Katılımcılar ‘sabıkalı’, mesele de ‘çok tartışma yaratacak, hassas bir konu’ olunca, Londra’da yapılacak oturuma ev sahibi bulunana kadar iki mekan değiştirildi. En sonunda Goodman, Assange ve Zizek, 2 Temmuz Cumartesi günü, Troxy Tiyatrosu’nda seyircileriyle buluştu. İşte iki saatlik hararetli oturumun özeti...
Goodman:
WikiLeaks, şüphesiz dünyayı değiştirdi. Yayımlanan belgeler sonrasında büyükelçiler istifa etti, skandallar patladı, hükümetler de bilgisayar sistemlerini korumak için paçaları sıvadılar. Ortadoğu ile Kuzey Afrika’da demokrasi yanlısı ayaklanmaların başlamasında WikiLeaks’in önemli bir rol oynadığını düşünenlerin sayısı da az değil. ABD’nin Irak ve Afganistan savaşlarının iç yüzünü ortaya seren gizli belgelerle çok ses getiren site, en sonunda ABD Dışişleri Bakanlığı’nın iç yazışmaları niteliğindeki gizli ‘Cablegate’ belgelerini yayımladı. Julian, 2007 yılından başlayalım. Neden Irak savaş belgelerini yayımladın? Senin için önemi neydi bu belgelerin?
Assange:
Bence gerçek bir uygarlığın ölçüsü, halkın olup bitenden ne kadar haberdar olduğudur. Bizi yöneten kurumların karar mekanizmalarını anlamak için içlerinde neler döndüğünü bilmemiz, dahası karar verme süreçlerinin belgelenerek tarihe geçmesi gerekli. Günümüzde bunun çok eksikliğini çekiyoruz, aslında her birimizin kaderini belirleyen birtakım gizli kapaklı kararlardan, bu kararların neden ve nasıl verildiğinden bihaber yaşıyoruz. Yayımladığımız Irak belgeleri, Irak’ın son 20 yıllık tarihine dair bulabileceğiniz en önemli kayıtlardı. Bu dosyaların içinde Amerikan askerleri tarafından öldürülen ve Irak’a bildirilmeyen 15 bin Iraklıya dair bilgi var. 11 Eylül’de hayatını kaybeden insan sayısı ile Irak’ta Amerikan askerleri tarafından öldürülen insan sayısı kıyaslandığında durumun vahameti ortaya çıkıyor.
Zizek:
Bazı arkadaşlarım WikiLeaks’e kuşkuyla yaklaşıyor, ‘Yeni ne öğrendik ki?’ diyorlar. Şöyle bir örnek vermek istiyorum: Kocası tarafından aldatılan bir kadının bunu birinden duyduğunu düşünün. Bir de kocasının o kadınla sevişirken bir resmini gördüğünü... Hangisi daha etkili? Şimdi gerçek hayata dönelim: hatırlayın, bir kaç yıl önce Srebrenitsa katliamı sırasında Sırpların Boşnak mahkumları vurduğunu gösteren bir video çıktı ortaya ve bir anda herkes şok oldu. Aslında yeni bir şey öğrenmemiştik. İşte bildiğini sanmakla gerçekten bilmenin ve anlamanın farkı. Bu pis işlerden sorumlu devlet görevlileri bize ‘Evet, orada bazı istemediğimiz şeyler oluyor ama niyetimiz iyi’ dediği zaman gerçekten o kadar uzaklaştırıyorlar ki bizi. Birtakım soyut söylemlerle halkı bilgilendiriyormuş gibi yapıyorlar, örneğin işkenceyi meşrulaştırıyorlar. İşte WikiLeaks bunu değiştirdi. Julian, Marksistlerin tabiriyle ‘burjuva basın’ın bizim neyi öğrenip neyi öğrenemeyeceğimizi belirleyen diktelerini yıkıyorsun. Çok daha radikal bir şey yapıyorsun.
Goodman:
Julian, Bank of America ile ilgili belgeleri yayımlayacak mısın?
Assange:
Şu an tehdit altındayız ve oldukça zor bir durumdayız. Bu da belgeleri şu anda yayımlamamızı engelliyor. Ne çeşit bir tehdit altında olduğumuzu açıklarsam eğer durumu daha da zorlaştıracak.
Goodman:
Peki bugün WikiLeaks’in geldiği noktadan memnun musun?
