İki gün sürecek olan konferansta, demokratikleşmeyle ilgili 2010-2011 yılında hazırladığı raporlar ve bu konuya temas eden yayınlar ile yapılan araştırmalar tartışmaya açılacak.
Konferansın açılış konuşmasını yapan TESEV Yönetim Kurulu Başkanı Can Paker, son 48 saat içerisinde yaşananların toplumsal gerginlik ortamını arttırdığını söyledi. Paker, içerisinde bulunan dönemde herkese çok önemli sorumluluklar düştüğünü belirterek, "Hükümetten beklentimiz yeni siyasi krizler değil, yeni bir anayasadır. Bu Meclis'ten beklenen; yeni bir anayasa yaparak tarihe geçmektir" dedi.
ÇANDAR'DAN KÜRT SORUNU RAPORU
Paker'in konuşmasının ardından "Geçiş Döneminde Adalet 1" ana başlığı altında yapılan ilk oturumda gazeteci-yazar Cengiz Çandar'ın hazırladığı "Silahsızlanma ve Barış: PKK Nasıl Silah Bırakır?" raporu değerlendirildi.
Hazırladığı rapora ilişkin bilgi veren Çandar, üst düzey devlet bürokratları, siyasetçiler, hükümet üyeleri, Kürt kanaat önderleri, Öcalan'ın avukatları ile dağdaki ve Avrupa'daki PKK'lilerin de aralarında olduğu çok sayıda kişi ile görüşmeler yaptığını aktardı.
Çandar, raporda yer alan çözüm önerilerini 7 başlık altında şöyle sıraladı: "KCK davası tutuklusu Kürt siyasetçilerin serbest bırakılması. Askeri operasyonların durdurulması ve PKK'nin eylemsizliğinin sürekli kılınması. Yüzde 10 seçim barajının düşürülmesi. Yeni bir vatandaşlık tanımıyla anayasanın hazırlanması. Kürtlerin statüsünün yeni anayasada belirlenmesi. Öcalan'ın koşullarında yeni düzenlemenin yapılması. Toplumsal barış için 'aşamalı affın' hayata geçirilmesi."
Çandar, "Konu PKK'nin dağdan inişi olunca o atmosferde çalışmak gerekiyordu. Silahlı çatışmalar devam ederken gidip nasıl silah bırakırsınız diye sormanın bir anlamı olmuyordu" dedi. Türkiye'de YSK'nın Hatip Dicle'nin vekilliğinin düşürülmesi sonrası son 48 saat içerisinde yaşananları Bizans döneminde "meleklerin cinsiyeti" üzerine yapılan tartışmalara benzeten Çandar, hazırladığı raporun böylesi bir döneme denk gelmesi nedeniyle endişeli olduğunu söyledi.
'PKK OLMADAN ÇÖZÜM OLMAZ'
PKK'nin dağdan inmesinden öte parçalanmış bir parlamento söz konusu olduğuna dikkat çeken Çandar, şöyle konuştu: "Bu raporu konjonktüre bağlı kalmaksızın oluşturdum. Yapısı itibariyle zamanı durdurmuş, şu anda mevcut aktörlerle birlikte bu sorunun şiddet boyutu nasıl çözülebilir diye düşündük. Askeri çözüm olmadığı için metodolojiyi buradan oluşturduk. Bu zamana kadar sorunu şiddet boyutuyla bitirilememesinden dolayı sorunu bir Kürt isyanı olarak ele aldık. İsyan olgusunu tespit ettiğiniz anda Kürt sorununa ilişkin temel bir tespit oluştu, o da Kürt sorunu ile PKK'nin birbirinden ayrılamayacağını öğrendik. PKK olmadan hiçbir şey halledemezsiniz. Bunun isyan olarak tespitinin getirdiği kolaylıklar da var. O da şu; uluslararası tecrübeler göstermiştir ki askeri olarak sorun halledilememişse konuşularak çözülebiliyor. Öcalan'la görüşülüyor olması toplumunda kabul edilir hale geldi. Öcalan ile devlet yetkililerinin görüşmesi yeni bir olay da değil. 12 yıllık bir süreç var ama sorun halka tırmanabiliyor. O nedenle çözüm parametrelerini değiştirmek gerekiyor. Karşındakine bir tutuklu olarak yaklaşmak yerine bir siyasi hareketin legal temsilcisi olarak görüp, çözüm için bir partner olarak kabul edip, müzakere etmek gerekiyor."
