Ayetler ve hadisler ışığında Ramazan
Ramazan ayı ve orucun ehemmiyetini anlatan Kur'an-ı Kerim'den ayetler ve Hadisi şerifler, bu ayın nasıl değerlendirilmesi gerektiğini konusunda bize rehberlik edecek...
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-08-01 01:04:45
Turan Kışlakçı / TİMETURK
İslam dünyası bugün Ramazan orucuna başladı. İslam’ın beş şartından biri olan oruç, bu ayda akıllı, buluğ çağına ermiş ve Müslüman olan her kadın ve erkek üzerine zaruri bir kulluk borcudur.
Kameri aylardan olan Ramazan ayı, Arapça “Remd” kökünden türemiştir. Güneşin yakıcı sıcaklığı anlamındadır. Oruç ayına bu ismin verilmesi, ateşin herhangi bir şeyi yakıp bitirmesi gibi, orucun da insanların günahını yok ettiği içindir. (bk. Müfredat, Ragıp el-Isfahani)
Ünlü İslam müfessiri Zamahşeri ise, “Araplar, ayların isimlerini yeni adlarla değiştirdikleri zaman, her ayın ismini o ayın bulunduğu mevsime uygun olarak koyarlardı. Bu değişikliği yaptıkları sırada oruç, sıcağın en şiddetli mevsimine rastgeldiğinden ona Ramazan adını vermişlerdi” demektedir.
Türkçede oruç diye tabir ettiğimiz bu ibadetin Arap dilindeki karşılığı “savm” ve “siyâm” kelimeleridir. Savm ve siyâm, kelime manaları itibariyle, bir şeyden el çekmek, geri durma, nefsi meylettiği şeylerden uzak tutmak demektir. “İmsak” bu anlamda kullanılmaktadır. Oruçlu yerine de “sâim” kelimesi kullanılır. Kur’an-ı Kerim’de oruç anlamında “siyâm” (el-Bakara /183, 187, 196; en-Nisâ /92; el-Mâide /89, 95; el-Mücâdele /4) ve oruçlular anlamında da “sâimîn” ve “sâimât” (el-Ahzâb /35) geçer.
Dini terim olarak oruç, ilahi emirlerle mükellef (yükümlü) olan bir insanın tan yerinin ağarmasından güneşin batmasına kadar geçen zaman içinde yemekten, içmekten ve cinsel ilişkiden ibadet niyetiyle uzak durmasıdır. Oruç, Peygamberimiz (as)’ın Medine’ye hicretinden bir buçuk yıl sonra Şaban ayının 10. günü (Şubat 624) farz kılındı.
Dinimiz orucu ancak bilinçli ve bilgili kimselerin düşünüp anlayabileceği bir takım özel amaçlara ulaşmak için farz kılmıştır. Zaten Allah'ın, mahlukatı hakkındaki bütün fiilleri ve icra ettiği kanunlarla ilgili hükümleri belli bir amaç taşımaktadır. Çünkü O yaratmasında da, kişiye bir takım sorumluluklar yüklemesinde de mutlak hikmetle hareket eder. O hiçbir şeyi boş yere yaratmadığı gibi gereksiz yere de hiçbir hüküm koymaz. Bu, emir ve yasaklarda olduğu gibi ibadetler başta olmak üzere fıkhın diğer bütün konuları için değişmez bir ilkedir. Allah hiçbir şeye muhtaç değilken herkes O'na muhtaçtır. Emrettiği bir şeyin yerine getirilmesinin Allah'a bir yararı olmadığı gibi, emrine aykırı davranılması da O'na hiçbir zarar veremez. Bir emre uygun hareket etmekle elde edilecek bütün faydalar tamamen kullara yöneliktir.
