ABD Türkiye seçimlerini konuşmaya devam ediyor
ABD'deki düşünce kuruluşu Carnegie Endowment for International Peace uzmanı Henri Barkey, Türkiye'de seçimler sonrası dönemde en önemli konunun yeni Anayasa yazımı olacağını belirterek, 'Yeni Anayasa sürecinde Kürt meselesi, demokrasi, laiklik gibi kapsamlı konuların yanına, bir de başkanlık sisteminin eklenmesi halinde sürecin rahatlıkla çökebileceği'ni söyledi.
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-06-16 08:39:39
Türkiye'deki seçimlerin sonuçları, Carnegie Endowment'ta "12 Haziran Seçimlerinin Ardından Türkiye: Fırsatlar ve Zorluklar" başlıklı toplantıda tartışıldı.
Toplantının konuşmacıları arasında yer alan Barkey, seçimlerin iki kazananı olarak AK Parti ve BDP'yi gösterdi.
AK Parti'nin en küçük yerlere kadar örgütlenmesi ve "kapı-kapı siyaset" yapmasının seçimde çok fazla avantaj sağladığını, çünkü CHP'nin bunu hiçbir zaman yapmadığını ifade eden Barkey, ancak kaset skandalının MHP'ye yönelik sempati yarattığını belirtti. Barkey, "Skandal olmasaydı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan çok milliyetçi strateji izlememiş olsaydı, MHP belki baraj altında kalabilirdi" dedi.
CHP'nin yeni bir sürece girmeye çalıştığını ama parti içi çekişmelerin tekrar başladığını öne süren Barkey, MHP'nin de milliyetçilik dışında hiçbir politikasının bulunmadığı görüşünü dile getirdi.
Barkey, AK Parti'nin artık Anayasa yazım sürecinin ertelemesi için bahanesi kalmadığını ve Türkiye'de seçim sonrasındaki bu dönemde en önemli konunun yeni Anayasa yazımı olacağını söyledi. Burada da en kritik boyutun Kürt meselesi olduğunu ifade eden Barkey, Anayasa yazımı sürecinin zaman alacağını ve zor olacağını kaydetti.
Barkey, "Bu noktada CHP'nin önünde iki seçenek var. Geçmişte olduğu gibi yeni Anayasa'ya karşı çıkabilir veya (CHP Genel Başkanı) Kemal Kılıçdaroğlu, liberal anayasa istediklerini belirterek, kendi önerisiyle ortaya çıkarsa, AK Parti'yi savunma konumuna geçirir ve kendi partisine karşı bakış açısını değiştirebilir. O zaman işte CHP bir kitle partisi olabilir, AK Parti'ye meydan okuyabilir ve oylarını artırabilir" dedi.
"BAŞKANLIK SİSTEMİNİ DE EKLERLERSE ANAYASA SÜRECİ ÇÖKEBİLİR"
Barkey, bir soru üzerine, Başbakan Erdoğan'ın partisinde "çok dominant" bir politikacı olduğunu, 4 yıl sonra söz verdiği gibi genel başkanlıktan ayrıldığında partisinin zorluk yaşayacağını, hatta ülkede yeni bir partinin de ortaya çıkabileceğini iddia etti.
Başkanlık sistemiyle ilgili olarak da Türk halkının mevcut sisteme alışkın olduğunu, yeni ve yabancı bir sistemin zorluk yaratabileceğini kaydeden Barkey, "yeni Anayasa sürecinde Kürt meselesi, demokrasi, laiklik gibi kapsamlı konuların yanına bir de başkanlık sisteminin eklenmesi halinde sürecin rahatlıkla çökebileceği" uyarısında bulundu.
Barkey, bir soru üzerine, hem Cumhurbaşkanı hem Başbakanı halkın seçmesini "çok kötü bir fikir" olarak değerlendirerek, bunun iki kurum arasında çatışma yaratmasının çok yüksek ihtimal olduğunu ifade etti. Barkey, bu nedenle Başbakan Erdoğan'ın bunu yapacağını düşünmediğini söyledi.
