Başbakan Erdoğan AB’ye meydan okuyor!
Doğuştan bir seçim savaşçısı olan Erdoğan’ın salı akşamı Lefkoşa'da yaptığı konuşma, duygusallığın etkisinde yapılmış bir konuşma değil, soğukkanlılıkla hesaplanmış ve önceden bildirilmiş, Brüksel’e yönelik bir meydan okumaydı.
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-07-22 11:48:54
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Kuzey Kıbrıs’taki Lefkoşa’da büyük bir aracın üzerinde duruyor, önünde binlerce insan ellerinde Türk ve Kıbrıs Türk bayraklarını sallıyordu. Doğuştan bir seçim savaşçısı olan Erdoğan’ın salı akşamı yaptığı konuşma, duygusallığın etkisinde yapılmış bir konuşma değil, soğukkanlılıkla hesaplanmış ve önceden bildirilmiş, Brüksel’e yönelik bir meydan okumaydı.
Erdoğan, “Gelecek yılın yazına kadar Ada’nın bölünmüşlüğü siyasi açıdan netleşmediği taktirde, AB ile ilişkilerin dondurulacağı” uyarısında bulundu. 2012’nin ikinci yarısında Brüksel’de Dönem Başkanlığını Rum Kıbrıs Cumhuriyeti üstleniyor.
“Devletini tanımadığımız bir Dönem Başkanı ile aynı masaya oturamayız.” diyen Erdoğan, sorunun Türkiye’den değil, 2004 yılında Kıbrıslı Rumları alan AB’den kaynaklandığını söyleyerek, “O dönemden bu yana AB, Türkiye karşısında dürüst ve içten davranmıyor.” diye konuştu.
Başbakana sempati duyan köşe yazarı Yavuz Baydar, bunun Erdoğan’ın 2003 yılında iktidara geldiğinden bu yana en sert çıkışı olduğu saptamasında bulundu. Okuyucularına, “Bu gelişme dış politikada bir paradigma değişimi midir?” diye soran Baydar, ardından da Erdoğan’ın AB’den şikâyetçi olmak için haklı nedenleri olduğunu yazdı. Örneğin Kıbrıslı Rumların, Türkiye’nin AB üyelik sürecini ısrarla zorlaştırmaları gibi. Çok sayıda fasıl, onların ısrarı nedeniyle bloke edilmiş durumda. 2005 yılının ortasından beri toplam 34 fasıldan yalnızca 10’u açılmış bulunuyor. Geçtiğimiz yıl ise görüşmeler tamamen durdu
Erdoğan artık bilmek istiyor. Verdiği mesaj çok açık: Ya Rum Kıbrıs Cumhuriyeti’nin blokajı kırılacak ve Angela Merkel ile Nikolas Sarkozy gibi üyeliğe kuşkuyla bakanlar Rumların çekincelerinin arkasına saklanmaktan vazgeçecekler ya da Türkiye AB’ye veda edecek.
--Erdoğan Taarruza Geçiyor--
Yeşiller Eş Başkanı Cem Özdemir, Spiegel Online’a yaptığı açıklamada, Erdoğan’ın açıklamasının, AB ile Türkiye arasındaki ilişkiler üzerinde baskı oluşturacağını söylüyor. Özdemir bununla birlikte, Kıbrıs ihtilafındaki güncel tırmanışın, iyi bir yanı da olabileceği görüşünde; nihayet çözümü sağlama şansının yakalanması gibi. Tam da Kıbrıs ihtilafının gündemin en tepesine oturmasıyla, müzakere ortakları üzerindeki baskının artırılabileceğini düşünen Özdemir, “Belki de Güney Kıbrıs’a da AB üyesi olarak sadece birtakım haklara değil aynı zamanda yükümlülüklere de sahip olunduğunun hatırlatılması gerekir.” diyor
Gerçekten de Erdoğan’ın taarruza geçmek dışında başka bir çaresi kalmamıştı. Türkiye’nin, Kıbrıslı Türklerin talep ettikleri haklarından vazgeçmeden, kolayca bölünmüş Ada’nın Dönem Başkanlığını kabul etmesi mümkün değil. Ancak 2010 yazından önce neredeyse sonu gelmez bir hikâyeye dönüşen bölünmüşlüğün aşılması için bir çözümün kabul ettirilmesi gerekiyorsa, bunun önümüzdeki aylarda olması gerekiyor.
