Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, en son yapılan seçimlerden sonra AK Parti Genel Merkezinden yaptığı sıcak ibarelerle dolu konuşmasının etkileri oldu. Nitekim Erdoğan bu zaferin, Beyrut’un, Bağdat’ın, Şam’ın, Diyarbakır’ın, Ramallah’ın, Batı Şeria’nın, Kudüs’ün ve Bosna Hersek’in zaferi olduğunu söyledi.
Türkiye’nin, kendisi için sembolik anlamlar taşıyan bu bölgelere yönelik ilgisi çok açık. Zira Erdoğan, Lübnan, Irak, Suriye ve Filistin’den bahsediyor. Bu bölgeler kaynayan ve gerginliklerle dolu bölgelerdir. Ancak en önemlisi Erdoğan bu bölgeleri, Türkiye ve Bosna Hersek'e bağlıyor. Burada Erdoğan’ın Türkiye’den kastettiği, bağımlılık esasına dayalı olmayan veya Atatürk Türkiye’sine bağlı olmayan ancak ortaklığa dayalı bir Osmanlı Türkiye’sidir.
İşte bu noktada, yani Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerdeki gerginliği “gözden geçirmesi” gölgesinde, sorun açık ve net bir şekilde görülmeye başlandı. Nitekim geçen birkaç haftada, Türkiye-İsrail ilişkilerinde çok önemli gelişmeler yaşandı. Bazıları bu gelişmeleri, Türkiye’nin içindeki baskılara dayandırdı. Bu baskılar Türkiye hükûmetinin, bölgesel düzeydeki ilişkilerinde denge kurmasına ve Türkiye’nin Araplarla ve özellikle de Filistin ve Suriyelilerle ilgilenmesine ve Türkiye ile İran arasında gelişen ilişkilerin, Türkiye-İsrail ilişkilerini olumsuz etkilemesi nedeniyle İsrail ile oluşan gerilimi gidermesine yönelik. Bazıları ise bu gelişmeleri, Türkiye-İsrail krizinin artmasına ve İsrail ile ABD’nin bu krizle ilgilenmesine dayandırdı. Nitekim Esad rejiminin düşmesi hâlinde Türkiye’nin üstleneceği yeni rolleri etkinleştirmekle ilgili konuşmalar yapıldı. Bu roller Türkiye’ye, İran aleyhine bölgesel ayrıcalıklar tanıyor.
Aynı bağlamda İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkilerin düzeltilmesi için fırsatların doğduğuna ve Türkiye’nin Özgürlük Filosu-2’ye katılmamasının muhtemel olacağına ilişkin konuşmalar ortaya çıktı. Gerçekten de Türkiye bu filoya katılmadı. Söz konusu katılmama kararı, gözlemciler için sürpriz oluşturmadı. Zira bu karar, iki taraf arasında dolaylı ve doğrudan temasların yapıldığı bir dönemde geldi. Netanyahu’nun Romanya ziyareti sırasında yaptığı açıklama da her iki tarafın, ilişkileri düzeltme konusunda ciddi olduklarına yönelikti. En azından yakınlaşma girişimi olarak nitelendirdiğimiz diğer işaretlerden de bahsetmemiz mümkün. Bu girişimin başarılı olmasını diliyoruz. İsrail Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, İsrail ve Türkiye’nin, Mavi Marmara saldırısıyla ilgili BM raporunun yayımlanmasından önce ihtilaflarını çözmeye çalıştıklarını açıkladı.
Bu iyimserlik birkaç zorlukla karşı karşıya. Bunların ilki, Türkiye’nin, Mavi Marmara gemisine yapılan saldırıdan dolayı İsrail’in özür dilemesine ve gemide hayatlarını kaybedenlere tazminat ödemesine ilişkin şartıdır. Bu şart, İsrail’de ordu ile siyasetçiler arasında bölünmelere neden oldu. Zira ordu, Türk gemisine düzenlenen saldırıya katılan İsrailli subayların yargılanmasının önüne geçmek için bu dosyanın kapatılması için özür dilemekten yana. Siyasetçiler ise böyle bir özrün dilenmesi durumunda, “ulusal onur” olarak nitelendirdikleri kavramı tehdit eden tehlikelerden bahsediyorlar.
Türkiye’nin, Suriye’de uzlaşı ve diyalog seçeneğine doğru yeniden kayması, İsrail’in, Türkiye ile (Türkiye'nin Şam ve Tahran ilişkileri aleyhine) yakınlaşma bahislerini bozabilir. Ancak en önemli sorun, Mısır ve Filistin’den geliyor. Zira Türkiye Başbakanının Kahire’ye yapacağı ziyaret, oradan Gazze’ye gitme niyetinde olduğunu açıklaması ve Mısır’ın da İsrail’in bütün itirazlarına rağmen bu talebi kabul etmesi, İsrail’in Türkiye ile beklentileriyle ilgili olumsuz sinyaller taşıyor.
Mısır’ın, Erdoğan’ın söz konusu talebini kabul etmesi, Türkiye ile ilişkileri düzeltme ve geliştirmeye özen gösterdiğinin yanı sıra Mısır’ın, Filistin konusuyla ilgili Türkiye ile koordinasyon kurmaya çalıştığının işaretidir.
Mısır’ın, Türkiye ile koordinasyon hattına girmesi, İsrail için kötü anlamlar taşıyabilir. Zira böyle bir durum, İsrail’in Türkiye’ye yakınlaşma fırsatlarını tehdit edebilir. Bilindiği gibi Filistin yönetiminin, Filistin devletinin tanınması için BM’ye gideceği tarih yaklaşıyor. İsrail ve ABD, böyle bir gelişmeyi şiddetle reddediyor. Türkiye, Mısır ve birçok ülke, bu hususu destekliyor. Bu da İsrail’in, Türkiye dâhil olmak üzere bölgesel ilişkilerini yönetmede gerçek bir krizle karşı karşıya kalacağı anlamına gelir.
* El Halic, Tercüme: BYEGM