RAMAZAN ORUCU İSLAM’IN ŞARTLARINDANDIR
Ramazan orucu, İslam’ın temel şartlarından biridir… Allah Rasulü (sav) şöyle buyurmuştur: “İslam, beş şey üzerine bina olunmuştur. Bunlar, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun Rasulü olduğuna şahitlik etmek, namaz kılmak, zekatı vermek, Ramazan orucunu tutmak, Beyt’i (Kabe’yi) haccetmektir.” (Buhari-Müslim)
Oruç, sadece bu ümmete has bir ibadet değildir. Orucu farz kıldığı ayet-i celilede Cenab-ı Hak, bunu şu şekilde beyan buyurmuştur: “Ey iman edenler! Oruç sizden önceki gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” (el-Bakara / 183)
Gelmiş geçmiş ümmetlere de farz olan oruç ibadetinden maksat, insanın kendisini tezkiye etmesi, takva sahibi olmasıdır ki, yukarıdaki ayetin son kısmı bunu ifade etmektedir. Onun için oruç tutan kimse, mümkün mertebe dünya muhabbetinden uzaklaşmaya ve bütün azalarını fenalıklardan korumaya çalışmalıdır.
Allah (cc) şöyle buyuruyor: “Ramazan ayı, insanlara yol gösteren, hidayetin ve doğruyla eğriyi birbirinden ayırıp açıklayan bir rehber olan Kur’an’ın indirildiği aydır.” (Bakara 185)
“Kim, yalan sözleri ve kötü davranışları terketmezse, Allah’ın onun yeme ve içmesini terketmesine ihtiyacı yoktur” (Buhari)
ORUÇLA İLGİLİ AYETLER
“Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı, (leallekum tettekun) Böylece umulur ki ittika edersiniz/günahlardan korunur, takva dairesine girer ve muttakilerden olursunuz.
Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder. (İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.
Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah’ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.
Kullarım beni sana soracak olursa, işte Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da benim çağrıma cevab versinler ve bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar.
Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırd edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde itikafta olduğunuz zamanlarda da onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır, (sakın] onlara yanaşmayın. işte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar.” [Bakara 183-184-185-186-187)
“Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazi erkekler ve mütevazi kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.” (Ahzab 35)
“Apaçık olan Kitab’a andolsun ki, biz onu (Kur’an’ı) mübarek bir gecede indirdik. Kuşkusuz biz uyarıcıyızdır.” (Duhan 3)
“Gerçek şu ki, biz Kur’an’ı Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Cebrail, o gece, Rablerinin izniyle her türlü iş için inerler. O gece, tan yeri ağarıncaya kadar süren bir selamettir.” (Kadir 1-5)
ORUÇLA İLGİLİ HADİSLER
Rasulullah (sav) şöyle buyurmuşlardır:
* “Ramazan ayı geldiğinde rahmet kapıları açılır” (Buhari-Müslim)
* “Ramazan ayı girdiği zaman semanın kapıları açılır, Cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da bağlanır/zincire vurulurlar” (Buhari-Müslim)
* “Ademoğlunun bütün amelleri, iyilikleri on katından yedi yüz katına kadar kat kat artırılır. Allah azze ve celle şöyle der: ‘Ancak oruç müstesna. Şüphesiz o Benim içindir. Ve mükafatını ancak Ben veririm. Zira o şehvetin ve yeyip içmesini Benim için bırakmıştır.” (Buhari-Müslim)
* “Oruçlu için iki sevinç/mutluluk anı vardır. Birincisi iftar ettiği zaman (iftarıyla), ikincisi ise, Rabbine kavuştuğu zaman (orucuyla) sevinmesidir.” (Buhari-Müslim)
* “Muhammed’in nefsini elinde tutan Allah’a yemin olsun ki oruçlunun ağız kokusu Allah katında (kıyamet günü) misk kokusundan daha hoştur.” (Buhari-Müslim)