Gerçi Erdoğan, Rumlar karşısında boyun eğeceğine dair bir umut da vermiyor. Türkiye’nin 2004’deki BM planında verdiği tavizler, Erdoğan’a göre artık geçersiz. “Her şeyin yeniden müzakere edilmesi gerekiyor.” 2004’te ülkenin iki kesiminin yeniden birleşmesine ilişkin BM planı, Kuzey'de Türkler tarafından kabul edilmiş ancak Güney’deki referandumda reddedildiği için başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Kıbrıs Cumhuriyeti umumi hukuka göre Ada’nın tamamını kapsıyor ancak 1974 yazında Yunanların gerçekleştirdiği bir darbe sonrasında Türklerin askerî müdahalesinden bu yana Kuzey, Türklerin kontrolünde.
--Güneyden Zehir Saçan Ataklar--
Türkler ile Rumlar arasındaki müzakere pozisyonları birbirinden çok uzak. Karşı tarafın reddedilmesi yalnızca siyasi değil, aynı zamanda duygusal bir mesele. Geçtiğimiz hafta Kıbrıs’ın güneyinde bir santral patladığında, yaşanan sıkıntı nedeniyle Kuzey’den Güney’e elektrik verildi. Ortodoks Kilisesinin üst düzey temsilcileri, Türklerin yardımını kabul etmektense mum yakılmasının tercih edilmesini söyleyerek zehir saçtılar.
Erdoğan’ın Brüksel’e verdiği ültimatomun, AB ile ince bir şekilde hesaplanmış bir kırılma anlamına gelip gelmediğini soranların sayısı az değil. Türkiye bugün 10 yıl öncesinden farklı olarak Avrupa’nın kapısında bir ricacı olarak durmuyor. O dönemde ülke daimi ekonomik kriz ile 1999’daki şiddetli depremin acısını çekiyordu. Bugün ise örnek bir kaplan devlet.
Türkiye 2002’den bu yana yıllık yaklaşık yüzde yedi oranında bir büyüme kaydediyor. Enflasyonla başarılı bir mücadele veriliyor, bankalar sağlıklı ve analistler, İstanbul bölgesini dünya genelindeki en ümit vadeden bölge olarak görüyorlar. Büyüme oranlarıyla Boğaz’ın özgüveni de artmış bulunuyor.
--Türkiye’ye Kapı Sonuna Kadar Açılmalıdır--
Hükûmetin önde gelen üyeleri, Türkiye’nin hâlihazırda AB’ye ihtiyacı olduğundan çok, AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı olduğunu düşündüklerini saklamaya gerek bile görmüyorlar. Almanya’da da Türkiye tablosu gitgide iyileşiyor. Örneğin Daimler Şefi Dieter Zetsche, Bild am Sonntag gazetesine verdiği demeçte, “Türkiye gibi kapımızın önünde duran ve bize katılmak isteyen bir kaplan devleti neden içeriye bırakmadığımızı anlamam mümkün değil.” demişti. “Türkiye Asyalı ve Amerikalı devletlerde hayranlık duyduğumuz her şeye sahip: Genç bir nesil, öğrenmeye ve çalışmaya hevesli.” diyen Zetsche, “Avrupa sürekli olarak yeni engeller koymak yerine, ülke günün birinde bize sırtını dönmeden, Türkiye’ye kapıyı sonuna kadar açmalıdır.” diyor.
Berlinli siyaset bilimcisi Herfried Münkler ise dergimizde, Avrupa’da Yunanlar, Bulgarlar ve Romanyalıların girişine izin veren ancak Türkiye’yi dışarıda bırakan dinî-kültürel bir kimlik tartışması başlatıldığı teşhisinde bulunuyor. Münkler’e göre durum tersine olsaydı, en azından finans ve para birimi politikası açısından bugün daha iyi durumda olunurdu.
Erdoğan şimdi Türkiye’nin büyüyen ekonomik ve siyasi ağırlığına ve bununla bağlantılı olarak Avrupa’da yavaş yavaş değişen havaya güveniyor. Buna rağmen gelecek yaza kadar Avrupa ile Brüksel arasında ilerleme kaydedilmeyecek olsa bile, Türk dış politikası daha şimdiden gerekli tedbirleri almış bulunuyor.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu uzun süredir, Avrupa istikametinde kalınacağına dair tüm beyanlara rağmen başka bir seçeneği sondajlıyor. Türkiye, Yakın Doğu’da vazgeçilmez bir partner, Rusya ve Çin ile iyi işler yapılıyor ve Afrika’da etki alanı giderek genişliyor.
Türklerin çoğu ve hâlihazırdaki hükûmet, şu aşamada Brüksel’den gelecek olumlu bir sinyalle kesin ilgilenecektir. Ancak Erdoğan’ın da mesajında işaret ettiği gibi şayet Avrupa Birliği bu kararı, Adadaki 600 bin Kıbrıslı Rum’a bırakacak olursa, o zaman bu iş yakında biter.
* Der Tagesspiegel, Tercüme: BYEGM
SON VİDEO HABER
Haber Ara