Dıdıer Bıllıon *
Haziran ayının sonunda ABD Başkanı, Afganistan'dan Amerikan birliklerinin geri çekilme takvimini açıkladı.
Bu büyük yankı uyandıran beyan bir yandan iç siyasî zorunluluklar, diğer yandan da ABD kumandasındaki koalisyon güçlerinin Afgan topraklarında karşılaştığı askerî ve siyasî mağlubiyetlerle açıklanabilir.
Öncelikle iç siyasi düzeye bakalım. Barack Obama 22 Haziran'daki nutkunda "Kendi national building'imiz üzerinde odaklanılmalı." diyor. Böylece Obama, ulusal güvenlik için asıl tehlikenin kriz ve borç olduğunu düşünen, Afganistan'dan hızlı bir geri çekilişe taraftar olanlara hak verir gibi görünüyor.
Bu ayın başında kriz darbesi bunu haklı çıkarıyor gibi görünüyordu; Washington hükümeti ABD memurlarının maaşlarının ödenmemesi riski söz konusuyken kendine haftada 1,3 ila 2 milyar doları Afganistan'a gömme izni veremezdi! Böylece Genelkurmay en fazla 5 bin askerin geri çekilişini talep ederken, Barack Obama 2011 yılı bitmeden 10 bin askerin çekilmesine karar verdi.
2012 Eylül'ünden önce Afgan topraklarından 23 bin Amerikan askerinin daha çıkması gerekiyor. Böylece 2012 başkanlık seçimlerinden önce bizzat Obama tarafından düzenlenen "tahliye planı" fiilî olarak iptal edilmiş olacak.
Beyaz Saray'ın iletişim servisleri Barack Obama'nın başkanlık beyanını meşrulaştırmak için belirlediği hedeflere ulaşıldığını dile getiren açıklamaları artırdılar: Taliban'ın ilerlemesini durdurmak, El Kaide'nin emin bir sığınak bulmasını engellemek, Afgan güvenlik güçlerini oluşturmak.
Afganistan hakkındaki durumun analizi bu aşırı iyimserliğin nedenlerini kolaylıkla yalanlamaktadır. Her durumda Obama yönetiminin ABD ile dünyanın geri kalanı arasındaki ilişkilerde yeni bir yol bulmaya çalıştığı açıkça görülüyor.
Washington yönetiminin gerçekten angaje olmak istemediği bir gösterge olan Libya savaşıyla daha da artan derin ekonomik ve finansal zorluklar bize Bush dönemine damgasını vuran her yere dış müdahalelerin artık terk edildiği izlenimini vermektedir.
Obama, Amerikan kamuoyunun bir bölümünün yılgınlığını anlayarak konuşmasında 'savaş dalgasının artık çekilmeye başladığını' açıkladı. Afgan topraklarındaki durumun düzeyine de bakılmalı. Başkanlık iletişim servisleri ne derse desin askerî durum iyileşmiyor.
Taliban'a karşı zafer kazanarak ardından en iyi pozisyonda onlarla görüşme yapmayı düşünen askerler radikal bir biçimde yanıldılar. Durumu daha da ağırlaştıran etken, Obama'nın kararlarının ardından askerlerin bölgeden çıkışının başlaması psikolojik etkisi net olan bir geri çekiliş duygusu meydana getirdi.
Uluslararası koalisyonun askerleri misyonlarının geleceğini sorguluyorlar ve artık saldırı durumunda değiller. Gerçekte birçok bölgenin kırsalı isyancılar tarafından kontrol edilmekte. Taliban'ı şeytanlaştırmaktan dolayı artık sadece Peştunların yaşadıkları yerlerde değil birçok bölgeyi onların idare ettiği, adaleti onların sağladığı anlaşılmıyor.
Sadece bölgesel başkentlerde ve kentlerde Karzai hâlâ biraz otoritesini hissettirmektedir. Son günlerde, içlerinde Hamid Karzai'nin kardeşlerinden birinin de olduğu birçok eyalet valisine yapılan suikastlar gibi Kabil rejiminin kilit adamlarına Taliban tarafından yapılan suikastlara başvurulmasının nedeni budur.
Bunun dışında tüm dürüst gözlemciler Kabil'de güvenlik sağlamada ve yolsuzlukla mücadelede yetersiz kalan hükümetin sonunun geldiği atmosferinin varlığını tespit etmektedir.
Kabul Bank yöneticileri geri ödemedikleri ve hakkında en küçük bir dosya hazırlanmayan 580 milyon dolar tahsisat almışlardı. Faizleriyle birlikte 1 milyar doları aşıyordu. Bu işe bulaşanlar arasında iktidara çok yakın isimler vardı. Zorlanarak araştırma başladığında Merkez Bankası müdürü ABD'ye kaçmıştı bile...
Daha da ağır olanı, Afgan hükümetinin Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) banka kanununu değiştirmesini ve ülkenin ilk 17 ticarî bankasının idaresine müdahale etmek isteğini reddetmesidir. Sonuç: IMF finansal yardımının bir bölümünü bloke ediyor ve borç veren ülkelerin Kabul Bank aracılığıyla finansal yardım sağlamak için dayattığı güvenceyi sağlamayı reddediyor. Bu birkaç unsur kaosu ve GSMH'sinin yüzde 90'ı dış yardıma dayanan ülkedeki finansal sistemin yolsuzluğunu göstermektedir.
Afgan sorunu ele alındığında askerî bir zaferin mümkün olduğu anlayışını bırakmamız, dolayısıyla en az kötü olan siyasî çözümü bulmayı denememiz gerekiyor. Bu çözüm iki yoldan geçmektedir.
Bunlardan ilki bir uzlaşmaya ulaşmak için Taliban'la görüşme gerekliliğidir. İkincisi, ivedi olarak ilgili devlet başkanlarıyla bir uluslararası konferans örgütlemekten geçmektedir. Türk diplomasisinin gelecek sonbahar yapmaya çalıştığı da budur. Taliban ya da Pakistanlı yöneticiler Amerikalıları tümden geri çekilmeye zorlama kapasitesine sahip değiller.
Ancak Amerikalılar ve uluslararası koalisyon 2001'de umdukları zafere ulaşmak için gerekli araçlara sahip değiller. Şimdi artık irade ve siyasî iradeciliği kanıtlamanın vakti geldi.
* Paris Uluslararası ve Stratejik İlişkiler Enstitüsü, Tercüme: Zaman