The Economist'in yanıldığı nokta..
The Economist, dünyanın en yüksek tirajlı haftalık liberal haber-yorum dergisi. Bir buçuk milyon civarında satışı olan eski ve köklü bir yayın organı.
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-08-13 08:02:03
İtibarı hayli yüksek, etkisi güçlü. Google'da "The Economist Magazine" başlığıyla bir arama yapıldığında, yaklaşık 18 milyon giriş çıkıyor. Dergi 1843'ten beri yayınlanıyor. Merkezi Londra'da. Bütün dünyayla ilgili ama Amerika Birleşik Devletleri'ne ve İngilizce konuşulan dünyaya özel bir ağırlık veriyor. The Economist'in kurucusu James Wilson. Derginin filozoflarla da bağları olmuş geçmişte. Ünlü klasik liberal filozof Herbert Spencer da derginin editörleri arasında yer almış. Dergi, yüksek vasıflı gazeteciler-yorumcular istihdam ediyor. Dili, örneğin, aynı kulvardaki Time ve Newsweek'in dilinden daha kıvrak ve keskin. İlginç konular ve detaylar yakalıyor. Sağlam ve dayanıklı yorumlar yapıyor.
Derginin yayınlanış amacı, bilgiye dayalı ve geniş ufuklu araştırma ve tartışmalar çerçevesinde serbest piyasaları, sınırlı devleti, hür göçü savunmaktı. Buna paralel olarak liberal demokrasi, açıklık ve şeffaflık, dürüst kamu yönetimi ve globalleşme de derginin savunduğu değerler arasında yer aldı. Politik bağnazlık ve partizanlık yapmadı. Diktatörlükleri açıkça eleştirmekten geri kalmadı. Lafını dolandırmayan ve doğruları ve gerçekleri denge uğruna feda etmeyen çizgisi, derginin büyümesini ve bugünlere gelmesini sağladı. Dergi, adı iktisat dergisi çağrışımı yapmasına rağmen, yıllar içinde ilgi alanlarının sayısını artırdı.
Benim dergiyle tanışmam 1980'lerin başında rahmetli hocam Aydın Yalçın aracılığıyla oldu. Yalçın, 1940'lardan vefat ettiği 1994'e kadar derginin düzenli okuyucusuydu. Ben devamlı takibe, 1989'da Londra Üniversitesi'nde ziyaretçi araştırmacıyken başladım. Yaklaşık 20 yıldır okuduğum The Economist, öğrencilerime ve meslektaşlarıma her zaman tavsiye ettiğim dergiler arasında yer alır. Bazen akademik dergilerden çok daha ufuk açıcı yazı ve araştırmalara yer veren bu dergi, gerçekten, insanın hayatını ve bilgi dağarcığını zenginleştiren yayın organlarındandır.
The Economist'in fikren bulunduğu yer, daha doğrusu liberalizm anlayışı, başlangıçtaki yerinin yüzde yüz aynısı değil. Dergi yayın hayatına başladığında klasik liberal çizgiyi izliyordu. Ancak iki olay The Economist'i biraz yalpalattı. İlki 1900'ların başlarında ABD'de ve peşinden İngilizce konuşulan diğer yerlerde, devletin müdahale etmemesini değil de "hayırhah" amaçlar için devlet müdahaleciliğini savunan aydınların kendi çizgilerini liberal diye adlandırmaya başlamasıydı. İkincisi, Keynesyenizmin doğması ve 1940'lardan 1970'lere kadar baskın iktisat politikası olarak egemenlik kurmasıydı. Bu iki olay, dergiyi bir ölçüde etkiledi. Bugün, The Economist, en azından bazı konularda, klasik liberalizmle Amerikan liberalizmi arasında salınan bir dergi. Başka bir deyişle, The Economist'e biraz Keynesyenizm, biraz Amerikan liberalizmi bulaştı. Dergi, meselâ, 2008 ekonomik krizinin deregülasyondan çok "sosyal" amaçlı regülasyondan çıktığı gerçeğini ihmal ederek orta yolcu, dengeci yorumlar yaptı.
