İnsan dua etmeye başlayınca kainat kaybolur. İşte bu dua gerçek duadır. Ötekileri de küçümsemeyelim. Her fert nasibi kadar yük taşır, her işin aslını Cenab-ı Hak bilir.
İnsan duaya durunca her şey kaybolur dedik ya; bir tek O kalır. Ezeli ve ebedi olan, eşi-benzeri olmayan, rahman ve rahim olan Cenab-ı Hak.
İnsan gücünü, aklını, varlığını bir yana bırakır; acziyetini zafiyetini ortaya koyar ve yalvarır.
İnsan dua ile kul olur.
Dua insanın Cenab-ı Hak'a en yakın olduğu andır. Ne sesi, ne gözü, ne kulağı, ne ayağı, ne malı, ne evladı vardır. Artık o bütün bunlardan geçmiştir.
İbadetin zirvesi duadır.
Şu fani alemde bütün yapıp-ettiklerimiz, isteklerimiz, ihtiraslarımız dua ile berhava olur.
İnsan dua ile kendinden geçer. Kendinden geçen kişi teslim olmuştur artık. Teslimiyet en yüce mertebedir.
Teslim olan kişi bir ilham alır ve buna uyar. O nedir: bilemez, anlatamaz. Bilmek, anlamak mecazen ayık olanların uğraşıdır. Teslim olan baş eğer: "Kahrın da hoş, lütfun da hoş" der. Artık sahip olduğumuz her şey bir "hiç" olmuştur. "Hiçliği" hissetmek her kişiye değil, er kişiye nasip olur.
Namaz duadır, oruç duadır, zekat-sadaka duadır, bir yetimin başını okşamak duadır. Issız bir köşede gözyaşı döküp "af" dilemek duadır. Bu fani dünya biz aciz kullar için vardır. Her fert kâh şununla, kâh bununla imtihan edilir. Kazanır, kaybeder, tövbe eder fani olandan baki olana geçer. Bu imtihan kolay değildir. İpleri nefsin elindedir. Nefis dokuz canlıdır. Sekizinin başını kesersin, o tek kalan baştan bir dokuz kol daha çıkar. Son nefesini verinceye kadar rahat yüzü göremezsin. Nefisten kurtulmak kölelikten, kula kul olmaktan kurtulmaktır. Gerçek özgürlük Cenab-ı Hak'a kul olmakla gerçekleşir.
Allah'a teslim olan, kimseye teslim olmaz.
O artık gerçekten "hür" kişidir.
Bu sebeple ömrünüze kıymayalım, onu Pertev Paşa'nın dediği gibi geçirelim:
Ne şemm et bülbülün verdini, ne hârdan incin
Ne gayrın yârine meyl et, ne sen ağyardan incin
Ne sen bir kimseden âh al, ne âh u zârdan incin
Ne sen bir kimseden incin, ne senden kimse incinsin
Ayakta, yürürken, otururken, yatarken O'nun zikri ile meşgul olan O'ndan ayrı düşer mi? O kişi her an, her nefeste "Allah" diyor. Onun yemesi, içmesi, çalışması, uykusu, uyanıklığı yoktur. Zahirde vardır esasen yoktur.
"Biz dilemedikçe yeryüzünde bir yaprak bile kıpırdayamaz" âyeti yetmiyor mu?
Bu nedir?
Haddimiz olmayarak söyleyelim, bu şudur: Kendi irademizi Hakk'ın iradesine teslim etmek. Yani gerçek bir "kul" olmak.
Biz görmeyiz, O gördürür.
Biz duymayız, O duyurur.
Biz bilmeyiz, O bildirir.
Hakikatten haberdar olmak budur. Bunun için O'na yalvarır, O'na sığınırız.
Bu duadır.
Göz açıp kapayıncaya kadar geçer ömür. En fenası gaflet içinde kalmaktır. Bundan da fenası kurtulduğunu sanmaktır. İyiliğine, ibadetine, sevabının çokluğuna güvenmektir. Biz aciz kullar çalışırız, ekmeğimizi helalinden kazanmak isteriz, kitabımızın emrettiği gibi haramdan uzak dururuz, gücümüzün yettiğince ibadet ederiz. İyilik ederiz.
Kibirlenmeyiz, merhameti elden bırakmayız, şefkat sahibi oluruz. Fedakârlık, feragat yolumuzdur. Önderimiz Hz. Peygamber'dir. Onun yürüdüğü yoldan yürürüz.
Bütün bunları yapmak vazifemizdir. Son nefeste iman ile göçmek dileriz.
Ama.
Günahımızın olmadığı, nefsimize uymadığımız, kul hakkı yemediğimiz, kimsenin gönlünü kırmadığımız meçhuldür. Hatta mümkündür. Hiç birimiz masum değiliz.
Tövbe Ya Rabbi hata râhına gittiklerime
Bilip ettiklerime bilmeyip ettiklerime
Umut ve korku arasında geçen ömrümüz noktalanır. Biz de Mahkeme-i Kübra'ya çıkarız.
Ya Rabbi yüzümüzü yere baktırma.
Bizi affet.
Bizi duadan ayırma.
* Yeni Şafak