* “Cennette Reyyan denilen bir kapı vardır. Bu kapıdan Kıyamet gününde yalnız oruç tutanlar girer. Onlarla beraber başka hiçbir kimse giremez. (Kıyamet gününde) “oruçlular nerede?” diye çağrılır. Oruç tutanlar, kalkıp o kapıdan girerler. Oruçluların sonuncusu bu kapıdan içeri girdiği zaman kapı kapatılır, artık ordan içeriye hiç kimse giremez.” (Buhari-Müslim)
* “Oruç kalkandır. Kıyamet günü kul onunla kendini ateşten koruyacaktır.” (Buhari-Müslim)
* “Oruç ve Kur’an kıyamet günü kula şefaat eder.” (Müsned-Müstedrek el-Hakim)
* “Her kim inanarak ve sevabını Allah’tan umarak, Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhari-Müslim)
* “Ramazan gelip geçtiği halde günahlarını affettirememiş olan kişinin burnu yerde sürtülsün.” (Buhari)
* “Ey gençler topluluğu! Sizden kimin evlenmeye gücü yetiyorsa hemen evlensin. Zira evlilik gözü (haramdan) daha çok uzaklaştırıcı, iffeti de çok daha koruyucudur. Evlilik külfetine güç yetiremeyenler ise oruç tutsun. Çünkü oruç, şehveti kıran bir şeydir.” (Buhari-Müslim)
* Ebu Umâme (r.a)’dan, “Ey Allah’ın Resulü! Cennete gireceğim bir ameli bana göster” der. Allah Resulü (s.a.s.) de şöyle buyurur: “Oruç tutman gerekir, onun gibisi yoktur.” (Nesai)
RAMAZAN ORUCUNUN KARŞILANMASI
Rasullullah (sav) şöyle buyurmuştur; Bir veya iki gün öncesinden oruç tutmak suretiyle sakın Ramazanın önüne geçmeyiniz. Bir kimsenin adet edindiği bir orucu tutması bundan müstesnadır. Böyle bir kimse o orucunu varsın tutsun.” (Müslim)
RAMAZAN HİLALİNİN SÜBUTU
İbn Ömer (ra) Peygamber (sav)’in şöyle buyurduğnu rivayet etmektedir; “Hilali görmedikçe oruca başlamayınız, hilali görmedikçe de oruç açmayınız. Eğer bulut olduğu için hilali göremeycek olursanız, o takdirde ayın günlerinin sayısını otuza tamamlayınız.” (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesai)
“Ramazan’dan once oruç tutmayınız; hilali görmekle oruca başlayınız, (şevval) hilalini görmekle de oruç açınız. Eğer bulut halili görmeye engel teşkil ederse, o vakit de onu otuz güne tamamlayınız.” (Tirmizi)
“Eğer bulutlu olursa o takdirde Şaban’ın sayısını otuza tamamlayınız.” Bir diğer rivayette de “Eğer Ramazan ayının 29. Günü bulut olur da (Şevval hilalini) göremezseniz, o takdirde otuz gün oruç tutunuz.” buyrulmaktadır. (Buhari)
ORUÇLA İLGİLİ ADAPLAR
Dilinize sahip olun, Bilinçsiz söz ve Tavırlardan uzak durun...
Oruçlu birinin her türlü boş ve yanlış sözlerden uzak durması son derece önemlidir. Aslında bu sadece oruç vaktinde değil, her zaman Müslümanların dikkat etmesi gereken bir konudur. Çünkü Allah müminlerin hasletlerini "Onlar boş ve faydasız sözlerden yüz çevirirler" (Müminun/3); "Cahiller onlara sataştığında onlar selam der geçerler" (Furkan /63) şeklinde anlatmaktadır. Fakat oruçlu iken bu konuda daha titiz davranmak gerekmektedir.
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Sizden biriniz oruçlu olduğu zaman kötü söz söylemesin. Cahilce hareketler yapıp bağırıp çağırmasın. Eğer bir kimse ona söver veya onunla kavga ederse (ona); ‘ben oruçluyum, ben oruçluyum” desin.” (Buhari-Müslim)
“Kim yalan sözü ve onunla amel etmeyi terketmezse, Allah’ın, onun yemesini ve içmesini terketmesine ihtiyacı yoktur.” (Buhari)
ORUCA NİYET ETMEK
Rasulullah şöyle buyurmuştur:
“Fecirden önce oruç tutmaya niyet etmeyen kimsenin orucu yoktur.” (Nesai-Tirmizi)
Başka bir hadiste ise Allah Rasulü şöyle buyurmaktadır: “Kim oruca geceden niyetlenmemişse orucu yoktur” (Nesai)
ORUCUN VAKTİ
“Fecir vakit, beyaz iplik siyah iplikten ayırd edilinceye kadar (tan yeri ağarıncaya kadar) yiyin, için, sonar geceye kadar orucu tamamlayın.” (Bakara / 187)
FECİR İKİ TÜRLÜDÜR
Fecr-i Kazib: Bu fecirde sabah namazının vakti olmamıştır. Oruç tutacak olan bir kimsenin bu vakitte yemek yemesi haram değildir. Bu fecrin alameti, ufukta dimdik duran, uzun bir kurt kuyruğu şeklindeki aydınlıktır.
