Dolar

34,8730

Euro

36,6388

Altın

3.048,63

Bist

10.058,47

'İdam affı yetkisi öldürülenin ailesine aittir'

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Avrupa Birliği neden bunu (idam) kaldırma yoluna gitti? Burada bunun haklı olan yönleri var, haksız olan yönleri var. Bu tartışılır bir konu. Türkiye için de tartışılır. Ama Türkiye bir Avrupa Birliği sürecine girdiği için böyle bir adım atmak zorunda kaldı. Geçmişe baktığınız zaman, mesela ben olayı şöyle değerlendiririm, idam ile ilgili bir konuda bu konunun affı yetkisi öldürülenin ailesine aittir diye düşünürüm. Kalkıp devlet böyle bir affı getiremez, getirmemeli'' dedi.

15 Yıl Önce Güncellendi

2011-06-10 07:28:05

'İdam affı yetkisi öldürülenin ailesine aittir'
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Avrupa Birliği neden bunu (idam) kaldırma yoluna gitti? Burada bunun haklı olan yönleri var, haksız olan yönleri var. Bu tartışılır bir konu. Türkiye için de tartışılır. Ama Türkiye bir Avrupa Birliği sürecine girdiği için böyle bir adım atmak zorunda kaldı. Geçmişe baktığınız zaman, mesela ben olayı şöyle değerlendiririm, idam ile ilgili bir konuda bu konunun affı yetkisi öldürülenin ailesine aittir diye düşünürüm. Kalkıp devlet böyle bir affı getiremez, getirmemeli'' dedi.

Başbakan Erdoğan, ATV'de yayımlanan ''Gündem Özel'' programında gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Bir gazetecinin, ''Bugün bir radyo programında o döneme atfen 'eğer koalisyonda olsaydınız Abdullah Öcalan ile ilgili kararda ısrarcı olurdunuz. Aksi taktirde de koalisyondan çekileceğinizi' söylediniz. O zaman iktidarda olsaydınız 'Evet, ben idamı onaylarım' mı demek istediniz?'' sorusu üzerine Erdoğan, o zaman idamın yürürlükte olduğunu anımsattı. Erdoğan, ''Kesinlikle, madem bu idam yürürlüktedir ve karar verilmiştir, bunun uygulanması lazım. Çünkü bütün o şehitlerin hepsinin beklentisi bunun uygulamasıydı. Ama ne yazık ki şöyle veya böyle iki yıl bu ertelendi. Bunun ertelenmesi neticesinde de o zaman terörist başı bundan kurtuldu ve şu anda millet ondan hala kurtulamadı. Bu hesabı vermesi gerekenler şimdi hala onun hesabını soruyorlar. Başta Bahçeli. Çünkü o kararın altında imzası var'' diye konuştu.
Erdoğan, bir gazetecinin, ''O zamanki ABD Başkanı Clinton Kenya'da CIA tarafından yakalanıp Türkiye'ye teslim edilen Abdullah Öcalan'ın öldürülmemesi şartıyla Amerika'nın verdiğini demeçlerinde açıkladı. Galiba iç politikaların kavgasının ötesinde bir de dışarıdan gelen baskı var. Bu bir gerçek'' değerlendirmesi üzerine, şunları söyledi:
''Demek ki Sayın Bahçeli böyle bir baskı altındaysa veya böyle bir söz verdiyseler çıksın bunu açıklasın. Onu da açıklayamıyor. Ama Tayyip Erdoğan böyle bir söz verir miydi, vermez miydi, onu da bizim şuana kadar Amerika ile olan bütün görüşmelerimizde ne varsa, ben bütün görüşmeleri aynen halkıma hep yansıtmışımdır. Ama böyle bir olayda Türkiye'nin beklentileri vardı, bütün şehit ailelerini beklentileri vardı. Şehit ailelerinin beklentileri bu kadar ucuza satılmamalıydı. İşte o günün o kararı bugüne böyle yansımış vaziyette.''
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin terör belası ile hala çatışma halinde olduğunu, bu sürecin hala devam ettiğini ifade etti.
''Sayın Bahçeli, meydanlardan bu açıklamanıza karşı 'Uzun süredir tek başına iktidar. Neden idamla ilgili yasayı o anlamda değiştirmedi?' karşılığını verdi'' değerlendirmesi üzerine Erdoğan, idamın Avrupa Birliği ile müzakere süreci içerisinde 2003'te kaldırıldığını belirtti. Erdoğan, ''İdam cezası onunla alakalı bir olay değil. Onun idam ile ilgili cezası kesinleşmişti. Kesinleştiği halde o sümenaltı edildi. Ondan sonraki süreç Avrupa Birliği'ne yönelik olarak yine buna yönelik bir şey varsa, orada idam cezası verilmemesi. Onun yerine getirilen nedir? Ağırlaştırılmış müebbet hapistir'' dedi.
''Öcalan'dan sonra mı kaldırılması gerekirdi idam cezası'' sorusuna Erdoğan, ''Öyle oldu. 2003'tür. Kaldırılması 2003'tür. Karar 2000. Karar verilmiş, idamı tamam, ondan sonra Başbakanın sümenaltı ettiği bir süreçtir. Böyle bir süreci yaşattılar. Halbuki o zaman infaz edilmiş olsaydı biz bugünlere gelmeyecektik. O 2003'ten önce gündemden düşmüş olacaktı'' diye konuştu.
Avrupa Birliği söz konusu olmadan idam cezası kaldırılmasına yönelik bir soruyu yanıtlarken de Erdoğan, olayın Türkiye üzerinden düşünülmemesi gerektiğini, dünyada idam cezasını hala uygulayan ülkelerin olduğunu söyledi. Erdoğan, şöyle devam etti:
''Acaba onlar niçin uyguluyor? Avrupa Birliği neden bunu kaldırma yoluna gitti? Burada bunun haklı olan yönleri var, haksız olan yönleri var. Bu tartışılır bir konu. Türkiye için de tartışılır. Ama Türkiye bir Avrupa Birliği sürecine girdiği için böyle bir adım atmak zorunda kaldı. Geçmişe baktığınız zaman, mesela ben olayı şöyle değerlendiririm, idam ile ilgili bir konuda bu konunun affı yetkisi öldürülenin ailesine aittir diye düşünürüm. Kalkıp devlet böyle bir affı getiremez, getirmemeli.
Ağırlaştırılmış müebbet hapis ile ilgili ne diyor Sayın Bahçeli, 'Siz geleceğe yönelik bir söz mü verdiniz?', 'Ben söz vermedim' dediğim halde adam bunu hala işliyor.''

