Dolar

34,9464

Euro

36,7304

Altın

2.990,28

Bist

10.125,46

İstanbul'un Ramazan süsü: Mahyalar

Günümüzde elektrikle yazılan ramazan mahyaları, eski zamanlarda son derece karmaşık ve zahmetli bir uğraştı. Eskiden içinde zeytinyağı yanan kandillerle mahyalar kurulmaktaydı.

15 Yıl Önce Güncellendi

2011-08-03 04:38:04

İstanbul'un Ramazan süsü: Mahyalar


Feridun Erdoğan / TİMETURK

İstanbul ramazanlarının en güzel örneklerinden biri de mahyalardır. Bir Osmanlı geleneği olan ve kelime olarak Farsça 'aya mahsus', 'ay gibi' anlamına gelen mâhiyye kelimesinden Türkçe’ye geçen Mahya, Ramazan’da birden fazla minareli camilerde iki minare arasına kandillerle yazılan yazıya verilen addır.

Mahya ve mahyacılık tarihi Türkiye’de çok eskilere dayanıyor. Sultan I. Ahmed devrinde Fatih Camii müezzinlerinden Hattat Hafız Kefevî namında bir zat, bir çevre üzerine yazılar işleyerek padişaha takdim ederdi. Yazı ve işlemeleri beğenen Sultan Ahmed, bunların cami minareleri arasında görünür kılınmasını ferman buyurdu. Mahya denilen minareler arasına ışıkla yazı yazma sanatı, böyle başladı. Önce İstanbul'un selâtin camileri ve semaları Ramazan'da mahya ile şenlendi. Ardından Edirne ve Bursa camileri ile diğer şehirlere yayıldı.

Günümüzde elektrikle yazılan ramazan mahyaları, eski zamanlarda son derece karmaşık ve zahmetli bir uğraştı. Eskiden içinde zeytinyağı yanan kandillerle mahyalar kurulmaktaydı. Kandillerin her akşam yakılması, bir müddet sonra dinlendirilmesi ve ertesi gün için yağları ile fitillerinin yenilenmesi için mahyalar makaralı düzenek üzerine kurulmaktaydı. Şerefe yanında toplanan kandiller yakıldıktan sonra makaralarla yavaş yavaş yerlerine gönderildikçe cami önünde toplanan halk ya da pencerelere çıkan vatandaşlar da o akşam okuyacakları yazıyı bir bilmece gibi çözmeye çalışırlardı. Selâtin camilerin fırtınalara açık o devasa minareleri arasında bu işi yapmak, yağmurdan, kardan sönmeyecek şekilde kandilleri yerleştirmek elbette kolay değildi.

Kandil yakma geleneği İslam dünyasında yaygınken, mahyacılığın İstanbul’a özgü bir sanat olmasının tek nedeni, padişahların yaptırttığı iki, dört, altı minareli “selâtin camiler”in bu kentte olmasıydı. Çünkü mahya kurmak için en az karşılıklı iki minare bulunması gerekiyordu.

Halihazırda yeni bir ramazan ayındayız ve İstanbul’daki büyük camilerin çifte minareleri arasına döşenen mahyalar şehre başka bir güzellik katıyor. Elektrik ışıklarıyla senenin bütün gecelerinin gündüze döndüğü günümüzde nostaljik bir güzellik olarak kurulan mahyalar, şehirlerin mum ve kandil ile aydınlatıldığı zamanlarda insanları çok daha fazla etkiliyordu şüphesiz.

Mahyacıların, Osmanlı zamanında ramazanın ilk onbeş günü boyunca “yazılı”, ikinci onbeşinde de “resimli” mahyalar kurdukları ifade ediliyor. Osmanlı zamanında mahyalar, Arap harfleriyle “sülüs” ve “celi” tarzlarında bir iki sözcüklü yazılırdı. Geçmişten günümüze mahyalara yazılagelen bazı özlü ifadeler şunlardır:

Hoş geldin Şehr-i Ramazan
İnnâ Fetahnâ leke fethan mübînâ
Yâ Ğaniy
Yâ Ma’bûd
Yâ Kâfî
Yâ Şâfî
Yâ Kerîm
Mâşâallah
Tebârekallah
Bismillah
On bir Ayın Sultanı
Elveda
Oruç tut, sıhhat bul ve benzeri.
 

SON VİDEO HABER

Emlakçılar arasında silahlı çatışma: 2 ölü

Haber Ara