MÜSİAD Genel Başkanı Ömer Cihad Vardan'ın katılımıyla düzenlenen toplantıda açıklanan raporda, bundan sonra Türkiye'nin 2010'da yakaladığı ivmenin kaybedilmemesi ve 2011-2013 dönemini kapsayan Orta Vadeli Mali Program'daki hedefleri gerçekleştirmek suretiyle yüksek büyümenin sürdürülebilirliğinin sağlanmasının önemli olduğu vurgulandı.
Raporda, 2010 yılında büyük oranda yüksek büyümenin beraberinde getirmiş olduğu bir sorun olan cari açığın, iktisadi faaliyetlerin bir hayli hareketli olarak devam ettiği 2011'de de artış eğilimini sürdüreceğinin beklenmesi gerektiği, Türkiye'de Mart 2011 sonu itibariyle, zaten yüksek olan 2010 yılındaki cari açığın iki katına, 22 milyar dolar bandına kadar çıktığı kaydedildi. Raporda, ''Kendiliğinden çözüm beklentisiyle konunun piyasa akışına bırakılarak ötelenecek bir boyutunun kalmadığı anlaşılmaktadır. Bu bağlamda cari açık şu an için finanse edilebilir olarak gözükse de, konuyla ilgili olarak TCMB'nin aldığı tedbirlerin yanı sıra, özellikle yapısal problemleri çözücü ek önlemlerin de alınması önem arz etmektedir'' denildi.
Türkiye'de cari açığı ele alırken, öncelikler sorununun asla ihmal edilmemesi gerektiği vurgulanan raporda, Türkiye'nin önceliğinin, uzun yıllar hasret kaldığı ve aslında bugün şikayet edilen her şeyin başı olarak görülmesi gerekenin makro ekonomik istikrarın temin edilmesi ve derinleştirilmesi gereği olduğu ifade edildi. Raporda, Türkiye'nin finansal ve fiyat istikrarının temini, sürdürülebilir büyümenin tesisi için sermaye hareketleri serbestisi ile bağımsız para politikası ve enflasyon hedeflemesi rejimini seçtiği, bu şartlar altında dalgalı kur rejimini de bu paradigmanın zaruri bir bileşeni olarak benimsediği, Türkiye'nin bu şartlar altında soğukkanlı olarak bu paradigmanın oluşturduğu yan etkileri anlaması ve bunun nasıl idare edileceğini ortaya koyması gerektiği belirtildi.
Raporda, ''Türkiye'de dış açıklarda, henüz altından kalkılamaz ve büyük risk oluşturan bir yapı yoktur. Ancak, belli takvime ve stratejiye bağlı olarak tedricen ortadan kaldırılacak şekilde gelişmeyen bir cari açık iyi huylu olarak da tanımlanamaz, dolayısıyla cari açık meselesi ihtiyatlı bir şekilde takip edilmelidir. İlk 3 aydaki 56 milyar liralık ithalatın 20 milyar dolara varan kısmının işlenmiş sanayi mamul ara girdiler kaleminden oluşması, öte yandan 3 aylık ithalatın içinde 5 milyar dolarla en büyük payı Çin'in almış olması sıkıntının enerji dışı alanlara da bulaştığını açıkça göstermektedir'' denildi.
Türkiye'nin gelinen aşamada mevcut açık ivmesini düşürücü tedbirler kadar, açığı uzun vadede makul düzeye çekecek tedbirleri de düşünmek durumunda olduğu ifade edilen raporda, çözüm için sadece iktisat politikaları üzerinden sürdürülecek ''ince ayar'' yöntemlerle, sadece TCMB üzerinden ve tek başına para politikaları ile sonuç alma şansının olmadığının ifade edilebileceği, buna faiz-kur çerçevesinde sürdürülen ''bitmek bilmeyen'' tartışmaların da dahil olduğu belirtildi. Raporda, ''Hatta tek başına ısrar edilirse kur-faiz tedbirlerinin yan etkileri, faydalarını ortadan kaldırabilir'' görüşüne yer verildi.