-''SERMAYE ÜRKEKTİR. GÜVEN OLMAYAN YERE GİRMEZ''-

Bir gazetecinin, ''Sayın Bahçeli'nin veya Sayın Kılıçdaroğlu'nun seçim platformundaki söylemleri, 'idam' gibi, sadece ortamı gerginleştirir. Seçim sonrasında Türkiye'nin gündeminde olmayacak. Sizi kızdırmak için mesela 'Recep Bey' diye başlıyor, 'asabını bozuyor' diyor'' sözü üzerine Erdoğan, ''Recep Bey, benim asabımı bozmaz. Ama 'dişini söker' dediği zaman bozar'' karşılığını verdi.
Erdoğan, ''Demokratik açılım seçim sonrasında hangi perspektifte devam edecek?'' sorusunu yanıtlarken, milli birlik ve kardeşlik projesinin aynen devam ettiğini belirtti. Güneydoğuda ve doğuda halkın bütün taleplerini aldıklarını ifade eden Başbakan Erdoğan, ''Bu taleplerin içerisinde bizden istenen öncelikli talep olağanüstü halin kaldırılmasıydı ve biz kaldırdık. Çekiç gücün bölgeyi terk etmesiydi, bunu sağladık. Ana dilde kursların açılmasıydı, anadilde eğitim değildi, kursların açılmasıydı, kursları açtık'' dedi.
Kürtçe yayının televizyonda başladığını da anımsatan Erdoğan, seçim afişlerinde Kürtçe propagandasını yapan bağımsız adaylar olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Biz bu kadar rahat hareket ettik. İşin en önemli boyutu, Kürt sorununa yönelik olarak hedeflediğimiz ret politikalarıydı, inkar politikalarıydı, asimilasyon politikalarını ortadan kaldırmaktı. Ret politikalarını hallettik, inkarı hallettik. Asimilasyonu da neredeyse tamamına yönelik halletmiş vaziyetteyiz. Şu yeni anayasa ile birlikte tamamıyla hallolacak duruma geliyor. Böyle kararlılık içerisinde olan bir parti, sosyo-ekonomik noktada Güneydoğu, Doğu illeri Cumhuriyet tarihinde görmediği yatırımları görüyor. Eğitimde, adalette, sağlıkta, tarımda, ulaşımda hiçbir dönemde görmediği yatırımları görüyor. Bir eksiğimiz var, terör belası o bölgede olmamış olsa, bugün yatırımcılarımız o bölgeye gider, yatırım yaparlar. Bu da ciddi manada istihdam doğuracaktır. Ama sermaye ürkektir. Güven olmayan yere girmez. Bundan dolayı da oraya giremiyor. İnanıyorum ki bu süreçte biz bunu olgunlaştıracağız. Ama bu seçim neticesinde ne gelir, onu bilemem. seçimden sonra doğacak tabloya göre bu tür adımları atabiliriz.''