Fecr-i Sadık: Sabah namazı vakti olmuştur. Bundan sonar yemek yenmez. Fecr-i Sadık, ufuk boyunca dağların ve tepelerin üzerindeki yaygın bir beyazlıktır.
İftar vakti ise; doğu tarafından karanlığın başladığı, batı tarafından da gündüz sona erip, güneşin yuvarlaklığının kaybolduğu vakittir. Zira; Allah Resulü (sav) şöyle buyurmaktadır; “Gece buradan yayılmaya başlar, gündüz buradan sona erer ve güneş de batarsa oruçlu iftarı açar.” (Buhari, Müslim). Bu güneşin tamamıyla batması demektir, aydınlığı kalsa bile hüküm aynıdır.
Takvimlerde imsak olarak belirtilen vakti, fecr-i sadığın doğuş vaktidir. İkinci fecir de denen fecr-i sadık, ufkun altındaki güneşin aşığının ufukta fark edildiği andan itibaren başlar. Doğu ufkunda beliren bu beyazlık, zamanla kuvvetlenerek ve alanını genişleterek devam eder ve sonunda güneş doğar. İmsak ile başlayan oruç yasakları, güneş batana kadar sürer ve güneşin batımından imsake kadar geçen vakit içinde bu yasaklar tamamen kalkar.
SAHURLA İLGİLİ HADİSLER
Hz. Peygamber'in (SAV) Ramazanla ilgili önemli sünnetlerinden biri de gecenin son vakitlerinde sahura kalkmasıdır. Sahur gecenin sonunda veya ortasından sonra yenilen ve oruçluya gün boyunca rahat oruç tutması noktasında destek olan yemeğin adıdır.
Allah Rasulü (s.a.v) şöyle buyurmuştur;
“Sahur yemeği yiyin, zira sahurda bereket vardır.” (Buhari-Müslim)
“Bizim orucumuzla, ehl-i kitabın orucu arasındaki fark, sahur yemeğidir.” (Müslim-Ebu Davud-Tirmizi)
“Biriniz ezanı işitince (yiyip-içtiği) kap elinde ise, ihtiyacını görünceye kadar onu bırakmasın.” (Ebu Davud)
Allah Rasulü (s.a.v.): “Sahur bereket yemeğidir, onu terketmeyiniz. Velev ki, biriniz bir şey bulamayıp bir yudum su içse bile. Çünkü Allah ve melekleri sahur yemeği yiyenlere dua ve mağfiret ederler” buyurmaktadır. (Ahmed b.Hanbel).
Sahurun bereketi hem maddi hem de manevi yönü kapsamaktadır. Çünkü sahur vakti aynı zamanda rahmetin bol bol indiği, yapılan dua, zikir ve tövbelerle Allah'ın övgüsüne nail olmuş seher vaktinde tövbe edenlerin arasına girme fırsatının yakalandığı önemli bir zaman dilimidir.
İFTARLA İLGİLİ HADİSLER
Allah Rasulü (s.a.v) şöyle buyurmuştur;
“İnsanlar, iftarı acele yapmaya devam ettikleri sürece hayır üzere yaşamaya devam ederler.” (Buhari-Müslim)
“Sizden biriniz (oruçluyken) iftar edeceği zaman (taze veya kuru) hurmayla iftar etsin. Zira o, berekettir. Hurma bulamazsa suyla iftar etsin. Çünkü su temizdir.” (Ebu Davud-Tirmizi-İbn Mace)
Kudsi hadiste Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “En sevgili kullarım, iftarı acele yapanlardır.” (Tirmizi- İbn-i Huzeyme)
Son olarak iftarda acele etme tavsiyesinin yanında yemek konusunda da aşırıya kaçmamaya, özellikle son zamanlarda sıkça karşılaşılan tıka basa yeme alışkanlığından da uzak durmaya dikkat etmek gerekir. Zira bu tavırlar sağlık yönü de bulunan orucu amacından uzaklaştıracaktır.
