Gazze hâlâ açık hava hapishanesi
Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği yöneticisi Selim Sezer, Yunanistan ve diğer bazı AB ülkelerinin Gazze'ye Özgürlük filosunu engellemesini ve Türkiye'nin tutumunu değerlendirdi.
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-07-09 13:44:34
Gazze ablukası dört yılını doldurdu. Geride bırakılan dönemde ablukada gedik açacak bazı başarılı girişimler gerçekleşmiş olsa da, 1,5 milyon insanın yaşadığı Gazze Şeridi hala açık hava hapishanesi niteliğinden bir şey kaybetmiş değil.
Temel gıda maddeleri ve tıbbi maddelerin dahi çok sınırlı olarak girebildiği Gazze'ye bugüne kadar karadan ve denizden çeşitli defalar ulaşılmaya çalışıldı. Birkaç istisna dışında bu girişimler İsrail tarafından şu veya bu biçimde engellendi. Bugünlerde ise bir yandan deniz yoluyla gitmesi planlanan ve haftalardır Yunanistan limanlarında bekleyen ikinci Özgürlük Filosu çeşitli biçimlerde engellenirken, eş zamanlı olarak İsrail tarafından bir hava ablukası da uygulanıyor. Tel Aviv ilk olarak, Filistin'e yabancı ziyaretçi girişini engelleyen bir karara imza attı. Arkasından da "Filistin'e Hoşgeldiniz" sloganıyla bu uygulamayı protesto etmek için uçakla Ben Gurion havaalanına inmeyi planlayan aktivistlerin isimlerinin bulunduğu bir "kara liste" hazırladı ve Avrupa devletlerinden bu listedeki kişilerin uçuşlarının engellenmesini istedi. Fransa ve Belçika, kararı derhal uygulamaya soktu. Ben Gurion'a inmeyi başaran az sayıda aktivist ise teker teker gözaltına alındı.
İsrail'in kara, deniz ve hava yollarını eş zamanlı olarak tıkamasının, son süreçte yaşanan, kendisi bakımından can sıkıcı olan gelişmelere yönelik bir tür refleks olduğu ileri sürülebilir. Bilindiği gibi geride bıraktığımız bahar aylarında Filistin sorunu bakımından üç önemli gelişme yaşandı. Bunlardan ilki, Siyonist rejimin kadim dostu Hüsnü Mübarek'i kaybetmesi ve yeni Mısır rejiminin kısmen Filistin yanlısı bir dış politika çizgisine yönelmesiydi. İkincisi Filistinli örgütler arasında Kahire'de imzalanan ulusal birlik anlaşmasıyla yıllardır süren iç bölünmüşlüğün son bulmasıydı. Üçüncü ve Tel Aviv bakımından en büyük tedirginlik yaratan gelişme ise, ulusal birlik anlaşmasının yarattığı zemine dayanarak '67 sınırlarında (Gazze-Batı Şeria-Doğu Kudüs) bağımsız bir Filistin devletinin kurulması yönündeki girişimlerin hızlanması oldu. Tüm bu gelişmelerin yeni saldırılarla karşılık bulabileceği hemen herkesin üzerinde durduğu bir noktaydı. Son haftalarda yaşananlar, bu tablo içerisinde biraz daha anlaşılır hale geliyor.
Diğer yandan üzerinde dikkatle durulması gereken bir nokta, İsrail'in ablukayı sıkılaştırma kararının, devletler nezdinde oldukça geniş bir destek bulmuş olması. Kuşkusuz bu destekçilerin en başında Yunanistan geliyor. Bir yandan Syntagma meydanındaki kitlelerle uğraşan Atina rejimi, diğer yandan ikinci Özgürlük Filosu konusunda kendisine verilen talimatları harfiyen yerine getiriyor. Gemilerin çıkışına haftalardan beri izin verilmiyor. Bazı gemiler sabotaja uğradı. Aktivistlerden bazıları tutuklandı, hatta "Tahrir" gemisine Yunan ordusuna bağlı komandolar tarafından operasyon düzenlendi.
Yunanistan'ın ve bazı başka AB üyelerinin tavrından söz ederken, elbette Türkiye'nin tavrına da değinmek gerekiyor. Geçtiğimiz yıl uluslararası sularda saldırıya uğrayan birinci Özgürlük Filosu, uluslararası sivil bir girişim olmasına rağmen zaman zaman Türkiye hükümetiyle doğrudan ilişkiliymiş gibi lanse edildi. Diğer yandan hükümetin ikinci filoyla gerçekten bir ilgisi var, ancak tersi yönde. Hatırlanacağı üzere Erdoğan, 12 Haziran gecesi yaptığı "balkon konuşması"nda adeta Yeni Osmanlı'nın sınırlarını çizmiş, seçim sonuçlarından mutlu olduğunu iddia ettiği şehirlerin arasında Kudüs ve Ramallah'ı da saymıştı. Ne var ki "ustalık" döneminin ilk icraatlarından biri ikinci filoya Türkiye katılımını engellemek oldu. Her ne kadar bu yönde açık bir beyan olmasa da, Türk ve İsrail dışişleri bakanlıkları arasında aylardır süren açık ve gizli diplomasi trafiği, Ege Denizi'nin karşı kıyısında yaşananlar karşısında Ankara'nın ses-soluk çıkarmaması, hatta Göcek limanında "arızalı" olduğu tespit edilen İrlanda bandıralı MV Saoirse gemisinin sabotaja uğradığı aşikar olmakla birlikte bu iddianın Türk yetkilileri tarafından reddedilmiş olması, Türkiye'nin İsrail'le çoktan anlaşmış olduğunu gözler önüne seriyor.
Filistin'de 63 yıldır devam eden işgal tarihi, büyük mücadele dersleriyle dolu. Ve şu günlerde yaşanmakta olan süreç, bu derslerden en az ikisini, bizlere bir kez daha hatırlatıyor. Bunlardan birincisi, Filistin sorununun "yerel" bir sorun olmadığı ve aslında Filistin özelinde dünya halkları ile dünya emperyalist sisteminin çarpışmakta olduğu. İkincisi ise Filistin'le dayanışmanın devletlerin değil, halkların işi olduğu. (Etha)
* Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği yöneticisi
SON VİDEO HABER
Haber Ara