YEDİ BAŞLIKTA ÇÖZÜM
Çandar, raporda öne çıkan hususları şöyle sıraladı:
1- Taraflar arasında (Devlet ve PKK) çözüm yönünde yol alınabilmesi için öncelikle bir güven ortamının yaratılması gerekir. Güven ortamının sağlanmasının ön koşulu, başta seçilmiş belediye başkanları olmak üzere "KCK Dava"sından tutuklu bulunan sanıkların büyük bölümünün serbest bırakılmalarının sağlanması ve davanın düşürülmesidir.
2- Güven ortamının sağlanması ve sürdürülebilir olması ancak silahların sustuğu ve susturulduğu bir ortamda mümkün olabilir. Bu nedenle, PKK'nin "eylemsizlik" halinin sürekli kılınması gerekmektedir. PKK'nin "eylemsizlik" halinin konsolide edilmesi ise, Silahlı Kuvvetler başta olmak üzere, güvenlik kuvvetlerinin PKK'nin silahlı unsurlarına yönelik operasyonlarını durdurmasını gerektirmektedir. Devlet tarafında operasyonların durdurulması, askeri otoritenin kesin olarak sivil otoriteye tabi kılınmasıyla ve tabi sivil otoritenin bu söz konusu yaklaşımı benimsemesiyle mümkün olabilecektir.
3- "Dağdan iniş"i özendirecek şekilde meşru ve yasal zeminde siyaset yapılmasının önünün gerçekten açık olduğunun en anlamlı göstergesi, "KCK Davası"nın düşürülmesinin yanı sıra, Kürtlerin TBMM'de en geniş, adil ve gerçekçi temsilinin mümkün kılınmasıyla olabilecektir. Bu durum "Türkiye'de iç barışı" ve "PKK'nin Türkiyelileşmesi"nin sağlanabilmesi için seçim barajının yüzde 10'un altına çekilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu düzenleme bir demokratik gereklilik olmasının yanı sıra Kürt sorununun şiddetten arındırılması için çok önemli pratik bir değere sahip olduğu için de benimsenmelidir.
4- Yukarıda sıralanan bu adımlar, Kürt sorununun çözümüne ilişkin zorunlu hukuki çerçeve gerçekleşmeden anlam kazanamaz. Bunların başında, yeni bir anayasanın hazırlanması ve yeni anayasada yeni bir vatandaşlık tanımı yapılması gelmektedir. Aynı şekilde, genel bir Kürt halk talebi haline gelen anadilde eğitim ve öğretim konusunun, tatminkâr bir çözüme kavuşması da büyük önem taşımaktadır.
5- Yeni anayasa yapımıyla başlayacak yeni hukuki düzenlemeler, Kürtlere Türkiye'de yeni bir "statü" kazandırmayı amaç edinmelidir. "Kürtlerin yeni bir statü elde etmesi" keyfiyeti, PKK'nin nüfuzu altındaki Kürtlerin dışında kalan ve hatta PKK'nin karşısında yer alan Kürt çevrelerinde bile adeta bir konsensüs halinde dile getirilmektedir. Bu amaç doğrultusunda Türkiye'nin kabul etmiş olduğu Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Şartı'na konulan çekincelerin kaldırması gerekmektedir.
6- Abdullah Öcalan'ın, çözüm için değerlendirilmesi gereken, çözümün "partneri" rolünü üstlenecek çok önemli bir siyasi aktör olduğu, rapor çalışmasında görüşülen hemen herkesin üzerinde birleştiği bir noktadır. Buradan hareketle, Öcalan'ın tutukluluk şartlarında yapılacak yeni bir düzenleme de sorunun çözümü ve "dağdan iniş"in sağlanabilmesi açısından kaçınılmaz görülmektedir. Tutukluluk şartlarında yapılacak yeni düzenleme, kısa vadede tutukluluk şartlarının iyileştirilmesinden orta vadede Öcalan'ın serbest kalmasına dek uzanan bir düzlemde ele alınabilir. Kendisiyle görüştüğümüz çeşitli kişilerin üzerinde ortaklaştığı kısa vadeli düzenleme ev hapsine geçiş olarak dile getirilmektedir.