çarpık türkiye algısı
Benim açımdan en ilginci, liberal The Economist'in Türkiye'yle ilgili yazılarında düpedüz yanlış, eksik, hatalı bilgi aktarmayı ya da liberal değerleri çiğneyen analizler yapmayı neredeyse kural hâline getirmesi. Son seçimlerde CHP'ye oy verilmesi çağrısı yapmıştı. Geçen haftaki Türkiye yorumu da, ihtiyatlı bir lisan kullanılmasına rağmen, eksik ve çarpık bir Türkiye tablosu yansıtmaktaydı. Dergideki bu yazı, Türkiye'de AKP iktidarının Menderes iktidarı gibi otoriterliğe gittiğini öne sürdü. Başbakan'dan korkan gazete patronlarının gazete yazarlarını işten attırdığı ve hükümetin muhaliflerini uzun süre gözaltında tutturarak herkese gözdağı verdiği yolundaki ispatlanmamış iddiayı tekrarladı. Ordunun siyasi rolünün azalması için de adeta üzüntü izhar etti. Türkiye gerçeği The Economist'in merceğine eksik yansımış. Türkiye'de Kürt gazeteciler eskiden beri mağdur. Tutukluluk sürelerinin uzunluğu da genel bir problem. Ama durumu tartışmalı bir iki kişi dışında, içeride olan Kemalist gazetecilerin hiçbiri gazeteci olduğu veya muhalefet ettiği gerekçesiyle tutuklanmadı. İddia, darbe faaliyetlerine karışmak. Türkiye gibi darbekolik bir ülkede bu iddiaların ciddiye alınması gerektiği açık. Ayrıca gazeteciler arasında yalnızca Kemalist olanlar yargıyla muhatap olmuyor. Ergenekon ve Balyoz davalarına ilişkin haber yapan gazetecilere beş binden çok dava açıldı ve bazılarına hapis cezaları verildi. Akademisyenlere de hükümetten geldiği söylenemeyecek baskılar var. Meselâ, Prof. Dr. Mustafa Erdoğan, Dink cinayetiyle ilgili bir eleştiri yazısından dolayı "yargıya hakaret" gerekçesiyle hapis cezasına çarptırılmak üzere.
The Economist'in Menderes'le ilgili otoriteryenlik tezi de tipik bir Kemalist çarpıtma. Demokrasimizin kahramanı Menderes'in eleştirilebilecek icraatları elbette oldu, ama otoriteryen bir düzen kurduğu tamamen yalan. Öyle olsaydı otuz asi subayın yaptığı bir darbeyle devrilebilir miydi? AKP iktidarının güç temerküzü yapması endişesi haklı bir endişe olsa bile, bu, AKP'ye Kemalizm ve Kemalist otoriteryen sistem adına muhalefet yapmayı meşrulaştırmaz. AKP'ye muhalefet, liberal değerler adına yapılırsa yararlı olur ve sonuç verir. The Economist'in ordunun "siyasî rolü"nün azalmasında endişe verici yönler bulabilmesi ise tam bir talihsizlik. Keşke ordunun demokratik sistem içindeki meşru pozisyonuna doğru atılan adımların daha hızlı olmamasından ve hukuki temele kavuşturulmamasından endişe duysaydı. Ordunun siyaset yapması iyi bir şeyse, İngiltere'de de ordunun bir siyasî ağırlığı olsun. İngiliz ordusu darbe planları yapsın ama darbe tezgâhlayan subaylara dokunulmasın. Darbe faaliyetlerine iştirak ettiği iddia edilen gazeteciler de asla sorgulanmasın, yargıya havale edilmesin.
The Economist, bu tür hataları yapan tek Batılı yayın organı değil. Başkaları da var. Neden? Bunun birkaç sebebi olabilir. İlki Ergenekon ve Balyoz yargılamaları hakkında Türkiyeli ve yabancı Kemalist çevrelerin etkili dezenformasyon ve lobi faaliyetleri. The Economist ve diğerleri yorumlarını eksik ve bu çevrelerden aldıkları çarpıtılmış bilgiye dayandırıyorlar. Buna paralel olarak Türkiye'nin ana probleminin otoriter ideolojik (Kemalist) devlet yapılanması olduğunu bilmiyor veya ihmal ediyorlar. Bir diğer sebep oryantalizmin tortuları. Batı'daki yayın organları Türkiye'yi Ortadoğu sınıfı ülkeler kategorisinde görmeye ve değerlendirmeye, biraz ihtiyatlı da olsa, yakın duruyor. Seküler ve Batı yanlısı bir diktatörlüğü İslamcı bir otoriteryenizme tercih edebileceklerinin sinyallerini veriyor.
The Economist gibi uzun ve onurlu bir geçmişe sahip bir liberal derginin bu hâli, doğrusu, Türkiye'de derginin kendisinin de liberalizmin de itibarına zarar veriyor.
Zaman
SON VİDEO HABER
Haber Ara