İftar çadırlarından farklı manzaralar
Şişli'de sponsorun hayrına dua, Eminönü'nde bir türlü bitmeyen bir sıra vardı. Eyüp'te iftardan sahura sarkan aktiviteler, Üsküdar'da deniz üstünde bir iftar çadırı, Taksim'deyse tinercisinden iflas etmişine türlü türlü oruç açan..
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-08-05 11:04:33
ÜSKÜDAR
İftar vapurunda temizlik acelesi
Türkiye’de çadırda iftar geleneğini ilk başlatan belediye olan Üsküdar Belediyesi bu yıl yine çok sayıda vatandaşa iftarlık yemek dağıtıyor. İskelenin hemen yanındaki ‘İftar Vapuru’nda kapalı ve açık olmak üzere iki kısım var. Topun patlamasına saatler kala, vatandaşlar uzun kuyruklar oluşturuyor. Bu gelenek yıllardır hiç değişmiyor. 17.30 suları başlayan sıra, hemen hemen her gün deniz otobüslerinin bulunduğu kısma kadar uzanıyor. Top patladığındaysa, sıra nispeten daha hızlı ilerlemeye başlıyor.
İstanbul’da top saat 20.30 suları atıldı ve 20.50’de hâlâ sırada bekleyen, orucunu açamamış çok sayıda vatandaş bekliyordu. ‘İftar Vapuru’na girebildiğimizde, saat 21.15’ti. Köpük tepsilerde sunulan iftar yemeğinde nohutlu ve etli pilav, ezogelin çorbası ve tulumba tatlısı bulunuyordu. İçecek olaraksa su veya ayran ikram edildi. Servisi yapan aşçı ve yer göstericilerin güler yüzlülüğü görmeye değerdi. Ancak 21.30 suları kapalı salonu temizlemeye gelen ekibin kaba davranışları iftar yemeğine devam eden vatandaşları hayli şaşırttı. Temizlik yapmak için acele eden ekip, neredeyse tepsileri insanların önünden aldı.
‘İftar Vapuru’nun bir diğer fiyaskosuysa masalardaki tepsileri kaldıran görevli kadınların, köpük tepsi, plastik kaşık, ekmek, çorba demeden bütün artık maddeleri tek çöp poşetine atmasıydı. Sahi, ekmeği ve pilavı ayırıp hayvan barınaklarına göndermek neden kimsenin aklına gelmedi?
MECİDİYEKÖY
‘Allah çadır sponsorumuz Sarıgül ve Polat’tan razı olsun... Amin’
Şişli Belediyesi’nin iftar çadırları hem sabit hem de ‘seferi’. Mecidiyeköy ve Ayazağa’da kurulan iki büyük çadıra, her gün farklı bir sokakta kurulan ‘seferi’ mahalle çadırları da eşlik ediyor. Amaç hem uzun kuyrukları kısaltmak, hem de mahallelerde komşuluğu pekiştirmek. Mecidiyeköy’deki ‘ana’ iftar çadırında kuyruğun pek de uzun olmayacağını düşündüm. Yanılmışım. Saat 19.30 sularında oluşmaya başlayan kuyruk, bir saat içinde Ali Sami Yen Stadını bile geçen uzunluğa erişiyor. Güvenlik gece kulübü kapısını aratmıyor; içeride kargaşa yaşanmasın diye çadırın kapasitesi dolduğu zaman, alımlar durduruluyor.
İddialı bir ses sistemi, fonda ilahi bir müzik, tavandan sarkan Şişli Belediyesi logolu Atatürk resimleri... Mercimek çorbası, patlıcan kebabı, iç pilav ve baklava servis edilen iftariyelikleri alıp plastik sandalyelere kuruluyoruz. Yanımdaki Zuhal Hanım, masa örtüsü ve peçete olmadığından şikayetçi: “Başkan burada olsaydı, böyle olmazdı.” Başkan Mustafa Sarıgül, diğer çadırları denetliyormuş. Kalabalığın arasında yoksul aileler de sahte Louis Vuitton çantalı bakımlı kadınlar da var.