''ÖNCELİK, İSTİKRARLI VE DENGE DEĞERİNİ YANSITAN BİR KUR DÜZEYİNDE OLMALI''
Raporda, şunlar kaydedildi:
''Türkiye'yi yabancı sermaye cenneti yaparak, ticaret dışı mallara yönlendirmenin, tüketimi tetiklemenin bir anlamı olmayıp, içeriyi gerçek bir yatırımcı dostu yapmak gerekmektedir. Sermaye girişlerinin bileşimini uzun vadeli kalemler lehinde etkileyecek mali ve parasal tedbirler alınmalı, teşvikler verilmelidir. Kısa vadeli sermaye girişi kalemleri açısından da sıcak paranın giriş çıkışlarda getireceği dezavantajlardan korunmak için önlemler alınmalıdır. Bu bağlamda, Tobin vergisi gibi etkinliği henüz ispatlanmamış olan ve döviz alım-satımlarını vergilendiren bir sistemden ziyade, sermaye hareketlerinin miktarında kısıtlamalar getirilmesi düşünülmelidir. Öte yandan, cari açığın özel sektör kanallarıyla gerçekleştiği noktasından hareketle TCMB'yi aşırı rezerv biriktirmeye zorlayarak aslında özel sektörün riskini alıp yanlışı sürdürmekten de kaçınmak gerekir. Tam tersine, özel sektör kuruluşlarının, kendi riskini dengeleyecek mekanizmalara sahip olarak borçlanmasını şart koşmak gerekir.''
Raporda, Türkiye'de üretilen ihraç ürünlerinin kur, kredi desteği ve ucuzcu ülkelerden kaynaklanan risklerinin bilindiği, ancak bazı Türk ürünlerinin kalite sorunu ve içeride gerekli ürünlerin üretilmiyor oluşu gibi çok belirgin iki sorunun daha çıktığı, bunlar çözülmeden de kalıcı olarak ithalatın önüne geçmenin mümkün gözükmediği ifade edildi.
Raporda, 2023'te 500 milyar dolar ihracat hedefine ulaşmak için yola çıkan Türkiye'nin en az bu miktarda malı üretecek enerji altyapısını tamamlamak, bu alanda gerekli yatırımları bir an önce planlamak ve hayata geçirmek zorunluluğu bulunduğu kaydedildi.
''YABANCI SERMAYE ÇEKMEDE ETKİNLİK ARTIRILMALI''
Yabancı sermaye çekmede etkinliğin artırılması gerektiği belirtilen raporda, cari açığın azaltılmasında önemli bir araç olduğu düşünülen hizmet ihracatında Türkiye'nin muhakkak surette kaliteyi artırması, Türkiye'nin dış ticarette uzun yıllar açık vereceği dikkate alınarak, ''alternatif pazarlara açılma çabalarının devam ettirilmesi, vizelerin kaldırılması ve serbest ticaret anlaşmaları alanındaki 'takdire şayan' çabaların devam ettirilmesi'' gerektiği ifade edildi.
Türkiye'nin mukayeseli rekabetçi üstünlükleri ne de değinilen raporda, ''Türkiye ekonomisinde iş yapmada en sorunlu faktörler olarak sırasıyla, etkinsiz devlet bürokrasisi, siyasi istikrarsızlık, vergi düzenlemeleri, finans kaynaklarına erişim, vergi oranları, işgücü niteliği gibi alanlar başta olmak üzere küresel rekabet gücünü zayıflatan pek çok faktör söz konusudur. Küresel rekabet gücünü artırmak için bu faktörlerin iyileştirilmesi son derece büyük önem arz etmektedir'' denildi.
Daha esnek çalışma saatlerine ve yarı zamanlı çalışmaya yönelik düzenlemelerin yeniden ele alınması gerektiği ifade edilen raporda, şu görüşlere yer verildi:
''Her ne kadar geçtiğimiz 10 yıl zarfında bir miktar düşmüş olsa da istihdam maliyetleri, hala işverenler için ciddi bir sorun oluşturmakta ve istihdamı olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle istihdam üzerindeki sosyal güvenlik prim yükleri ve vergi yükleri daha düşük seviyelere çekilmelidir. Bunun yanı sıra, işten çıkarma maliyetleri de işveren tarafından göz önüne alınan önemli bir faktör olup, bu konuda çalışanın hakkını zayi etmeyecek ve işveren açısından da altından kalkılabilecek bir mekanizma geliştirilmelidir. Ayrıca, sigorta primlerini düzenli ödeyen işverenlere teşvikler verilmelidir.''
MÜSİAD raporunda, vergi uygulamalarında iyileştirmelere gidilmesi gerektiği belirtilerek, dünya uygulamaları ile uyumlu olan, aynı zamanda Türkiye'nin şartlarına uygun bir kanuna ihtiyaç bulunduğu, kanun hazırlanırken dikkat edilmesi gereken konulara değinildi. Yüksek enflasyon dönemlerinde yürürlüğe konan geçici vergi uygulamasının mümkün ise tamamen kalkması, değilse en azından 4. dönem kaldırılması gerektiği kaydedilen raporda, gelir vergisi tarife aralıklarının son derece dar olduğu ve tarife aralıklarının önemli derecede yükseltilmesi veya tek oranlı sisteme geçilmesi, gelir vergisinin en yüksek oranının yüzde 25 olması ve aynı zamanda asgari ücretin vergi dışı tutulması gerektiği bildirildi.