Güvenlik ve Amerika Siyaseti uzmanı olan Mehmet Yegin, "Türkiye, Suriye’ye de Fransa’nın Müdahale Etmesini mi Bekliyor?" diye sordu. Yegin yazısında şunlara yer verdi;
Suriye, Türkiye’nin Ortadoğu’da belki de en yakın ilişkiler geliştirdiği bir komşusu olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye bu ülke ile iyi ilişkiler kurmak için büyük çabalar gösterdi ve büyük yatırımlar yaptı. Bu ülkeyi gerektiği zaman uluslararası kamuoyunda korudu ve dünya ile entegre olmasının kapılarını açtı. Türkiye’nin bu yakın ilişkileri çerçevesinde Suriye’de yaşanan hareketlilik konusunda da tarafsız davranmaya ve ülkenin bir bütün olarak sorunların üstesinden gelebilmesine çalıştığını görüyoruz. Türkiye, başından beri hem yönetimin hem de hakları için sokaklara dökülen halkın bir noktada buluşması ve kan dökülmeden bir geçiş sürecinin yaşanması için gayret gösterdi.
Ancak Türkiye’nin bütün bu iyi niyetli çabalarına rağmen Esed yönetiminin ciddi adımlar atmadığı ve atma niyetinde de olmadığı görülüyor. Şimdiye kadar öldürülen sivillerin sayısı binin üzerinde. Bu rakamın daha ciddi boyutlara ulaşma ihtimali de var. Üstelik bu rakam henüz sivillerin şiddet kullanmadığı bir dönemin rakamları. Peki Libya’daki gibi ciddi çatışmalar yaşanmaya başlandığı zaman ne yapılacak?
Türkiye’nin çevresindeki hareketliliklerie barış politikası izleyerek müdahil olduğunu biliyoruz. Bu çerçevede mültecilere kapılarını da kapatmıyor. Ancak Türkiye’nin burada yapması gereken, hiçbir adım atmayarak insanların ölmesine izin vermek ve varsa yaralılara yardım etmek olmasa gerek. Suriye’ye yönelik yaptırımın pek de etkili olmadığı açık. Yakında müdahale konusu da gündeme gelecektir. Bu noktada Türkiye, ön plana çıkarak sorunun çözümü için aktif bir politika izlemek durumundadır. Aksi takdirde Türkiye, yanı başında meydana gelen gelişmelerin yönlendirmeleri ile hiç de istemediği bir konuma savrulabilir. Başkalarının politikalarının nesnesi haline gelebilir.
Türkiye, Suriye’de özne olmak zorundadır. Türkiye’nin burada gerçekleşecek olaylar hakkında alternatif planlarının olması ve ortaya koyduğu planları aktif bir şekilde uygulamaya koyması gerekmektedir. Aksi halde Libya’da olduğu gibi Fransa müdahale ettikten sonra resme dâhil olmaya çalışmak durumunda kalır. Bu durumu da başta Suriye vatandaşları olmak üzere dostlarına anlatamaz. Üstelik Suriye, Libya gibi de değildir. Buradaki herhangi bir gelişme doğrudan doğruya Türkiye’yi etkileyecektir.
Türkiye Ne Yapmalı?
Devletler egemenlik haklarının gereği olarak vatandaşlarını korumak zorundadırlar. Bu yükümlüğün yerine getirilmediği durumlarda bu sorumluluk, uluslararası toplumun yüklenmesi gereken bir sorumluluğa dönüşür. “Koruma Sorumluluğu” kavramı çerçevesinde şekillenen bu yaklaşıma göre kendi vatandaşlarını koru(ya)mayan bir ülkede yaşanan can kayıplarının durdurulması için uluslararası toplumun harekete geçmesi gerekir. Bu noktada kendi vatandaşlarını hedef alan Suriye yönetiminin caydırılması gerekmektedir. Bu konuda da Türkiye, uluslararası camiada liderlik rolü üstlenmelidir.
Türkiye’nin bir taraftan Esed yönetimine karşı adım adım ses tonunu yükseltmesi, bir diğer taraftan da çok taraflı organizasyonlar aracılığı ile sorunun çözülmesi için neler yapılması gerektiği hakkında bir yaklaşım geliştirmesi gerekmektedir. Bu konuda Türkiye’nin etkinliğinin daha fazla olduğu İslam Konferans Örgütü veya NATO gibi organizasyonlar da tercih edilebilir. Bu kuruluşlar aracılığı ile dünya kamuoyuna daha rahat ulaşılabilir. Burada geliştirilen yaklaşımın BM’ye taşınması mümkünse de, çeşitli ülkelerin veto etmesi durumunda tıkanma riski de söz konusu olabilir. Ancak önemli olan BM onayından öte dünya kamuoyu nezdinde insan hayatının korunması için adım atılması gerektiği düşüncesidir.
Dolayısıyla Türkiye Suriye yaklaşımını net bir şekilde dünya kamuoyu ile paylaşmalı ve uluslararası kuruluşlarca benzer bir yaklaşımın dile getirilmesi yönünde çaba göstermelidir. Uluslararası meşruiyeti sağlanmış bu yaklaşımda atılan her adım Suriye yönetimini ikna etmeye yönelik olmalıdır. Esed yönetimi çeşitli güvenceler verilerek yönetimi bırakmaya ikna edilmelidir. Buna karşın Obama’nın Libya konusunda yaptığı gibi “Esed gitmeli” gibi bir yaklaşımın benimsenmesi, sorunu çıkmaza sokabilir.
Bu noktada Suriye’yi ikna edecek araçların gereklilik seviyesine göre en az sertlikte seçilmesi sonra Esed yönetiminin reaksiyonuna göre yeniden ayarlanması gerekmektedir. Suriye’yi ikna etmek için kullanılacak araçlar, başarısız olmaları durumunda orantılı olarak daha sert araçlarla değiştirilmeli veya hâlihazırdakilere yenileri eklenmelidir. Askeri müdahale ise bütün bu araçların başarısız olması durumunda son seçenek olarak kullanılmak durumunda. Ancak bu seçeneğe mecbur kalınabileceği bilinerek buna hazırlıklı olunması gerekmektedir.
Sonuç olarak Esed yönetiminin Suriye’de iktidarı bırakmaya niyeti olmadığı gibi reform yapmaya da niyeti yoktur. Bu durumda daha çok kan akacaktır. Suriye yönetiminin ve bu bölgede etkili olmak isteyenlerin yaptıkları manevraların resmi daha içinden çıkılmaz bir hale getirmesi olasılığı oldukça yüksektir. Bu durumda Türkiye’nin uluslararası meşruiyet çerçevesinde atması gereken adımlar konusunda yavaş davranmaması gerekir. Esed yönetiminin uygun araçlar kullanılarak en az can kaybı ile yönetimi bırakması sağlanmalıdır.
USAK