Suriye'deki iç muhalefete karşı Esad rejiminin baskısı sürerken ve Ankara ile Şam arasındaki ilişkiler daha gergin bir hâle gelirken, Gazze'ye gitmekte olan Mavi Marmara gemisinde bulunan dokuz Türk eylemcinin öldürülmesini takiben diplomatik ilişkilerin kopmasının üzerinden geçen bir yıl aradan sonra Türkiye ve İsrail bir yakınlaşma arayışı içinde. İsrail tarafından Türk gemisine yapılan saldırı hakkında BM Komisyonunun hazırlamakta olduğu raporun yakın zaman içerisinde yayımlanacak olması, bu iki ülke arasındaki diyaloğu oldukça zorlaştıran bir unsur. Arap ülkelerini sarsan isyanların başlangıcından bu yana geçen 6 aylık süre zarfında Ankara, dış politikasında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun “komşularla sıfır sorun” doktriniyle aynı çizgide adımlar atıyor.
--İsrail ile Diyalog--
12 Haziran genel seçimlerinde ılımlı İslamcıların zaferinden sonra Yahudi Devleti Parlamentosu ve Başbakanı Binyamin Netanyahu tarafından mevkidaşı Erdoğan'a gönderilen içten tebrikler, iki ülke arasında bir şeylerin değişmekte olduğuna dair ilk işaret oldu. İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon'un 24 Haziranda Hürriyet gazetesinde yayımlanan mülakatında kullandığı uzlaşıcı ton, buzların çözülmesi yolunda atılmış bir başka adımı teşkil etti. Ayalon şöyle söylemişti: “Küreselleşme hem Türkiye, hem de İsrail açısından bir avantajdır. Bu nedenle birlikte çalışmamız büyük önem taşımaktadır. Ekonomilerimiz birbiriyle uyum içerisinde, çıkarlarımız aynı çıkarlardır. Siyasi gerginliğe rağmen ekonomik ilişkilerimizin devam etmiş olması bunu gözler önüne sermektedir.”
İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Ayalon ayrıca bölgede devam eden ihtilaflarda Türkiye'nin muhtemel bir ara buluculuk rolüne olumlu baktığını belirtti ancak Ankara'yı, Filistin meselesini iki ülke arasındaki ikili ilişkilerin dışında bırakmaya davet etti. Ankara ise diyaloğa uygun şartlar yaratmak adına, ikinci Özgürlük Filosu ile haziran ayı sonunda yola çıkmaya hazırlanan Mavi Marmara'yı göndermemesi için İHH'ya (geçtiğimiz yıl Gazze’ye yönelik ablukayı kırma girişimine Türkiye'nin katılımını organize eden İslami eğilimli insani yardım örgütü) baskı yaptı. Hem Türk, hem de İsrail tarafından gelen yumuşama işaretleri, geçtiğimiz yaz Türk gemisine yapılan saldırı hakkında soruşturma yapan BM Komisyonunun nihai raporunun yayımlanması ışığında diyaloga faydalı olacak şartları yaratmaya yarıyordu. Eski Yeni Zelanda Başbakanı Geoffrey Palmer yönetimindeki Komisyonun sonuç raporunun ilk etapta haziran ayı sonu olarak öngörülen yayımlanma tarihi, Türkiye ve İsrail'e otonom bir anlaşma bulma fırsatı vermek adına muhtelif kereler ileri tarihlere ertelendi. Ankara ile komşusu Suriye (Yahudi devletinin tarihî düşmanı) arasında yakın zamanda yaşanan gerginliklerde bu iki ülke arasındaki diyaloğa elverişli bir durum gören ABD, Türkiye ile İsrail arasındaki yakınlaşmanın en büyük destekçisi.
Nitekim ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve BM Büyükelçisi Susan Rice'ın Genel Sekreter Ban Ki-mun'a yaptığı baskılar, Palmer Komisyonunun raporunun yayım tarihinin geçici bir süreyle dondurulmasına imkân tanıdı. Başbakan Erdoğan'ın Başdanışmanı İbrahim Kalın'ın 20 Temmuzda İsrail gazetesi Haaretz'de yayımlanan bir mülakattaki beyanatlarına göre Erdoğan ile Netanyahu diplomatik ilişkilerin normale dönmesi için geçtiğimiz yaz yaşananlar nedeniyle İsrail'in resmî özrünü ve kurbanların ailelerine tazminat öngören bir anlaşma bulma noktasındayken, 6 Temmuzda İsrail Dışişleri Bakanı aşırı milliyetçi Avidgor Lieberman'ın bir hükûmet krizine neden olarak Türkiye ile ilişkilerin normale dönmesine yönelik girişimlere açık olduğunu ancak resmî özür sunma yanlısı olmadığını açıklamasıyla atıl kaldı.