7- "Dağdakiler" için aşamalı bir af uygulanması, bu rapor çalışması sırasında görüştüğümüz devlet yetkililerinden PKK yöneticilerine, hatta PKK'ye muhalif olan Kürtlere dek yayılan geniş bir yelpazede tarafından PKK'nin silahlı güçlerini dağlardan ve bu arada Kandil'den indirmek için, en geçerli yol olarak dile getirilmiştir. Elbette ki, nihai bir "toplumsal barış"ın elde edilebilmesi için "aşamalı af"fın sadece PKK'lileri değil, PKK'den kopmuş ve ayrılmış olmakla birlikte PKK eylemlerinden ötürü cezai kovuşturmaya uğrayan ve yurt dışında yaşamak zorunda kalan binlerce kişiyi de kapsaması gerekmektedir. Bu durumda, hiçbir zaman PKK'li olmamış olsa da, Kürt sorunuyla ilgili gelişmelerden ötürü yurt dışında bulunan çok sayıda kişinin de aynı uygulamadan yararlanması gerekmektedir. Bütün bunların gerçekleşmesi ancak özel bir kanunun çıkarılmasıyla mümkün olabilir."
BDP, Çandar'ın raporunu olumlu buldu
Gazeteci Cengiz Çandar'ın "Silahsızlanma ve Barış; PKK Nasıl Silah Bırakır" raporu, siyasetçiler tarafından değerlendirildi.
Gazeteci Cengiz Çandar'ın TESEV adına hazırladığı "Silahsızlanma ve Barış; PKK Nasıl Silah Bırakır" raporu, siyasetçiler tarafından değerlendirildi.
BDP adına Van Bağımsız Milletvekili Aysel Tuğluk, CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu konuştu.
TUĞLUK: YERLEŞİK YARGIYI BİTİRMEYE DÖNÜK
BDP'li Tuğluk, Çandar'ın yaptığı çalışmanın en önemli yönünün bir tarafa yaslanmadığını, bilimsel bir çalışma olduğunu söyledi. Raporun, Kürt sorunu konusunda temel yerleşik bir yargıyı bitirmeye dönük olduğunu belirten Tuğluk, raporun daha somut, tartışılabilir ve kabul edilebilir öneriler barındırdığını kaydetti.
Tuğluk şunları söyledi: "Öcalan ile görüşmeler konusunda bu rapor çok önemli. İçeriğinden hareketle dağdan inme konusunun sağlıklı sonuçlar vermesi için öncelikle Öcalan'la görüşmelerin düzenli bir şekilde yapılması, oyalamadan kaçınılması, görüşmelerin askerlerden sivil muhataplara geçmesi, görüşen heyetin değişmemesi, görüşmeleri sabote edecek eylem ve girişimlerden kaçınılması gerekir."
Tuğluk, raporda şiddete karşı siyasal katılımın arttırılması tespitinin önemli olduğunu söyledi. Yeni bir anayasanın önemli olduğunun vurgulanmasına da sevindiğini kaydeden Tuğluk, "Sivil, ideolojisiz, insan odaklı bir anayasanın yapılması ve bu konuda büyük bir kesimin birleşmesi ve Kürt sorununun bu anayasa ile paralel ele alınması gerektiği tespiti çok önemli. Kürt sorununun nihai çözümünün anayasa olduğu bilinmek zorundadır. Ne kadar çatışma ve ölümler yaşanırsa yaşansın çözüm anayasal olacaktır. Bu nedenle bir çözüme mi yoksa çatışmaya mı gideceği konusunda yeni anayasa çok belirleyici olacak" dedi.
Aysel Tuğluk, raporda askeri seçenek dışında yeni bir paradigma içerisinde hareket edilmesi yönündeki çözümü de anlamlı ve değerli bulduğunu belirtti, şöyle dedi: "PKK ve Öcalan'ın özdeşleştiği tespiti yine önemli. Bu konuda bizim üzerimizde çok ciddi baskılar uygulandı. Reddedin ve aranıza mesafe koyun baskısını çokça yaşadık ama hayatın gerçekleri bunun böyle olmadığını gösteriyordu. Öcalan'ın koşuları göz önüne alınmadan PKK'nin silah bırakmayacağı tespiti son derece doğru bir tespittir" dedi.
AKP KENDİNİ DIŞTA TUTUYOR
AKP'li Galip Ensarioğlu ise Çandar'ın "Son siyasi krizden sonra bu raporun anlamı var mı?" konusunda yaşadığı endişeye atfen, "Ne olursa olsun çözüm sürecinden kopamayız" derken, halk iradesine yapılan müdahaleyi, "Demokratikleşmeyi istemeyen güçlerin oyunu" olarak değerlendirdi.
Ensarioğlu, raporda "Öcalan, PKK ve Kürt sorununun ayrılmaz olduğu" tespitinin doğru olduğunu, ancak Kürt sorununun çözümü ile PKK'nin ayrı ayrı ele alınabileceğini savundu.
