Müslümanlar İbn Heysem'i unuttu mu?
Milliyet yazarı Taha Akyol, Türkiye'nin UNESCO tasniflerinde 'Bilimde Yükselen Ülkeler' arasında yer aldığını belirtti. Akyol, 10. yüzyılda yaşayan 'deney ve gözlem'i esas alan bilimsel düşüncenin ilk öncülerinden biri olan İbn Heysem'in daha sonraki zamanlarda Müslümanlar tarafından unutulduğunu ileri sürdü. İşte o yazı:
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-07-14 14:06:10
KİTAPÇI raflarında ‘popüler bilim’ yayınlarını, bilim felsefesi ve bilim tarihi gibi konulardaki yüksek düzeyli kitapları gördükçe mutlu oluyorum.
Nasıl olmam?
Descartes’ın 1667’de yazdığı Metod Üzerine Konuşmalar adlı çığır açan eserini iki yüz elli yıl sonra, 1895’te çevirip yayınlayan, hemen her alanda çağı yakalama konusunda böylesine gecikmiş olan Türkiye, artık UNESCO tasniflerinde “Bilimde Yükselen Ülkeler” arasında yer alıyor.
Hemen “AKP propagandası yapıyorsun” demeyin!
Aşırı politizasyon da tıpkı ideolojik körlük gibidir, ufkumuzu daraltır.
Türkiye’nin “bilimde yükselen ülkeler” kategorisine girmesi otuz yıllık bir süreçtir ve son on yılda hızlanmıştır. Rakamlar ortada...
250 yıllık gecikme!
Descartes’ı zamanında fark etmemekle, çağımızda mesela “bilişim” sektörünü kavrayamamak aşağı yukarı aynı ufuksuzluk, hatta körlük değil midir?
Şimdi, Eser Karakaş’tan esinlenerek size bir öneri: “Bilişim” konusunda partilerin seçim bildirgelerinde neler yazdığını mukayeseli olarak inceleyin...
Sizin partiniz ‘geri’ gözüküyorsa, evet parti değiştirmeyin ama partinizin yöneticilerini zorlayın “gözünüzü açın” diye!
Böyle, olgulara dayalı düşünmediğimiz takdirde, hiç şüpheniz olmasın, “hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diye dağa taşa yazsak da, “ilim Çin’de de olsa ilimdir” diye milyon kere tekrarlasak da bir şey değişmez!
Nitekim İslam tarihinde bilim ve felsefe yükselirken de çökerken de Müslümanlar bilimi öven ve teşvik eden Kuran ayetlerini ve Peygamber hadislerini biliyorlardı... 1933’te üniversitede bilim adamı kıyımı yapanlar, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözünü zikir çeker gibi tekrarlayan Reşit Galip’lerdi!
Bilimi herkes över, sorun “bilim”in ne olduğu hakkındaki fikirlerimizin niteliğidir.
İbn Heysem’den Newton’a
Bütün bilim tarihleri yazar ki, 10. yüzyılda yaşayan İbn Heysem, “deney ve gözlem”i esas alan bilimsel düşüncenin ilk öncülerinden biridir ve Avrupa’da bilimin öncülerinden biri olan Francis Bacon bu bilimsel metodu İbn Heysem’in Latinceye çevrilen kitaplarından öğrenmiştir.
Bunun için mesela TÜBİTAK yayınlarından J.D. Bernal’in Modern Çağ Öncesi Fizik kitabına bakabilirsiniz.
Sonra ne oldu?
Müslümanlar İbn Heysem’i unuttu!
Avrupalılar ise İbn Heysem’den yola çıkarak Newton’a kadar, ondan sonra da Einstein’e kadar yürüdüler!.. Neden?
Toplumsal ihtiyaç
Medrese İbn Heysem’e, İbn Sina’ya, İbn Rüşd’e ilgi duymamıştı! Halbuki İbn Rüşd’ün eserleri 16. yüzyılda Avrupa’da 17 defa matbaada basılıp yayınlanmıştı; bizde ise 1970’lere kadar kütüphanelerimizde sadece dört tane el yazma nüshası vardı!.. Neden?
Müslümanlar unutmuştu, çünkü İbn Heysem’lere ilgi ve ihtiyaç yaratacak sosyal, ekonomik ve siyasi ortam kalmamıştı!
Avrupa’da ise gelişen ticaretin yarattığı şehirleşme, sermaye birikimi, uzun mesafeli seyahatler gibi dinamikler yeni bilgilere ihtiyaç yaratmış, bu da bilimlerin önünü açmıştı.
Bugün Türkiye uzun modernleşme tarihimizin son otuz yıllık aşamasında şehirleşme, dışa açılma, girişimci orta sınıflaşma sürecindedir ve mesela “bilişim” gibi yeni bilgilere ihtiyaç duymaktadır.
“Bilimde yükselen ülkeler” arasına girmemiz de bundandır.
Siyasette eski ezberlerin çözülmekte olması da bundandır.
* Taha Akyol
SON VİDEO HABER
Haber Ara