İFTAR ANINDA OKUNACAK DUALAR
İftar dualarından olmak üzere Allah Rasulünden şunlar rivayet edilmiştir;
* “Zehebe’z Zama’u ve’btelleti’l urûk ve sebete’l ecr inşallah.”
Manası: “Allah’ın izniyle susuzluk gitsin, damarlar kansın, sevap hasıl olsun!” (Müslim, Ebu Davud)
* “Allahumme leke sumtu ve alâ rızkike eftartu.”
Manası: “Allah’ım, senin için oruç tuttum, senin rızkınla iftar ettim.” (Buhari, Müslim)
ORUCU HURMA VE SUYLA AÇMAK
Hz. Peygamber (sav) şöyle buyuruyor; "İftar eden hurmayla iftar etsin. Zira hurma berekettir. Hurma bulamayan su ile iftar etsin. Zira su da temizdir." (Tirmizi)
RAMAZAN’DA DUA
Allah Rasulü (sav) şöyle buyurmuştur; “Ramazan ayında her Müslümanın kabul edilecek bir duası vardır.” (Muvatta)
Başka bir hadiste ise Allah Rasulü şöyle buyurmuştur: “Oruçlunun iftar anındaki duası kabul edilir; geri çevrilmez.” (Ebu Davud, İbn Mace)
ORUÇLUYA İFTAR YEMEĞİ VERMENİN SEVABI
Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur; “Kim, bir oruçluya iftar yemeği verirse veya bir gaziyi donatırsa, ona oruçlunun veya gazinin sevabı kadar sevap yazılır.” (Tirmizi, İbn Mace)
Bu konuda toplu iftarlar yerine, özel bir kaç kişiye yönelik yapılan iftarlar daha önemlidir. Fakir ve muhtaçlara iftarın verilmesi daha efdaldir. Son yıllarda toplu düğün salonlarında ve beş yıldızlı otellerde verilen iftarlar tamamen orucun manasına tamamen uzak davranışlardır. Bu tür uygulamalarda hem aşırı israf yapıldığı gibi hem de teravihe gitmek isteyen insanların önüne bir engel oluşturulmaktadır.
RAMAZAN AYINDA ZİKİR, İBADET VE İYİLİK YAPMANIN ÖNEMİ
Allah (cc), Ramazan günlerinden oruç tutmayı farz kılarken Hz. Peygamber de (sav) gecelerini değerlendirmeyi özellikle tavsiye etmiştir.
Ramazan tam anlamıyla bir hayır mevsimidir. Bu ayda yapılan iyiliklerin karşılığı kat kat verilir. Allah'ın affı bu ayda çoşar ve hayır yapmaya ilgi bu ayda zirveye çıkar. Gerçek mahrum bu ayda Allah'ın rahmetinden nasibini alamayan kimselerdir. Allah'ın rahmetine ise O'na yönelip zikirle, şükürle ve en güzel şekilde kulluk görevi yerine getirilerek ulaşılır.
Bu ayda yapılabilecek ibadetleri şöyle sıralayibiliriz: Çokça zikir, dua ve tövbe etmek, bol bol Kur'an okumak, namazları cemaatler kılmaya özen göstermek. Elbette bu ibadetlere her zaman devam etmek gerekir. Fakat fırsatı değerlendiremeyip cehennemden kurtuluş ve Allah'ın affına ulaşma hazzını yaşamadan bu aydan çıkmamak için Ramazanda bu ibadetler ayrı bir değer taşımaktadır.
Rasulüllah (sav) Ramazan ayında diğer aylara nazaran daha fazla ibadet ederdi. Cebrail (as) O’na Ramazan’da gelir ve karşılıklı Kur’an-ı Kerimi okurlardı. Yine bu ayda Hz. Peygamberin cömertliğinin sınırı olmazdı.