Belediyenin önde gelenleri, kurulan ayrı bir masada ihtiyar heyeti havasında ezan saatini beklerken, beklenen an geliyor, hoca mikrofonu alıp ezanı okuyor. Oruç açma için verilen 10 dakikalık aradan sonra, hocamız yine mikrofonu eline alıyor. Onun direktifiyle hep birlikte Mustafa Sarıgül ve çadırın sponsorlarından İbrahim ve Adnan Polat’tan, Allah’ın razı olmasını diliyoruz. Hocamız, ülkenin bütünlüğünün bozulmaması için de El Fatiha okumamızı istiyor.
Çadırdan çıkarken bir tabela dikkatimi çekiyor: ‘Bugün’kü menü.’ Gazeteci içgüdümle “Servisi durdurun, menüde tashih var!” diye haykırmak istiyorum, ama neyseki kısa zamanda kendime geliyorum.
TAKSİM
Hacıhüsrevliler, tinerciler, seyyar satıcılar iftarda...
Loş ışıklar, varaklı aynalar, kırmızı sandalyeler, ponpon perde süsler, ışıklı şamdanlar... Ramazan boyu her akşam iftar yemeği verilen bu yer bir iftar çadırı değil, Beyoğlu Taksim Evlendirme Dairesi. Taksim ne varoş, ne sosyete mekânı. Haliyle kuyruğa giren insanların her türüne rastlamak mümkün. Hacıhüsrevliler, sokak çocukları, seyyar satıcılar, tinerciler, müzisyenler, eşcinseller... Taksim’de her akşam bir hayırsever 1500 kişilik yemek veriyor ancak oruç tutanların toplamı bu sayının yarısı bile değil.
İstanbul’da iftar yemeği verilen çoğu mekânı gezen bir gazeteci olarak Taksim’in yeri bende ayrı. Her ramazan mutlaka uğradığım tek adres Taksim Evlendirme Dairesi. Kentteki iftar çadırlarına gidenlerin profilleri yaşadıkları semte göre benzerlik gösterir. Ancak Taksim’de iftar yemeği için sıraya giren duygu yüklü insanlardan hangisine dokunsanız saatlerce süren bir hikâye dökülür. Önceki akşamki kuyrukta kimler mi vardı?
İflas eden şirketleri ve gelen hacizler nedeniyle sokakta kalan, bu durumu ailesine söyleyemeyen baba Ahmet Şahin ve üvey oğlu Haşim Şahin. Dört yıl önce Gaziantep’ten kaçarak sokakları mesken tutan, günde 15-20 TL ‘sinyal’ yaparak (‘Bir ekmek parası, bozuk paran var mı?’ diyerek para istemek) kazanan 20’li yaşlarındaki Osman Ayık. Beş çocuğu tarafından sokağa terk edilen Yunanistan göçmeni 1927 doğumlu Hasan dede. 80 yaşında, ölen eşinden gelen parayla Tarlabaşı’ndaki tek odalı eve ödediği para aynı olan mahallenin hacı teyzesi ve kadim dostu, adını sorduğunuzda bastonu sallayan diğer teyze. Bir cast ajansında çalışan Selim ve Almanya’dan gelen arkadaşı Christian. Hacıhüsrevliler, tinerciler, seyyar satıcılar...
EYÜP
Ramazan 24 saat dolu dolu yaşanıyor
Ramazan öncesinde sabunlu sularla yıkanıp gül suları serpilen Eyüp Sultan Camii ve çevresi ilk günlerden kalabalık. Temaşa her yerde, merkez cıvıl cıvıl. Yılın diğer aylarında da her daim hurma satan kuruyemişçilerin çeşitlerine yenileri eklenmiş. Jumbo Kudüs hurması 50 liradan alıcı bulurken, Medine hurması 22 lira. Ballı hurma, İran hurması, taze hurma…
Semt girişindeki Osmanlı evlerinden bir şey alıp yemek de var, lokantaya oturmak da. Eyüp Sultan herkesin hayır yapmak istediği mekân olduğu için, çadırlara hacet kalmıyor. Meydanda otursanız da iftarlık bir simit, ayran, sandviç tutuşturuyorlar elinize. Çorba bile dağıtan var.
