Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

'İran, İslam'ı devletten kurtarmayı öğrenmeli'

Muhammed Ayoob, İran ile Türkiye'yi karşılaştırdığı makalesinde iki ülke arasındaki tarihsel farkları analiz etti.

15 Yıl Önce Güncellendi

2011-06-30 16:30:08

'İran, İslam'ı devletten kurtarmayı öğrenmeli'

İran'ın Türkiye'den alması gereken bazı dersler olduğunu vurgulayan Ayoob'un 'İran Türkiye'den ne öğrenmeli' başlıklı makalesinde, Türkiye'nin İran'dan ayrıldığı önemli noktalar ve gösterdiği başarı değerlendiriliyor. İşte söz konusu makaleden bazı çarpıcı bölümler:

Muhammed Ayoob* / TIMETURK

Türkiye, seküler bir devlet ile demokratik yönetimi harmanlarken aynı zamanda İslamî değerlere de derin bir bağlılıkla ve iki uç arasında yanlış bir tercih yapmadan orta bir yol takip ediyor. Türkiye, Arap dünyasının modernleşmesi için bir model olmasa bile, önemli bir örnek olarak gösterilmeyi hak ediyor. Aslında Türkiye, sadece Arap dünyası için değil, İran için de güzel bir örnek...

İran ve Türkiye ortak bir tarihsel geçmişe sahip, dolayısıyla aralarında pek çok benzerlik var. Her iki ülkenin de sağlam İslamî kökenleri var ve bu onları kendine güvenen, güçlü bir medeniyet yapıyor. Aynı zamanda bunun gereği olarak dış politikalarında bağımsızlar. İki ülke de kendi bölgelerinde saygı duyulan güçler olarak duruyor. İran Basra Körfezi'nde, Türkiye ise Doğu Akdeniz ve Ortadoğu'da prestijli ve seçkin bir konumda. İki ülkenin katılımı olmadan Ortadoğu'da kalıcı bir güvenlik ve istikrar sağlamak mümkün değil..

'İran ve Türkiye arasındaki farklar Türkiye'yi güçlendiriyor'

Paylaştıkları ortak özelliklere rağmen Türkiye ve İran arasında ciddi farklar da var. Bu farklar Türkiye'nin kendi içindeki meşruiyetini ve bölgesel gücünü artırırken, İran'ın yerel ve bölgesel potansiyelini ise azaltıyor. İki ülke arasındaki farkı Türkiye ve İran'daki son seçimlere bakarak görmek mümkün. 2009 seçimleri İran'da sokak protestolarını beraberinde getirmiş ve rejimin güç kullanarak olayları bastırması ile son bulmuştu. Türkiye'de ise 12 Haziran seçimleri partiler arası uzlaşma ve anayasa değişikliği gibi meseleleri gündeme taşıyarak ülkenin demokratikleşmesine katkıda bulundu.

Gerek İran'daki rejim gerekse Türkiye'de AK Parti hükümeti köklerini İslamî değerlere dayalı olarak tanımlar. Fakat aslında iki ülke çok farklı yollar takip etmiştir. İran'daki rejim tepeden güç kullanarak islami değerlerini empoze etmeye çalışırken, Ak Parti muhafazakar 'İslamî' değerlerini seküler anayasanın sınırlarını çiğnemeyerek devam ettirir.

İran'daki rejim, devleti İslam hukuku ve ahlakını empoze etme aracı olarak görürken Ak Parti amacını, İslam'ı devletten kurtarmak ama aynı zamanda kamusal alanda ona daha fazla alan sunmak olarak tanımlar.

'Ak Parti Türkiye'yi gerçek bir seküler devlet yapıyor'


Kemalist laiklik Türkiye'de din ve devletin birbirinden ayrılması değildir, daha çok dinin devlete boyun eğmesini ifade eder. Ak Parti ise devletin İslam üzerindeki kontrolünü kaldırıp, dinin ve devletin birbirinden bağımsız hareket edeceği gerçek ve samimi bir seküler yapıya geçmeyi amaçlamaktadır.

Kendi İslam anlayışını halka empoze ederken, İran rejimi ironik bir şekilde islamın devlete boyun eğmesine yol açmıştır. İran'da İslamî ahlak ve dindarlığın çerçevesini devlet çizmekte ve sıradan bir inananın bağımsız yargıda bulunma hakkı elinden alınmaktadır. Kendini İslam'ın savunucuları olarak gösteren İranlı yöneticiler, İslam ile kendi bireysel tutumlarını birbirine karıştırmışlardır. Böylece rejimin yolsuzluk ve adaletsizlik gibi yanlışları direk olarak islama mâl edilmektedir.

İranlı elitlerin Türkiye'den öğrenmesi gereken en önemli şey, İslam'ı devletin zincirlerinden kurtarmaktır. İkisinin birbiri ile çakıştığı bir devlette, kaçınılmaz olarak devlet dini kontrol eder ve böylece onu bozarak toplumsal kredisini azaltır.

'Türkiye'nin İsyanlardaki duruşu Onu doğru yerde konumlandırdı'

Arap dünyasındaki son demokratik hareket dalgası İran ve Türkiye arasındaki çok önemli temel farkları ortaya çıkarmıştır. İsyanlarda hükümetlere verdikleri tepkilere bakarak bu farkları anlamak mümkün. Hem Türkiye hem de İran için, Mısır'da Mübarek rejimini eleştirmek kolaydı, ancak Suriye'de durum farklıydı. İki ülkenin de Esad rejimi ile olan menfaatleri başta Suriye konusunda tepkilerinin daha kontrollü olmasını gerektirdi. Ancak ardından demokratik toplumun tabiatı gereği Türkiye, tutumunu değiştirerek daha net hâle getirdi. 12 Haziran'daki konuşmasında Erdoğan, hükümetinin bölgedeki demokratik hareketlere karşı duruşunu netleştirdi. Erdoğan, Suriye'nin demokrasi taraftarlarına karşı uyguladığı şiddeti eleştirdi ve Suriyeli muhaliflerin Türkiye'ye sığınmalarına müsaade ederek sınırları mültecilere açtı.

Türkiye'nin bu tutumu karşısında İran, zulmü her geçen gün daha da artan Suriye'nin arkasında durmaya devam etti. Suriye'de demokrasi adına yapılan protestolar İran'a ayna tutarak kendi yasallık çelişkisini hatırlattı.

İran ve Türkiye'nin Suriye'de yaşanan vahşete karşı farklı tepkiler vermesi aslında iki ülkede siyasi gücün kaynakları arasındaki farklardan kaynaklanıyor. Türkiye'nin siyasi sistemi, Ortadoğu tarihinde kendini doğru yerde konumlandırmasında Ankara'ya yardım etti. İran sistemi ise Tahran'ın tercihlerini daraltarak kaybeden tarafta konumlanmasına neden oldu.

*Michigan State Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Profesörü. 'Siyasi İslamın Yüzleri: İslam Dünyasında Din ve Siyaset'in de aralarında olduğu 11 kitabın yazarı.

Bu makale Feyza Gümüşlüoğlu tarafından timeturk.com için kısaltılarak tercüme edilmiştir.

Haber Ara