Rasulallah (sav) şöyle buyurmuştur; “Her kim, inanarak ve sevabını Allah’tan umarak Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhari, Müslim)
Hz. Aişe validemiz (R. anha) şöyle buyurmuştur; “Rasulullah (sav) Ramazan ayında, diğer aylarda görülmeyen bir gayrete girerdi. Ramazanın son on gününde ise çok daha şiddetli bir gayrete geçerdi. Son on günde geceyi ihya eder, ailesini de (gecenin ihyası için) uyandırırdı.” (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi)
“Allah Rasulu (sav) Ramazan ayında Cebrail (as) ile her sene Kur’an-ı Kerim’i baştan sona bir kere okurlardı. Fakat irtihalleri senesinde iki kere dinletmişlerdi.” (Buhari, Müslim)
“Rasulluh (sav) Ramazan dışında hiçbir ayı tam olarak oruçlu geçirmedi.” (Buhari, Müslim, Nesai)
Rasullullah (sav) şöyle buyurmuştur: (Herhangi bir kul Allah rızası için bir gün oruç tutarsa, bundan dolayı şüphesiz Allah o kulun yüzünü ateşten yetmiş sonbahar (yetmiş yıl) kadar uzaklaştırır.” (Müslim)
“Allah Rasulü (sav) hayırda, insanların en cömerdi idi. En cömert olduğu zaman da Ramazan ayı idi. Muhakkak ki Cebrail (as) her sene Ramazan ayı içinde bu ay çıkıncaya kadar Allah Rasulü ile buluşur, Allah Rasulü de ona Kur’an’ı arz eder idi. Cebaril ile buluştuğu zaman Allah Rasulü hayırda, esen rüzgardan daha cömert olurdu.” (Buhari, Müslim)
“Her kim inanarak ve sevabını Allah’tan umarak, Ramazan ayının (gecelerini) kıyamla (teravihle, namazla, ibadetle) geçirirse geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhari, Müslim)
Bir rivayette Cebrail (as) "Ramazana ulaşıp da bu ayda Allah'ın affını elde edemeyenlere yazıklar olsun" diye beddua etmekte ve Hz. Peygamber de (sav) bu bedduaya "Amin diyerek karşılık vermektedir." (Tirmizi)
KADİR GECESİ’NİN FAZİLETİ
Yüce Allah, Kur’an’ı Kerim’de şöyle buyumaktadır;
“Apaçık olan Kitab’a andolsun ki. Biz, onu (Kur’an’ı) mübarek bir gecede indirdik. Kuşkusuz biz uyarıcıyızdır.” (Duhan 3)
“Gerçek şu ki, biz Kur’an’ı Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.” (Kadir 1-3)
Resulullah (sav): “Kadir gecesini Ramazanın son on günü içinde arayınız” buyurmuştur. (Müslim)
Hz. Aişe (r.anha) şöyle haber vermiştir: “Resulullah (a.s) Ramazan’ın son on günü girince geceleri ihya eder, aile halkını da uyandırır, ibadete daha fazla önem verirdi. Diğer vakitlerden çok daha fazla bir ibadet gayreti içerisinde olurdu.” (Müslim)
Allah Rasülü şöyle buyurmuştur: “Her kim kadir gecesini, inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek ibadetle geçirirse, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhari-Müslim)
Aişe validemiz (r. anha) şöyle demiştir: “Ey Allah’ın Rasülü, Kadir gecesinin hangi gece olduğunu bilirsem ne söyleyeyim?” diye sordum. Rasulullah (s.a.v) şöyle dememi buyurdular: “Allahümme inneke afuvvun. Tuhibbu’1-avfe fa’fu anni.” -Manası: “Ey Allah’ım! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin. Beni affet!” (Tirmizi)
Rasulullah şöyle buyurmuştur: “Kadir gecesini Ramazan’ın son on günündeki tek günlerde arayın.” (Buhari)
İbn Ömer (r.a) şöyle nakletmiştir: “Sahabelerden bazı kimselere, rüyalarında, Kadir gecesinin, (Ramazan’ın) son yedi günü içinde olduğu gösterildi. Resulullah (a.s.) onlara; “Görüyorum ki rüyalarınız Ramazanın son yedi günü hakkında birbirine uygun düşmüştür, Artık kim Kadir gecesini aramaya kalkışırsa, onu Ramazan’ın son yedisinde arasın” buyurmuştur.” (Müslim)
TERAVİH NAMAZINI BIRAKMAYIN
Teravih namazı, Allah Rasulü (s.a.v.)’in Ramazan’da cemaatle kılmak suretiyle bize bıraktığı bir sünnetidir. Ancak farz olmasından korktuğu için, ümmeti güç yetiremez diye sürekli cemaatle kılmayı terk etmiştir. Bundan dolayı Ahmet b. Hanbel, Şafii ve Ebu Hanife ile bazı Malikiler Teravih namazını camide cemaatle kılmak efdaldir derken, Malik, Ebu Yusuf ve Şafii’lerden bazısı da kişinin teravih namazını evinde kılması efdaldir demişlerdir.
