Annelerimizden doğarız. Günü geldiğindeyse annemizin ismiyle kucaklayacaktır toprak bizi. Allah resulü (sav) bir gün arkadaşlarıyla otururken, elinde tuttuğu hurma dalıyla toprağa dört uzun çizgi çekerek sordu: “Bunlar nedir bilir misiniz?” Yanında oturanlar yere çizilmiş bu dört uzun çizgiye bakarak söylediler: “Elçi doğrusunu bilir...” “Bunlar” dedi Elçi, gözleri bulutlanarak; “Cennet sultanı kadınlardır; Müzahim kızı Asiye, İmran kızı Meryem, Huveylid kızı Hatice ve Muhammed kızı Fatıma”... Allah’ın selamı onun üzerine olsun...
Bu dört büyük kadın, dört cennet nehri gibi, yeryüzünün alınyazısı gibi, tüm zamanları eğiren iplikler gibi, yerlerle gökleri bitiştiren dört eksen gibi taşırlar bizi dünden yarına... Onların hayat hikayelerini, geçmiş masallardan, epopeden, esatirden farklı kılansa, tüm zamanlar için taşıdıkları hikmetler, açılımlardır. Onların her çağ insanına söyleyeceği başka dersler, ibretler vardır, onlar donuk, durağan ve mat değildir, her daim kaynayan pınarlar gibi, çölün altından fışkıran Zemzem gibi, içtihatlarının parlak kolları tüm zamanlara ve uzamlara yetişir... Onlar, büyükannelerimizdir, sırlarımız onlarda saklı...
Berat Günü’nüz Kutlu Olsun
Berat, kurtuluş demek, Allah kurtulanlardan eylesin. Geçtiğimiz ay nasip olan Umre ziyaretimizde, yola çıkarken bizler de “berat”a yani kurtulmaya niyet etmiştik. Modern insanın yol ve yolculuğa, niyet edilerek çıkılan bir ziyaret gözüyle bakamadığını elbette biliyoruz. Oysa bizde yola, niyet edilerek çıkılır, yola intisab edilir, yolcu yola ilhak olur, benlikten geçer, yürüyüşün kendisi olur...
Berat günü ve gecesi de, Müslümanın Kurani yürüyüşe niyet etmesi açısından önemli bir başlangıçtır. Allah, kurtulanlardan ve kurtaranlardan eylesin... Umre arkadaşlarımdan Nuriye Uşşak Hanımla, Mekke’deki Hacun Tepesinde medfun büyükannemiz Hz. Hatice’yi ziyaret ederken aynı haleti ruhiye içindeydik. Orada yemyeşil bir ağacın altında sessiz sedasız yatan Hatice ismindeki kadını, ümmetin annesi yapan sır, onun kurtuluşa dair verdiği özverili tanıklıktı... Onun Resulullah’a (sav) olan sadakati, sonsuz sevgisi ve desteği yanında, ilk Müslümanların tüm çileli günlerinin dert ortağı, şifası ve dermanı olması dikkat çekicidir. Çünkü onun aşkı, aynı zamanda bir yol niyetiydi.
Nuriye Hanımla birlikte say ederken, İslam dininin, aslında büyük bir yürüyüş olduğundan bahsettik. Hz. Hacer annemizin sadece evladı İsmail’e değil, tüm insanlığa su aradığını hissettiğimiz o yürüyüşte, “dört uzun çizgi” yani insanlığın dört büyük annesi de bizlere sanki eşlik ediyor gibiydi... Ellerini Beytullah’ın bedenlerine sürerek ağlaşan insanlar, sanki evsiz çocukları gibiydi dünyanın. Buyur Allah’ım emret geldik evine derken, ne olur bizi evine al, ne olur bize kapını aç, bizi içeri al der gibiydik. Bir ara tavafın döngüsü bizi o kadar içine çekti ki, gözlerim güneşten görmez oldu, o parlaklığı anlatmam imkansız fakat ayakta durmakta zorlanıyordum. Nuriye Uşşak Hanım, mırıl mırıl sesiyle bana yasinler, tahmidiyeler, sekineler okudu...
Onun dostluğundan çok şey öğrendim, kendisi bize ikram oldu, Hz. Hacer’in keşfettiği Zemzem’le, Allah için dost olanların serinlik bahşeden dirayetli nefesi arasında enteresan bir benzeşim var; dost, su’ya benziyor çünkü... Benim gibi sabırsız birine berat oldu, Nuriye Hanım’ın arkadaşlığı. Onu yeşil ağacın altında yatan büyükannemizin dostu, evladı olarak hatırlayacağım... Allah, hepimizi, kurtuluşa erdiren dostlarla kaim eylesin... Allah için dostluk, yapayalnızlığa mahkum olmuş asrımızın tereddütlerle kıvranan insanları için, inşırah suresinin tefsiri gibi... Her zor işin arkasında bir kolaylık vardır diyor ya Rab... Kalplerimize sekinet, dostlarımızla iniyor...