'Boşlukta Sallanan Adam' romanının bir yerinde Saul Bellow, Dostoyevski'nin 'Suç ve Ceza'sındaki Luzhin'in sözlerini anımsar: 'Luzhin İngiliz ekonomistleri okur, daha doğrusu okuduğunu iddia eder ve 'Eğer paltomu ikiye bölüp bir zavallıyla paylaşmak istersem bunun kimseye yararı olmayacaktır' der, 'İkimiz de soğuktan donarız.' Ne diye iki kişi birlikte üşüsün? Hiç değilse bir kişinin ısınması daha iyi değil mi?'
Kıymet hükmünü ilan eder: 'Yaşam güç' der, 'Vae victis! Zavallılar acı çekmelidir.'
Taa 1992'de, Selami Yurdan'ın şehadetinin ardından kaleme aldığım yazının bir yerinde bu 'alıntıya' yer vermiştim.
Bunu da durduk yere değil, geçenlerde aldığım bir mail marifetiyle hatırladım.
Söz konusu mailde Ayhan Biçici dostumuz şöyle diyordu: '...Srebrenitsa yürüyüşü öncesi Selami abinin mezarını ziyaret ettik. Türkiye'ye döndükten sonra, şehadet yıldönümüne az bir zaman kaldığını fark ettik. Yıldönümünde ailesinin düzenlediği iftar programına katılmayı planlıyoruz. Ziyaretlerine giderken kabrin yeni görüntülerini ve Selami abiyle ilgili yazılıp çizilenleri toparlayıp bir dosya olarak ailesine hediye etmeyi düşünüyoruz. Bu araştırma esnasında İmza'da sizin yazınızı da bilgisayara geçirdim. Size de göndermenin doğru olacağını düşündüm...'
İyi ki de göndermiş. Hem İmza dergisinde yayımlanan (Eylül 1992, sayı 43) kayıp bir yazımı elde etmiş oldum, hem de o günleri hatırladım.
Bitlisli bir Kürt'tü Selami.
Yeryüzünün neresinde bir mazlumun burnu kanasa canı yanardı.
Açlardan bahsedilse iştahı kaçar, gün boyu bir şey yiyemezdi. Bir gün ona 'Senin biraz gaflete ihtiyacın var Selami' diye takılmıştım.
Varsıl biri değildi; Kadırga'da bir kunduracı dükkanında çalışırdı.
Sizin anlayacağınız bir canı vardı.
Bosna'daki katliama dayananmış yola koyulmuştu.
Ve canını vermiş bin can olmuştu: 'Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin, onlar diridirler, fakat siz farkında olamazsınız.' (Bakara 154)
Gelelim şu Terzi Luzhin'in palto muhabbetine.
Şayet paltosunu ikiye bölüp bir zavallıyla paylaşırsa ikisi de soğuktan donarmış!
Demek ki ekmeğini bölüşürse aç kalır zavallıcık.
Halbuki bizim mana dünyamızda verdikçe, yani 'infak' ettikçe verilen şey çoğalır.
Asla ve kat'a 'Zavallılar acı çekmelidir' diyemeyiz.
Bir kişinin doyabildiği yemekle iki kişi, iki kişinin doyduğuyla da üç kişi doyar.
İHH Yönetim Kurulu Üyesi Osman Atalay Somali'den gönderdiği mailde bir milyonu aşkın insanın çalı çırpı, naylon ve kartonlarla oluşturdukları barınaklarda nasıl aç biilaç yaşadıklarını anlatıyordu.
Hali anlatan bir de fotoğraf göndermiş.
Bu fotoğrafa bakıp da 'Zavallılar acı çekmelidir' diyebilmek için boşlukta sallanan bir ahmak olmak lazım.
O çöplerden yapılma 'evin' önündeki anne ve çocuklara bakınca Nazım Hikmet'in o şiiri düştü yine aklıma:
'Değil birkaç
değil beş on
otuz milyon
aç
bizim!
(......)
Açlar dizilmiş açlar!
Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kız
sıska cılız
eğri büğrü dallarıyla
eğri büğrü ağaçlar!
Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kız
açlar dizilmiş açlar!...'
* Yeni Şafak