Ramazan'ın son 10 gününde itikafa girmek için Aziz Mahmud Hüdayi Camii'ne gelen Abdülkerim Ghe, "Aslında birçok yer düşünüyordum; Suriye, Tunus, Bosna... Bir arkadaşımın yardımıyla burayı seçtim." diyor. 3 Eylül'de İstanbul'dan ayrılacak olan Ghe, bayram sabahı camide tanıştığı öğrenci Serhat Yılmaz'ın evine konuk olacak.
Geçen hafta başında Üsküdar'daki Kaknüs Yayınları'nda İngiliz yazar Fatıma Martin'in ile tanışmış, Müslüman olduktan sonra esrardan nasıl kurtulduğunu anlattığı hikayesine tanık olmuştuk. Yanından ayrıldığımızda ise 'Acaba dünyanın diğer ülkelerinde onun gibi ne Müslümanlar vardır' diye aklımızdan geçmişti. Nereden bilelim birkaç gün sonra İtalyan Abdülkerim Ghe ile karşılaşacağımızı. Hem de yine Üsküdar'da, kitabevinin biraz yukarısındaki Aziz Mahmud Hüdai Camii'nin içinde. Kısmet işte. Kalbinizden ne geçiyorsa Allah da sizi öyle şeylerle karşılaştırıyor.
Abdülkerim Ghe, Müslüman olmadan önceki adıyla Alessaudro Ghe, İtalya'daki Cenova Konservatuarı'nın keman bölümü başkanı. Cenova Operası'nın ve İsviçre Radyosu'nun da baş viyolası. Ülkesinde tanınan ünlü bir entelektüel, işinin ehli bir sanatçı. Ünlü tenor Pavarotti ile pek çok kez turneye çıkmış. Aryalarına viyolasıyla eşlik etmiş. 1984 yılında Müslüman olan ve o günden bugüne elinden enstrümanını elinden düşürmeyen Ghe, geçen hafta İstanbul'a geldi ve Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri Camii'nde itikafa girdi. 9 gündür camide yaşıyor. Üst kattaki kadınlar kısmında küçük bir oda ayırmışlar ona. Yastığı, battaniyesi, bir de köşede valizi var. Döşek filan yok tabii. Uykusu gelince kenara kıvrılıveriyor. Biraz dinlendikten sonra tekrar ibadetlerine ve Kur'an-ı Kerim okumaya devam ediyor. Sadece zaruri ihtiyaçları için dışarı çıkıyor. Yarın son günü. İkindi vaktinden sonra camiden ayrılacak.
Abdülkerim Ghe'nin yanına gittiğimizde henüz itikafın 6. günündeydi. Sonradan Müslüman olan ya da gerçek anlamıyla İslam'ı sonradan tanıyan insanların dinimizi algılama ve sahiplenme biçimi farklı oluyor. Sanki kaybettiği en değerli şeyi yıllar sonra bulmanın sevinciyle, kocaman bir kucaklaşma haline bürünüyor insan. 67 yaşındaki Abdülkerim Ghe de öyle. Hıristiyan bir ailede büyüyen sanatçı, 30'lu yaşlarındayken dinleri araştırmaya yapmaya başlıyor. Aslında erken yaşlarından itibaren Hırıstiyanlık dışındaki ibadet şekilleri ilgisi çekmiş: "İslam'a karşı ilgi uyandıran içimdeki gerçek duygu şu idi: İslam, bütün halklara ve Peygamberlere gönderilen dinleri tanıyor. Hz. Meryem ve Hz. İsa'dan Kur'an-ı Kerim'de bahsediliyor. Bunlar düşündüren ve etkileyici şeylerdi." diyor. Ayrıca Avrupa'da tam tersi bir şekilde algılansa da İslam ona göre diğer dinlere ve onlara inananlara en saygılı din: "Şöyle örnek verebilirim. Mesela Müslümanlar Yakup peygamberden bahsederken Yakup aleyhisselam ya da Davud aleyhisselam der. Hz. İsa ya da İsa peygamber diye bahsedilir. Ama bir Yahudi ya da Hıristiyan asla Muhammed aleyhisselam demez. Biz onlara saygı duyuyoruz, onlar bize saygı filan duymuyor. Bazı şeyler hep lafta."
Müslüman olduğu ilk yıllarda çok sıkıntı çekmiş Abdülkerim Ghe. Kelime-i şahadet getirirken yanında bulunan bir imam, "Artık kendine başka bir meslek bul. İslam'da müzik hoş karşılanmaz." deyince çok üzülmüş. Bu yaklaşımın kalbinde iç savaşlara neden olduğunu anlatıyor. Ama vazgeçmiyor. Bir değil, birçok İslam alimine konuyu danıştıktan sonra müziğe devam ediyor. Bir yandan orkestrada çalıp diğer yandan namaz için provalara ara vermek çoğu zaman onu zor durumda bırakmış. Temizlik malzemelerinin yer aldığı küçük odalarda vakit namazlarını kılmış. "Ama daha sonra herkes bu duruma alıştı. Hatta İslam'a ısınan insanlar oldu etrafımda." diyor. Pavarotti ile ilk tanışmalarını ise şöyle anlatıyor: "Pavarotti iile lk kez 1986 yılında tanıştım. Birlikte Pekin'e turneye gittik. Henüz yeni Müslüman'dım."
1984'te Müslüman olan Abdülkadir Ghe, Cenova Operası'nın ve İsviçre radyosunun da baş viyolası. Pavarotti ile birçok kez turneye çıkmış. Ülkesinde tanınan bir entelektüel, işinin ehli bir müzisyen.
En büyük imtihanı eşi ve oğlu
Abdülkerim Ghe, 30 küsur yıldır evli ve bu evliliğinden 36 yaşında bir de oğlu var. Ancak eşi dindar bir Hıristiyan. Birbirlerini severek, büyük bir aşkla dünyaevine adım atmışlar. Hâlâ bu sevgileri devam ediyor. Dışarıdan bakınca onları anlamamız ne kadar zor, hatta tuhaf ve şaşırtıcı görünüyor değil mi? Aynı dine mensup iki insan bile birbiriyle didişip dururken onların yıllardır bir arada olması nasıl bir anlayışın sonucu diye merak ediyor insan. Uzlaşmaları kolay olmamış elbette. Abdülkerim bey, ilk yıllarda zorlandıklarını anlatıyor. Boşanma noktasına gelmişler. Ama sonra oturup konuşmuşlar, "Aramızda artık anlayış ve kabul var. Bazı şeylerin çizgilerini koyduktan sonra sıkıntı olmuyor. Mesela evimize domuz eti girmez, ama eşim yemek istiyorsa benim olmadığım zamanları tercih ediyor. Birbirimizi seviyoruz." diyor. Oğlu ise ne Müslüman ne Hıristiyan... Belki de bu evlilikte en çok o zorlanıyor...
İtikaf nedir, nasıl yapılır?
İslam'da ibadet niyetiyle inzivaya çekilmeye itikaf adı veriliyor. Erkekler camide, kadınlar evlerinde itikafa girebiliyor. İtikâfa giren kimse, camide yer, içer, uyur. Bunlar için camiden dışarı çıkamaz. Sadece zaruri ihtiyaçları için dışarı çıkabilir. Camide ibadetle meşgul olur, tefekkür eder, zikir yapar. Özellikle Ramazan ayında itikafa girmek sünnettir. Hz. Peygamber, Medine'ye hicret ettikten sonra her yıl Ramazan ayının son on gününde itikafa girmiştir.
Zaman