Teravih namazının kaç rekat olduğu alimler arasında ihtilaflıdır. Muhaddislere ve muhakkiklere gore teravih sekiz rekattır. Üç imam; Safii, Ebu Hanife ve Ahmed’e göre teravih yirmi rekattır. İmam Malik’e göre ise teravih otuz altı rekattır. Birincilerin delili şu hadis-i şeriftir: Aişe validemiz (r.a.) şöyle rivayet etmektedir: “Allah Rasulü (sav) ne Ramazan ayında ve ne de diğer zamanlarda gece namazını onbir rekattan fazla kılmadı. Önce dört rekat kılardı ki onların güzelliğini ve uzunluğunu sorma. Sonra dört rekat daha kılardı. Onların da güzelliğini ve uzunluğunu sorma. Sonra üç rekat namaz kılardı.” (Buhari-Müslim-Muvatta] Teravih namazının yirmi rekat olduğunu söyleyenlerin delilleri de Abdurrezak’ın Musannef’inde ve el-Beyhaki’nin Sünen’inde rivayet edilen teravih namazının yirmi bir rekat veya yirmi üç rekat olduğunu belirten hadislerdir. Her iki hadis de sahih senedle rivayet edilmiştir.
Hafız İbn Hacer “Fethu’l-Bari”de bu rivayetleri cem etmiştir. İmam ibn-i Hacer, teravihin insanların içinde bulundukları hacet ve konumlara göre eda edilmesi gerektiğini belirtikten sonra, sahabilerin teravihi on bir rekat kıldıklarında kıyamı uzattıklarını ancak yirmi bir rekat kıldıklarında ise kıyamı kısalttıklarını ifade ediyor. Bugün Müslümanların çoğunun kıraat, rüku ve secdelerini acele yaparak kıldıkları namaz, eksik bir namazdır. Bu, kimi zaman onların namazının bozar ve namazın heybetini alır götürür.
FITIR ZEKATI (SADAKA-İ FITR)
* İbn-i Ömer’den rivayet edilen bir hadiste: “Rasulullah (s.a.v) Fıtır sadakasını Ramazan ayında hurmadan bir sa’ (2.917 kg) ve arpadan bir sa’ olarak erkek-kadın bütün Müslümanlara farz kılmıştır.” (Buhari-Muslim)
* İbni Abbas (r.a) şöyle buyurmuştur: “Rasulullah (sav) fitreyi oruçlulara lüzumsuz ve çirkin sözlerden temizlenmek ve yoksullara yiyecek sağlamak için farz kılmıştır. Fitreyi kim namazdan (Bayram namazı) önce öderse bu makbul bir zekat, kim namazdan sonra öderse, her hangi bir sadakadır.” (Ebu Davud-lbn Mace) Bu hadis, fitrenin fakirlere harcanan bir sadaka olduğuna, zekatın harcanacağı diğer yerlere verilemeyeceğine delildir.
* “Resulullah (s.a.v)’a, “Ramazandan sonra hangi oruç efdaldir?” diye sorulmuştu. Şu cevabı verdi: “Ramazanı tazim için Şa’ban!” Tekrar soruldu: “Hangi sadaka efdaldir?” “Ramazanda verilen!” cevabını verdi.” (Tirmizi)
Sadaka-i Fıtr, küçük, büyük, kadın, erkek, her Müslümana farzdır.