Dükkanlar sahura kadar açık
Eyüp Sultan’ın türbesinin bulunduğu bölge tadilatta olduğundan kapalı. Bu hayal kırıklığı yaratmış. Brandanın ardından gönderiyorlar dualarını. Caminin kadınlar bölümünün girişi kapatılmış, kadınlar dışarıdan geçerek camiye ulaşıyor. Kapıda izdiham var. Her giden geri dönüyor. Yolunu şaşırıp cemaatin içine dalan kadın turistleri saymıyorum. Kadınlar rahatsız, gelen “Camiyi niye ayırdınız” diye söylenerek çıkıyor.
Cami teravih vaktinde dolup taştığı için, meydan hızla hazırlanıyor. İnsanlar yerlerdeki hasırlarda kılıyor teravih namazını. Ardından çeşit çeşit etkinlik var. İsteyen Feshane’ye koşuyor, isteyen Eyüp halkası, macun, dondurma yiyor. Eyüp Sultan ramazanda neredeyse 24 saat yaşıyor. Dükkanlar sahura kadar açık, iftara yetişemeyen sahuru burada yapma derdinde.
EMİNÖNÜ
Sıradan sıkılan pes edip gidiyor
Fatih Belediyesi’nin en büyük iftar çadırı, her ramazanda olduğu gibi bu sene de Eminönü’nde. Meydana yaklaşmamla gitgide yükselen bir uğultu ‘Hoşgeldin’ diyor. İlk başta anlayamadığım uğultunun sebebini, köşeyi döner dönmez karşı karşıya kaldığım inanılmaz kalabalığı görünce anlıyorum. Zira 5 bin kişilik kapasitesi olan iftar çadırının önünde, iki katı kadar insan bekliyor. Göz kararı yaptığım sayıma içeridekiler dahil değil.
Ortamda yoğun bir güvenlik önlemi mevcut. Çadırı dört farklı koldan sarmış bir kuyruk olduğu için hangi sıraya gireceğimi bilemiyorum. Kuyruğun sonuna ulaştığımdaysa içeri girme umutları azalıyor. Sıranın ilerleyeceği yok. Kuyrukta bekleyenler de aynı dertten şikayetçi. İftara 45 dakika kala biraz olsun ilerleyebiliyoruz ve sonunda aynı yolun yolcusu olduğumuzdan mütevellit çevredekilerle muhabbet başlıyor.
Yemek soğumuş ama...
Sıradaki insanlar daha çok Eminönü esnafı. İftar vaktinde trafikte olacaklarından, oruçları çadırda açmak daha makul gözüküyor. Sıraya girmiş sayısız aile de mevcut. Niyet, iftardan sonra Sultanahmet Meydanı’ndaki etkinliklere katılmak. Yaz orucu tutmanın verdiği gerginlik kuyruğa da yansıyor haliyle, önümde ‘kaynak yapma’ mevzusundan doğan ufak bir tartışma patlak veriyor. “Ben öndeydim, sen arkadaydın’ atışmaları çevredeki insanların araya girmesiyle son buluyor.
Ezan Eminönü Meydanı’nda yankılanırken hâlâ sıradayız. Çevremdekiler etraftan aldıkları şişe sularla açıyor oruçlarını. Yemek sırasının gelip gelmeyeceği meçhul. Kuyruktan birer ikişer insanların ayrılmasıyla, 21.00 gibi girebiliyoruz. Kalan kumanyalardan mercimek çorbası, tavuk sote, pilav ve tatlımızı alıyoruz. Yemek biraz soğumuş ama idare ediyor.
Masalara oturduğumuzda birçok insan yemeğini bitirip kalktığından, ister istemez Ramazan ruhu ortamı kaplamıyor. Gözüme çarpan en ilginç olay az evvel birbirinin boğazına yapışmak üzere olan adamların, aynı masada karşılıklı yemek yemesi. Muhabbet “Abi, sen Sivaslı mısın?” minvalinde ilerliyor. Yoğun güvenlik önlemlerinin sebebi de iftar çadırında ziyarette bulunan ABD Büyükelçisi Ricardionne’ymiş. “Hay bin elçi” diyerek Eminönü’nden ayrılıyorum.
radikal
SON VİDEO HABER
Haber Ara