"GEREKLİ ÇOĞUNLUĞA ULAŞAMAMASI İYİ BİR DURUM"
Brooking Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü Ömer Taşpınar da, AK Parti'nin seçim zaferinin daha çok ekonominin iyi gitmesine bağlı olduğunu, ancak büyümenin aynı şekilde devam etmemesi ve bütçe açığındaki artışın sürmesi halinde ekonomide oluşacak bir gerilemenin AK Parti'nin popülaritesini azaltacağını öne sürdü.
Taşpınar, böyle bir durumda hükümetin güçlü bir muhalefetle karşılaşabileceğini ve CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun iktidara meydan okuyabilecek hale gelebileceğini kaydetti.
Ömer Taşpınar, ülkedeki kutuplaşmalara dikkati çekerek, bu açıdan, AK Parti'nin yeni Anayasayı geçirebilmek için gerekli çoğunluğu ulaşamamasını "iyi bir durum" olarak nitelendirdi.
Seçim sonuçlarıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Başkanlık Sistemi çabasının rafa kalkacağının göründüğü görüşünü savunan Taşpınar, Türkiye'de ilgilenilmesi gereken en acil konunun Kürt meselesi olduğunu, seçim sonuçlarının da bunu gösterdiğini kaydetti. Taşpınar, bu nedenle Başbakan Erdoğan'ın "son yıllarda artan milliyetçi söylemlerini değiştirmesi gerektiğini" savundu.
Taşpınar ayrıca, bu seçimlerde tartışmaların odak noktasını laiklik değil, ülkenin daha otoriter bir yapıya gidip gitmediği ve basın özgürlüğü konularının oluşturduğunu söyledi.
"ORTADOĞU İÇİN LİDER TÜRKİYE DEĞİL, MISIR"
Dış İlişkiler Konseyi uzmanı Steven Cook da, "Arap Baharı" ile ilgili soru üzerine, bölgedeki halk hareketlerinin, Türkiye'nin geçmiş yıllarda "Ortadoğu'yu ve sorunları Batı'dan daha iyi bildiği ve bölgeyle ilgili özel kavrayışa sahip olduğuna" yönelik söylemlerinin pek de doğru olmadığını gösterdiğini, gelişmeler karşısında Türkiye'nin Batı'dan çok da farklı bir pozisyona geçemediğini ifade etti.
Arapların Türkiye'den öğrenebileceği şeyler bulunduğunu ancak bu yaşananların daha çok Arap dünyasının kendisiyle alakalı olduğunu belirten Cook, Arapların geleceklerini ve sistemlerini kendilerinin oluşturması gerektiğini söyledi.
Arap dünyasının doğasına uygun olarak "ilham kaynağı olarak" daha çok Mısır'a bakacağını ve Mısır'ın da oyuna geri dönmeye başladığını dile getiren Cook, Arap dünyası için asıl liderin Türkiye değil, Mısır olduğunu ifade etti.
Türkiye'nin, bölgede nasıl bir rol alabileceğine dair yeni yollar bulması gerektiğini belirten Cook, bu noktada da Türkiye'nin daha fazla refaha ihtiyacı olan bölgeye ekonomik olarak katkıda bulunabileceğini söyledi.
Cook, Suriye konusunda da Türkiye ve İran'ın zıt uçlarda yer aldığının görüldüğünü ifade etti.
Mısır'ın Ortadoğu'da "oyuna tekrar girmeye başladığını" ve diğer ülkeler için "model"in Türkiye değil, Mısır olacağını söyleyen Taşpınar da, Suriye ile ilgili olarak ise ülkedeki son gelişmelerin ardından, Türkiye'nin Suriye üzerinde etkisinin sınırlı kaldığının ve ülke üzerindeki asıl belirleyici gücün İran olduğunun görüldüğü yorumunda bulundu.
Barkey de, Türkiye'nin Suriye'ye yönelik eleştirilerinin dozu arttıkça, İran ile daha da çok farklılaşmaya başlayacağını kaydetti.
AA
SON VİDEO HABER
Haber Ara