Sadaka-i Fıtrın miktarı bir Sa’dır. Bu da o belde halkının en çok kullandığı gıda türünden olmalıdır.
Sadaka-i Fıtrın şartı ise, bir günlük yiyeceğinden fazla bir yiyeceğe sahip olmaktır. Fazilet, fakirlere daha çok yararlı olanı vermektedir.
Sadaka-i Fıtrı verme zamanı, bayram namazından öncedir. Bayram gününden bir iki gün önce vermek de mümkündür. Bayram gününden sonraya bırakılmasi caiz değildir.
RAMAZAN'IN SON ON GÜNÜ VE İ’TİKÂF
Hadislerin de ortaya koyduğu üzere Hz. Peygamber (sav) Ramazanın son on gününe diğer günlerden daha fazla önem verirdi.
Hz. Aişe (Ra) bu hususu, "Allah Resûlü (sav) Ramazanın son on günü girdiğinde ibadetiği yoğunlaştırır, gece boyunca ibadet eder hatta gece ibadetine katılmaları için ailesini de uyandırırdı" ifadeleriyle anlatmaktadır. (Buhari)
Hz. Peygamber'in (sav) Ramazanın son on gününe verdiği önemin bir göstergesi de i'tikâftır. (İ’tikâf’ın terim manası; Allah’a yaklaşmak niyetiyle mescide bağlı kalmak ve onda ikamet etmektir.) Hz. Peygamber (sav) bu dönemi tamamen ibadetle geçirmek için mescitte kalarak değerlendirirdi. Allah Resûlü (sav) vefatına kadar buna devam etmiş sonrasında da eşleri ve ashabı bu ibadeti sürdürmüşlerdir.
İbn-i Ömer, Enes ve Aişe (r.anhum)’dan şöyle rivayet edilmiştir: “Rasulullah vefatına kadar Ramazan’ın son gunünde i’tikafa girer ve derdi ki: “Kadir gecesini Ramazanın son on gunünde arayın”. Vefatından sonra da hanımları i’tikafa girdiler.” (Buhari-Müslim-Tirmizi-Muvatta-Nesai-Ebu Davud- İbn Mace)
“Nebi (s.a.v) i’tikafa girmek istediği zaman, sabah namazını kılar sonra i’tikaf mahalline girerdi.” -Yani 20. günün sabahı- (Buhari-Muslim)
İmam Zühri şöyle demiştir: “İnsanların i’tikafı nasıl terk ettiklerine şaşıyorum. Oysa Rasulullah (s.a.v) bazı şeyleri bazen yapar bazen de terkederdi. Fakat vefat edinceye kadar i’tikafı terketmemiştir.”
“Hz. Peygamber (s.a.v) her Ramazanda on gün i’tikafa girerdi. Vefat ettiği yılda ise yirmi gün i’tikafa girdi.” (Buhari-Ebu Davud-İbn Mace)
Aişe (r.anha)’dan rivayetle, kendisi şöyle buyurmuştur: “Sünnet olan, i’tikafa girenin hasta ziyaret etmemesi, cenazede bulunmaması, hanımına dokunmak dahil ona yaklaşmaması ve mutlak gereken bir ihtiyacı hariç mescidden çıkmamasıdır. Oruç olmadan i’tikaf olmaz. Büyük ve toplayıcı bir mescidde de bulunmadıktan sonra i’tikaf gerçekleşmez.” (Ebu Davud-Beyhaki)
İ’tikafın en faziletlisi Ramazan’ın son on gunünde girilendir. Bunun sebebi, bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesine rastlamak ihtimalidir.
BAYRAM GÜNLERİNDE ORUÇ TUTMANIN HARAMLIĞI
Rasulüllah (sav) şöyle buyurur; “İki günde oruç yoktur; fıtır (Ramazan) ve Kurban Bayramı.” (Buhari)
“Teşrik günleri, yiyip içme ve Allah’ı zikretme günleridir.” (Müslim)
RAMAZAN SONRASI ŞEVVAL ORUCU
“Her kim Ramazan orucunu tutar da, sonra Şevval’den altı günü eklerse, bu, bütün sene oruçlu gibi olur.” (Müslim)
SON VİDEO HABER
Haber Ara