Ensarioğlu, "Kürt sorununda PKK tek muhatap değildir. Muhatap bütün Kürt halkı. Sadece BDP ve PKK ile Kürt sorununu çözemezsiniz. Yoksa bir siyasi oluşum kendi projesini ortaya çıkarabilir. Hâlbuki herkesin kendi siyasal projeleri vardır. Kürt sorununu ideolojilerden arındırmak gerekiyor" diye konuştu.
YSK kararının çözümü istemeyen güçlerin işi olduğunu söyleyen Ensarioğlu, AKP Genel Başkan Yardımcısı Bekir Bozdağ'ın "sorunun çözümü yok" açıklamasına rağmen "Çözüm için işbirliğine hazır olduklarını" söyledi.
Siyasetin dışında tüm çözümlerin felaket getireceğini kaydeden Ensarioğlu konuşmasını şöyle noktaladı: “Şiddetin muhatabı, tarafı PKK'dir. Silahların miyadı doldu. PKK ateşkes ilan etmek ve bunu defalarca uzatmak, sınır dışına çıkmakla bu yöntemden vazgeçebildiğini gösterdi. Ama bu silahı kime ve nasıl bırakacağını konusunda konusu tartışılmalı.
TANRIKULU: AKP ŞİKAYET EDEMEZ
CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ise "9 yıldır iktidarda olan AKP'nin devletin aygıtlarından şikâyet etmeye hakkı olmadığını" ifade etti.
Tanrıkulu, bu krizi yönetme konusunda bir mutabakat sağlanması halinde, Meclis'in daha büyük bir mutabakatı sağlayabileceğinin altını çizdi. Dicle'nin vekilliğinin düşürülmesi üzerinden örnek veren Tanrıkulu, Türkiye'de yargı kurumlarını özgürlükleri kısıtlama konusunda "kıskanç" davranmakla suçladı. Tanrıkulu, YSK'nın Dicle hakkında verdiği kararın Anayasa'nın 76. maddesinde yapılacak değişiklik ile aşılabileceğini söyledi.
Sezgin Tanrıkulu, "Mutabakat sağlanırsa bu madde değiştirilebilir ve anayasal engel de kalkmış olur. Bu hem hukukun, hem vicdanın hem de bu sorunun çözümünün gereğidir. Türkiye'de yargı maalesef siyasetin önünü tıkıyor" dedi.
Tanrıkulu, AKP sözcülerinin çözümün mümkün olmadığını dile getirmesine karşılık, Meclis çatısı altında her türlü çözümün mümkün olabildiğini söyledi. Raporda da dile getirilen çözüm önerileri arasında yer alan yüzde 10 seçim barajının düşürülmesi ve yeni anayasanın ancak en az 1 yıl gibi bir süre sonra hazırlanabilinecek olması dolayısıyla, mevcut krizi aşmak konusunda şuan faydası olmayacağının altını çizen Tanrıkulu, bunlardan önce siyasal iradenin "Akil Adamlar Komisyonu" ve "Hakikatleri Araştırma Komisyonu" kurmaya yanaşması gerektiğini söyledi. Tanrıkulu, "Bunlar bizim somut önerimiz, yoksa her kriz çıkışta o krizin etrafında dönmüş oluruz. Eveleyip gevelemeden siyaset kurumlarının ne yapacaklarını ortaya koyması lazım. Bunun yapılması halinde Türkiye'nin önü açılır" dedi.
Konuşmaların ardından soru cevap bölümüne geçildi.
Ensarioğlu, Dicle'nin vekilliğinini düşürülmesinin hemen ardından AKP'li Oya Eronat'ın mazbatasını almasının doğru olup olmadığına yönelik soruya, bunun bilinçli yapılmış bir eylem olmadığını belirterek, “Evet bence doğru değildi biraz daha beklemeliydi” yanıtını verdi.
BDP'li Tuğluk ise Ensarioğlu'an, “Eronat, o mazbatayı hiç almamalıydı. Doğru olan da buydu” sözleriyle tepki göstedi.
ERONAT MAZBATAYI İADE ETMELİ
Cengiz Çandar ise, “Bu derece tepkinin ortaya çıktığı bir anda o mazbata alınmamalı. Bu eylemin ortaya çıkarabileceği durumu idrakten yoksun biri milletvekili olmamalı. Hele Diyarbakır gibi bir kentte. Ama zaten seçilmemiş, piyangodan seçildi diyelim. Burada önemli rol, iktidar partisine düşüyor. İlk iş olarak Eronat'ın mazbatasını idae etmesidir” şeklinde tepki gösterdi.ETHA