old are you?” diyemiyorlar.

Biz öğretemiyoruz. Öğretmekte mi, öğrenmede mi, öğretmende mi, metodolojide mi kullandığımız kaynaklarda mı sorun var? Tek bildiğim sorun bizde. Çocuklarda değil. Çocuklar suçlu değil, biziz suçlu. Ne öğrencilerimizin ne de öğretmenlerimizin başarısızlıkta suçu olduğunu düşünüyorum. Bir yerde sorun varsa sorumluluk yöneticilerindir. Bizimdir.

Bir stratejiniz ve yol haritanız oluştu mu?


Bir strateji geliştirmenin 3 önemli ayağı var. Birincisi “Mevcut durumu analiz et ve teşhis yap”. İkincisi “İdeal durumu tespit et ve onu belirle” üçüncüsü ve son aşaması da “Ona nasıl gideceğine dair yol haritası çıkar.” Şu anda biz bir fotoğraf çektik. Sizin de vurguladığınız bu sorunları fotoğrafladık, mevcut durumu analiz ediyoruz ve teşhis ediyoruz. İdealin nasıl olması gerektiğini de biliyoruz.

Şu anda bunların pek çoğu için strateji geliştirilecek ve çok kapsamlı çalışmalar yapılacak. Bürokratlarım yol haritasını çıkaracak. Aslında şûralar yapılmış, AB ile Dünya Bankası ile proje hazırlanmış. Tamamen hazırlıksız değiliz. Ancak bunların tümünün gözden geçirilmesi gerek ve zaman içinde yeniden uygulamaya koyma imkânımız olacak.

Ayrı bir seçme sistemi derken, KPSS’nin dışında ÖSYM’nin değil de bakanlığın yapacağı bir alan sınav mı düşünüyorsunuz?


Alan sınavının olabileceğini düşünüyorum. Hem KPSS hem alan sınavı ayrı ayrı da, beraber de düşünülebilir. Ya da ikisinin bileşimini oluşturacak başka bir yöntem de olabilir. Bunun ne olacağı zaman içinde ortaya çıkacak. Bu sınavı ÖSYM mi yapar, yoksa bakanlık mı henüz karar vermedim. Çünkü bunlar şu anda teferruat.

3 YILDA BİR EĞİTİM

Öğretmenlerin görevdeyken de sınavdan geçmeleri uygulaması gündeme gelebilir mi?


Nitelik derken aynı zamanda vurgulamak istediğim bir başka nokta şu. Bizde öğretmen, öğretmenliğine başladıktan sonra hiç eğitime tabi tutulmuyor. Şu anda bölük pörçük bir takım eğitimler yapılıyor ama sistemli değil. Hizmetiçi eğitim yapmalıyız.

Müfredattaki değişmeleri, dünyadaki gelişmeleri, bakanlığımızın temel ilke ve politikalarını onlara aktarmalıyız. En az 3 yılda bir mutlaka öğretmenleri bir ay ya da 2 aylık süreyle eğitime tabi tutmalıyız. Bu eğitimlerin sonuçlarında bir puanlama olacak mı? O kadar ayrıntıyı düşünmedim.

Ama eğitim alacağımız insanların hangi alanlarda ihtiyaçları olduğunu düşünmek zorundayız diyorum. Genelleştirilmiş eğitim programları yapmak yerine öğretmenlerimizin ihtiyaç duyduğu konuları tespit edecek çalışma yapmalı ve bu programları yürütmeliyiz.

Bu yıl ilk kez ataması yapılan 11 bin öğretmen için oryantasyon eğitimi başlattınız. Bundan sonraki atamalarda da bu eğitim sürecek mi?

Atamalardan sonra öğretmenimize başka bir haksızlık yapıyoruz. Erzurum ya da Tunceli’nin bir beldesindeki ilköğretime gönderiyoruz. Bölgeyi tanımıyor, coğrafi şartları, kültürel farklılık ve özellikleri bilmiyor. Belki de ömründe ilk kez birleştirilmiş sınıf görecek ve ben onu birleştirilmiş sınıfa atıyorum. Bu insana bizim eğitim vermemiz sonra göndermemiz gerek.

Bu yıl 11 bin öğretmene 2 haftalık oryantasyon eğitimiyle bunu yapacağız. Pilot uygulama olacak, sonraki eğitimler için de kullanacağız. Ama bunu bir turistin el kitabı gibi hafifletmemek gerek. Çünkü sınıf içinde davranışlarıyla öğrenciyle nasıl ilişkide olacakları, müfredatı nasıl aktaracakları gibi pedagojik eğitim de var.

Gazete Habertürk
SON VİDEO HABER

Uçakta olay çıkarıp, 'Türkiye'yi satın alırım' diye tehdit etti

Haber Ara