Dolayısıyla iki ülkenin BM raporunun yayımlanmasından önce bir anlaşmaya varması zor. Palmer Komisyonu, Türk gemisine yapılan müdahale sırasında İsrail ordusu tarafından “aşırı güç kullanımını” 2010 Eylül ayında zaten tespit etmişti. İsrail savunma uzmanlarına göre nihai raporda yeniden vurgulanacak bu türden bir tavır, Filistin yanlısı uluslararası örgütlere Mavi Marmara'ya saldırıya katılan askerler hakkında savaş suçu işlemek gerekçesiyle suç duyurusunda bulunma imkânını verebilir. Başbakan Erdoğan'ın 19 Temmuzda Kuzey Kıbrıs'a düzenlediği bir ziyaret sırasında yakın zaman içinde Gazze'yi ziyaret etmek istediğini söylemesi ve eylül ayında sunulacak Filistin'in bağımsız devlet olarak BM'de tanınması talebinin tartışılacağı Filistinli Büyükelçiler Konferansı'nın, İstanbul'da düzenlenmesi müzakereyi daha da zor hâle sokuyor.
--Suriye'deki İsyanlar--
İsrail cephesinde diyalog arayışı sürerken Ankara ile Şam arasındaki ilişkiler gerginliğini koruyor. Başbakan Erdoğan, haziran ayı sonunda yaptığı bir konuşmada, Esad rejimi tarafından sivillere karşı uygulanan şiddete atıfla “barbarlık”tan bahsetmiş, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise 16 Haziranda doğrudan Suriye Cumhurbaşkanına seslenerek şunları söylemişti: “Reformları mümkün olan en kısa sürede gerçekleştir. Çok partili bir sistem oluştur. Tarafsız bir Başkan ol ve demokratik seçimlere katıl.” 14 Haziranda Türkiye, Suriye muhalefeti lehine bir adım daha attı ve bir gölge hükûmet oluşturulması ve en kısa sürede Suriye topraklarında bir toplantı düzenlenmesini kendilerine hedef belirleyen 350 muhalefet temsilcisinin katılımıyla Suriye'nin ulusal kurtuluşu için düzenlenen konferansa ev sahipliği yaptı.
Türkiye'nin Suriye hükûmetine yönelttiği eleştiriler ve muhalefet gruplarına verdiği destek, Şam'ın tarihî müttefiki İran'ın (haziran ayı başında Ankara'yı Suriye'deki isyanların gerçek organizatörü olmakla suçladı) hoşuna gitmedi. Fars Haber Ajansının iddiasına göre Ankara, sözleriyle Esad'ı destekleyerek ama aynı zamanda da ülkedeki şiddetin sorumlusu “suç çetelerini” eğiterek ve onlara silah temin ederek “ikili oynadı”.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun başlattığı “komşularla sıfır sorun” politikası, Ankara'nın son zamanlarda anlaşma sağladığı pek çok lideri sarsan Arap baharının etkisiyle bugün ciddi şekilde tartışmaya açılmış durumda: Muhalefet hareketlerine sırtını çevirmeksizin İran ve Suriye ile iyi ilişkileri muhafaza etmek ve aynı zamanda da son yıllarda Erdoğan'ın İran ve Filistin yanlısı tavır alması karşısında korkuya kapılarak İsrail ile ilişkilerin, her hâlükârda Filistinli kardeşlere ihanet etmeden, normale dönmesi yönünde baskı yapan Avrupa ve özellikle de ABD'yi hoşnut etmek için Türkiye'yi bir denge (ip cambazlığı) numarasına mecbur bırakıyor. Bu, üçüncü Erdoğan hükûmeti için önemli bir sınav ve bu sınavın neticesi, Başbakan Erdoğan'ın seçim kampanyası sırasında pek çok kez bahsettiği, Türkiye'nin o küresel ve bölgesel süper güç hâline gelmeye gerçekten muktedir olup olmayacağını gösterecek.
* Osservatorio Balcani e Caucaso, Tercüme: BYEGM