Assange:
Tabii ki memnunum, nasıl olamam ki? Yolun daha başındayız ama. Daha CIA için, New York Times gazetesi için belgelere ulaşmamız lazım örneğin. NY Times editörleri hangi hikayeleri sansürlemiş bakalım? Neden? Bunları da konuşmamız lazım. ‘İfade özgürlüğü’ benim için tek başına hiçbir şey ifade etmiyor. Biri uzayda çıkmış konuşuyor ama duyan yok, neye yarar? Önemli olan iletişim özgürlüğü. Bu bence medeniyetin temelini oluşturuyor. Halkın bilgilenmesi, onu etkileyecek kararlar hakkında söz hakkı kazanması demek çünkü. Yapılan her şeyin belgelenmesi lazım. Göremediğiniz, okuyamadığınız bir belge aslında olmayan bir belgedir.
Goodman:
Tunus ve Mısır’da başlayarak ve tüm Arap dünyasına yayılan ‘Arap baharı’nda etkisi nedir WikiLeaks’in?
Assange: Arap dünyasındaki etkimizde yayımladığımız bilgilerden daha önemli olan şey, halkın artık kendilerini yönetenlerin neyi bilip neyi bilmediğini öğrenmesiydi. Yaydığımız bilgiler artık ABD’nin, Fransa’nın Binali rejimini desteklemesini imkansız kıldı. Daha sonra, 26 yaşında Tunuslu bir bilgisayar mühendisinin kendisini yakarak öldürmesi ise bu fikirleri duygulara çevirdi. Herkes sokağa döküldü ve Arap Baharı işte böylece başladı. El Cezire’nin ve uydu kanallarının önemi de yadsınamaz tabii. El Cezire, sokaklardaki protestoları görünür kıldı. En önemlisi de oradaki halkın birbirini görmesiydi. Hükümet, çoğu zaman protestoları, ayaklanmaları ‘bunlar küçük kışkırtmalar, birtakım marjinaller’ diyerek önemsizleştirmeye çalışır. Medya da bu ‘marjinal’ sesleri sansürler, bastırır ve hükümetin görüşünü bu şekilde desteklemiş olur. Ama bu görüntülerin televizyonlara yansıması ayaklanan halka azınlık değil çoğunluk olduklarını gösterdi. Bunun Tahrir gibi görünülür bir meydanda yapılması da bu etkiyi kuvvetlendirdi. Bloglar da aslında buna katkıda bulunuyorlar. Çoğu zaman blog yazarlarını yeni bir şey söylemedikleri, tartışmaya bir şey eklemedikleri için eleştiriyorum. New York Times’ın ilk sayfasından bir haberi alıp bloglarına koyuyorlar, altına da katılıyorum veya katılmıyorum yazıyorlar. Ama en azından fikirlerini belirtiyorlar. Yani alternatif seslerin birbirini bulması, birbirinin varlığından haberdar olması açısından önemli bir işlevleri var. Aynı Tahrir Meydanı gibi, görünülürlük kazandırıyorlar mücadeleye.
Zizek:
Ama Batılı entelektüeller hâlâ bunu görmeyi reddediyorlar. İşte, istediğiniz oldu! Arap dünyasından hiç beklenmeyen, seküler bir başkaldırı! Bu bana komik bir hikayeyi hatırlatıyor: bir adam, tavlamak istediği güzel bir kadının peşinden koşturuyor. En sonunda kadınla bir göl kenarında baş başa kalıyor. Lütfen, hadi, nolur derken kadın en sonunda ikna oluyor ve düğmelerini açmaya başlıyor. Bu sefer adam afallıyor: ‘Nasıl yani? Bu kadar basit miydi her şey?’ İşte biz de aynen böyleyiz. Batı dünyasının ikiyüzlülüğü ortada! WikiLeaks, işte bu noktada çok önemli bir rol oynuyor. Çünkü artık kanıtları, belgeleri herkesin gözüne sokuyor, bilmiyormuş ayağına yatmamızı engelliyor. Gerçekleri kimsenin göz ardı edemeyeceği bir hale getiriyor.
