Wallerstein: Dünya ekonomisi bir bunalımda
Ünlü sosyal bilimci Immanuel Wallerstein, 'Cankurtaran botlarına doğru yarış: Euro başardı mı?' başlıklı makalesinde dünyadaki ekonomik krizi değerlendirdi.
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-08-25 03:10:11
Immanuel Wallerstein
Bugün Avrupa’da daha fazla “federalizm” Avrupa’nın ve Fransa’nın çıkarlarının ABD’nin çıkarları pahasına gerçekleşmesi anlamına geliyor. Euro bölgesindeki bir çöküş Batı Avrupa’nın devletler arası sistemde büyük aktör olmaktan çıkmasına ve doların en çok yardıma ihtiyaç duyduğu bir zamanda güçlenmesine neden olabilir.
Neredeyse tüm resmi veriler dünya ekonomisinin eğer bir şeyler yapılırsa yakında iyiye gideceğini söylüyor. Gerçekteyse, hiç kimse (hükümetler, büyük bankalar, hatta at gözlüğü takmış ekonomistler bile) buna inanmıyor.
Dünya ekonomisi bir bunalımda, gerçekten büyük bir felaketin eşiğinde sallanıyor. Nerede ve kim olursa olsun, para kazanmanın bir yolunu bulabilen şanslı birkaç spekülatör dışında kimsenin bu felaketin etkilerinden kaçabilmesi mümkün görünmüyor. Hükümetlerin başlıca hedefiyse krizin etkilerinden tamamen kurtulmak değil, diğerlerine göre daha az etkilenmek.
Dünya basını ABD, Euro bölgesi ve evet Çin’deki özel politik mücadelelere odaklanmış durumda. Fakat bu, -küçük ya da büyük, gelişmekte olan ya da açıkça durgunluk içinde olan- diğer devletlerin, en büyük oyuncular kadar manevra yeteneğine sahip değilse bile konunun eşit derecede ilgilisi olmadıkları anlamına gelmiyor.
Temmuzda, büyük dramın ortasında, Euro bölgesi politik uzlaşmaya yönelik düzenlemeleri gerçekleştirmeye yakın bir görüntü çizdi. Bu düzenlemeler Avrupa Birliği’ni içerisindeki pek çok rekabetçi unsura göre “kötünün iyisi” mi yapıyor? Bence mümkün. Fakat gerçekte ne olduğunu görmek için, daha önce alınmış rekabetçi ekonomik kararları da dikkate almamız gerekiyor. Hiçbir aktör, gerçekte üzerinde uzlaşılanlara uymaya meyyal görünmüyor, ve hatta Avrupa ülkelerinin yüzleştiği ekonomik açmazlar anlamında herhangi bir faydası olacaksa bu isteksizlik daha da şiddetleniyor.
Uzlaşma ekonomik değil, politikti ve başlıca sonuç politik olacaktır. Avrupa ülkeleri Euro’yu temel geçerli para birimi olarak korumaya çalıştılar. Kimileri bunu harikulade bir şey, kimileri ise bir felaket olduğunu düşündü. Ancak neticede Euro’yu kurtardılar. Dünyada halen devam eden jeopolitik çatışmalar, Avrupa’nın büyük bir aktör konumunu korumasına imkân tanıyor.
Carsten Volkery, Der Spiegel’deki yazısında kararları şöyle özetlemiş: “Avrupalı liderler, (21 Temmuz’da) borç batağındaki Yunanistan için, şaşırtıcı derecede yüksek düzeyde bir özel sektör katılımını içeren ikinci bir kurtarma paketi ortaya attılar. Ayrıca, Euro bölgesi [ödeme] garantisine yeni güçler verilerek onu adeta bir Avrupa IMF’sine dönüştürdü.”
Yunanistan ( ve diğer Avrupa ülkelerinin) borçlarına dair önceki ekonomik tartışmalar tüm standart içeriğe sahipti. Bir uçta sonucu ne olursa olsun “piyasa”ya mutlak itimat halinde olanlar vardı. En uçta duranlarsa (hukuken neredeyse imkansız görünen) Yunanistan’ı Euro bölgesi dışına çıkarmayı savunanlardı. Bir diğer uç öneri “küçük Marshall Planı” olarak isimlendirilen yeni-Keynesçi vurguları olan efektif talebi yeniden yaratmayı hedefleyen ekonomik dayanışmaydı.