-''BÖLGEDE YEREL YÖNETİMLER OLARAK NE HİZMET VERDİLER?''-

AK Parti Genel Başkanı Başbakan Erdoğan, Ahmet Türk'ün 'Eğer yeni Anayasa'da veya yeni dönemde bizim özerkliğimiz verilmezse, biz kendi özerkliğimizi kendimiz ilan ederiz' sözlerinin ne anlama geldiğini soran gazeteciyi yanıtlarken, şunları söyledi:
''Bence ne anlama geldiği değil, onlar bununla neyi ifade etmek istiyor. Özerk olmayan yok ki. Türkiye'de azınlıklar asli unsurlar. Kürt kardeşlerim neyin özerkliğini istiyor? Özerk olmayan neyi var? Milletvekili mi olamıyor, üst düzey yönetici mi olamayor? Nerede eksiklik var? Vali de genel müdür de oluyor. Cumhurbaşkanı da oldu. Bütün bunlara rahatlıkla gelebiliyor. Neyin özerkliği isteniyor? Sadece benim şu anda milletvekili arkadaşlarımın arasında 60'ı aşkın Kürt milletvekili vardı. Kabinemde de 4 Kürt bakanım var. Ama onlar bu işin sadece istismar siyasetini yapıyorlar. Onun için bu özerklik şeyleri ile benim Kürt kardeşlerimin belli bir bölümü üzerinden nemalanmak istiyorlar.
Ahmet Türk de biliyorsunuz, feodal yapının bir temsilcisidir. O da bir ağadır. Önce çözebiliyorsa bunu çözmesi lazım. Bıraksın o ağalığı da bir tevazu içerisinde önce 'Ben Kürt kardeşlerime nasıl hizmetkar olurum' bunun gayreti içerisine girsin. Acaba bugüne kadar bu kişiler, benim Kürt kardeşlerime ne hizmet vermiştir? Bu kadar belediye var ellerinde, bölgede yerel yönetimler olarak ne hizmet verdiler. Bir bölgeyi dolaşsanız, rezaleti göreceksiniz. Hakkari'yi beraber dolaştık, o gün o hali gördünüz, Van'ın o halini de gördünüz. Allah aşkına bu modern bir ülkenin iline yakışıyor mu? Ondan sonra özerklik diyorlar. Ne gerekiyorsa bunların hepsi yapılıyor. Bunun hepsi istismar.''
''Asimilasyonun son izlerini silmek üzere olduğunuzu söylediniz. Bu acaba coğrafi isimlerin de iadesi anlamına mı geliyor?'' sorusuna Erdoğan, ''Bu isimler noktasında oturulur, konuşulur. Bunda da halkın ciddi talebi yok. Talep bunlardan kaynaklanıyor. Bunlar işi kilitleyen hususlar değil. Bunlar sadece kimlik siyasetini işlemek suretiyle buradan da oraya sıçrıyor, 'Sokağın adı öyle değildi de böyleydi' Bu neyi değiştirecek? Bu ne getirecek? Ahmet olsa ne yazar, Diyarbakır olsa ne yazar?'' karşılığını verdi.
Erdoğan, bir gazetecinin ''Eğer levhayı İngilizce yazarsanız suç değil, Kürtçe yazarsınız problem oluyor. Bunlar var'' değerlendirmesi üzerine, ''Biliyorsun onun hukuki şeyi evrensel diller noktası var. Diyelim ki uluslararasında 6 tane dil var. Bunun dışında ülkede Türkçe resmi dil olarak yer alınca buradan kaynaklanıyor. Bu isimler İçişleri Bakanlığı tarafından değerlendirilmesi halinde böyle bir sorun zaten ortaya gelmez'' dedi.
Bir gazetecinin ''seçim ortamında söylemlerin sert olduğunu'' belirtmesi üzerine Erdoğan, ''Söylemden çok çok fiili uygulamalar var. Partimin 150'yi aşkın seçim bürosuna, araçlarına molotof ile saldırıldı. Bunları BDP yapıyor, yaptırıyor. Buradan oy devşirmeye çalışıyor. Hakkari'de kepenkler kapattırılıyor, öbür tarafta ezan Kürtçe okutuluyor. Biz yeniden 1932'ye mi döneceğiz Allah aşkına. Ben gümbür gümbür ifade kullanırım ama ben kalkıp ta kelimeleri seçerim. Kelimelerimde hakaret, küfür olmaz. Ama onlar her şeyi yapıyor, insanı üzen bu'' diye konuştu.