Assange:
Uzun zamandır fırtınanın dışında değil, içindeyim. Bu süreçte gördüğüm en önemli şey hükümetlerin nasıl işlediği değil, tarihin medya tarafından nasıl şekillendirildiği ve çarpıtıldığı. Bu, toplumların gelişme ve ilerlemesinin önündeki en büyük engel. Ama bu artık değişiyor. Yeni jenerasyon, internet çağında yetişiyor. Ana akım medyanın çarpıttığı bilgilerin dışında, alternatif bilgi kaynakları ile büyüyorlar ve teknolojiyi nasıl kullanacaklarını biliyorlar. Artık bu gençler yavaş yavaş büyük şirketlerde yükselmeye başlıyor ve bu şirketlerin ideolojileriyle uyuşmadığını fark ediyorlar. Unutmayın ki bu gençlerin ellerinin altında şirketlere dair birçok bilgi var.
Goodman:
Julian, neden geçen hafta sonu Mastercard ve Visa’ya dava açtın?
Assange:
Geçtiğimiz yıl 6 Aralık’ta Visa, Mastercard, Bank of America, Paypal ve Western Union WikiLeaks’e karşı güçlerini birleştirdiler. Bize karşı ekonomik bir blok oluşturdular. Yalnızca iki resmi soruşturma açıldı bu yaptıklarının hukuki olup olmadığını sorgulayan. İkisinden de bizim lehimize karar çıktı. Ama Visa ve benzerleri ABD’nin sözünü dinliyor, bizi engellemeye devam ediyorlar. Visa ve Mastercard Avrupa’da kredi kartı sektörünün yüzde 95’ini ellerinde tutuyor. Yaptıkları rekabet hukukuna da aykırı yani.
Goodman:
Hakkındaki iddialardan dolayı açılan davada, İngiliz mahkemesi bu ayın 12’sinde İsveç’e iade edilmen yönünde karar verdi. Bu konuda ne diyeceksin?
Assange:
Bu, AB ülkeleri arasında, 9 Eylül’den sonra teröristlerin hızlıca iade edilmesi için oluşturulmuş bir sistem. Bir AB ülkesi diğer AB ülkesinin hukuk sistemini tanıyor. Bu aslında son derece mantıksız bir sistem, çünkü Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin hukuk sistemleri arasında çok fark var. Mesela İsveç, polisi yargı sisteminin bir parçası kabul ediyor... Şu anda benim hakkımda verilmiş bir hüküm yok. Bir şahsı, dilini konuşmadığı, hukuk sistemini bilmediği bir ülkeye ‘iade etmek’ doğru mu? İsveç’te ne bir tanıdığım ne de bir avukatım var. İsveç başbakanı ve adalet bakanı bana kişisel olarak saldırıda bulundu, ama iade kararı verilirken hakkımdaki hükümlere bakma hakkım bile yoktu. Şu an tek tartışılan iki sayfalık, üzerinde resmen ‘tecavüz’ kutusu işaretlenmiş basit bir belge ve bu belgenin geçerli olup olmadığı...
Zizek: Tam Kafka’lık bir hikaye... Daha itham edilmeden iaden isteniyor. Başımıza gelenler!
Goodman: Julian, yarın (3 Temmuz) 40 yaşına gireceksin. Hayattan beklentilerin neler?
Assange: Gelecekten beklentim çok bariz: herkesin özgürce iletişim kurabildiği, dünyada olan bitenden haberdar olduğu bir dünya... Tarihi belgeler kutsal şeyler gözümde. Onların hiçbir şekilde değiştirilmesi veya silinmesine imkan vermeyen bir sistem istiyorum. Çünkü çoğumuzda en azından vasat bir zeka ve içgüdüsel bir adalet duygusu var. Eğer iletişim kurabilirsek, baskıya karşı koyabilirsek ve örgütlenebilirsek gerisinin geleceğini umuyorum. “Şimdiye hükmeden geçmişe de hükmeder” sözünün artık geçerli olmadığı bir dünya istiyorum.
Amy Goodman kimdir? Amy Goodman, George polk ve Robert F. Kennedy gibi düzinelerce prestijli basın ödülüne sahip Amerikalı araştırmacı gazeteci, köşe yazarı ve ‘Democracy Now!’ kanalının sunucusu. Goodman, ‘Ana akım medyanın görmezden geldiği alternatif politika haberlerini gerçekten bağımsız bir platformda milyonlara ulaştırdığı için’ 2008 yılında ‘Alternatif Nobel Ödülü’ olarak bilinen ‘Right Livelihood’ ödülüne layık görüldü.
Radikal