Altta yatan politik sorun farklı ülkelerin iç politikalarıyla ilgiliydi. Keynesçi bir çözüm Almanya için tercih edilebilir değildi ve Bayan Merkel eğer devam ederse seçim bir talihsizliğine uğramaktan fazlasıyla çekiniyordu. Neo-liberal çözümse Yunanistan, İspanya ve birçok ülkeyi toplumsal huzursuzlukla yüz yüze getirdi. Avrupa Finansal İstikrar Kurumu’na (EFSF) yeni yetkiler verilmesini ve Avrupa Para Fonu’nun kurulması için bir başlangıç oluşturacağını kamuoyuna ilan eden büyük uzlaştırıcı ise Sarkozy’den başkası değildi. Merkel bile bu kıyaslamanın inanılmaz olmadığına kanaat getirdi.
Merkel, istediği ayrıcalığı, yani özel yatırımcıların bağlılığını elde etti. Avrupa Merkez Bankası da sonunda teşvik vermeyi kabul etti. EFSF kendi bonolarını çıkaracak ve elinde Yunan bonolarını bulunanlar da bunları faiz oranları muhtemelen daha düşük olacak EFSF bonolarıyla takas edebilecek. Yeni IMF başkanı Christine Lagarde, bu çözüm önerisinin etkilerinin herkes açısından olumlu olacağını açıkladı. Elbette, bu yeni düzenleme IMF’nin, kendi kaynaklarını daha sıkı kullanacağı bir zamanda, bu işe daha az dahil olması anlamına geliyordu. Hatta Euro bölgesinden olmayan Büyük Britanya da bu uzlaşmayı alkışladı.
Bu AB’yi “kurtaracak” bir tür sihir miydi? Asla. Birincisi, bu uzlaşmadan geri adım atmak için çaba gösteren aktörler var. Diğer taraftan seçim sonuçları henüz öngörülemiyor. Niçin De Gaulle’ün ‘post-Gaullecü’ mirasçısı Sarkozy Avrupa’yı daha bütünleşmiş bir yönetim yapısına kavuşturmak için oluşturulmak istenen uzlaşmanın mimarı oluyor? Gerçekte iki nedeni olabilir. Bir taraftan, bir sürü politik aksilikten sonra, Fransa’nın bir sonraki seçimleri açısından, Sarkozy’nin dış politikada bir şeyler başarmış olduğu fikri kulağa hoş geliyor. Fransız seçim anketleri gerçekten de Sarkozy’nin yükselişte olduğunu gösteriyor.
İkinci nedense, Sarkozy’nin hayli De Gaullcü tarafı. De Gaulle Avrupa’da daha fazla federalizme karşıydı çünkü bu durumun Fransa’nın çıkarlarının ABD’nin çıkarları uğruna heba edilmesine neden olacağını düşünüyordu. Fakat bugün Avrupa’da daha fazla “federalizm” Avrupa’nın ve Fransa’nın çıkarlarının ABD’nin çıkarları pahasına gerçekleşmesi anlamına geliyor. Euro bölgesindeki bir çöküş Batı Avrupa’nın devletler arası sistemde büyük aktör olmaktan çıkmasına ve doların en çok yardıma ihtiyaç duyduğu bir zamanda güçlenmesine neden olabilir.
Soldan yükselen sesler, devamlı Euro bölgesinin temelde neoliberal bir kurum olmasından, bankaları korumasından ve küçük girişimcilere zarar vermesinden şikayet ediyor. Bu, büyük ölçüde doğru. Asla anlayamadığım şeyse şu; niçin solun, bütünüyle ayrışmış devletlerle daha iyi bir şeyler yapabileceği düşünülüyor. Bana öyle geliyor ki neoliberal güçler, Avrupa Birliği ortadan kalkarsa daha çok güçleneceklerdir.
Özet olarak Avrupa Birliği ve Euro bölgesi yakında gerçekleşecek olan çöküşte daha az hasar görecektir. Bu, pek de bir başarı olmayacak belki, fakat cankurtaran botlarına doğru yarışta, Avrupa en azından birini suya indirmeyi garantilemiş olabilir.
[binghamton.edu adresindeki İngilizce orijinalinden Melek Zorlu tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
SON VİDEO HABER
Haber Ara