-''BUNLARINKİ İBADET DEĞİL''-

Başbakan Erdoğan, Kürtçe ezan konusunda BDP'nin geri adım attığı değerlendirmesine, şu yanıtı verdi:
''Geri adım atmak başka bir şey. Bu tepkileri görünce, tepkilerin kendilerine faturasını gördüler bunun üzerine... Bunu uyguladılar. Bir defa cuma namazını kılmaları bir ayrımcılıktır, bölücülüktür. Çünkü cuma bir bütünlüktür, birleştirmedir. Bunların derdi, 'devletin imamının arkasında namaz kılmayız' filan. Arkasında namaz kıldığınız kim? Belediyenin görevlisi. Bunlarınki ibadet değil, sadece bölme, birliğimizi, beraberliğimizi dağıtmaya yönelik adımlar. Daha da ileri gidip 'Gerekirse biz camileri ele geçireceğiz' ifadesini kullanıyor bağımsız adaylardan bir tanesi. Sen nereyi ele geçiriyorsun? Bu ifadenin karşısında nasıl yumuşak ifade kullanacağız, sorumluluk makamındayız.''

-''CEP TELEFONU İLE SANDIK BAŞINA GİDİLEMEYECEK''-

Erdoğan, seçimde hür iradenin kullanılmasına ilişkin şunları söyledi:
''Yasal düzenleme yaptık. Eskiden güvenlik 100 metre mesafede duruyordu sandığa, şimdi bu 15 metreye gelecek. Sandık başkan veya üyeleri kalkıp da herhangi bir sıkıntı anında bu güvenlik elemanına haber verirse sandık bölgesinin içine girebilir. Orada oylamayı takip eder. İkincisi, her siyasi partinin sandık kurulu üyelerinin o gün sandık başında görevlerini harfiyen yapmaları. Üçüncü adım, bizim aldığımız haberler bunlar, bütün tehditlerde şu var, diyorlar ki 'cep telefonu ile kullandığın oyu çekeceksin, bize göstereceksin' Buna yönelik olarak da cep telefonu ile sandık başına gidilemeyecek. Aksamalar ne kadar az olursa başarı oranı da demokratik olarak o kadar iyi olacaktır.''

TSK'DA DÜZENLEME

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, darbeye dayanak oluşturulduğu iddia edilen Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) İç Hizmet Kanunu 35. maddesinde darbe yetkisinin tanımlanmadığını belirterek, TSK İç Hizmet Kanunu'nda yeni bir düzenlemenin muhakkak olacağını, seçimden sonra konunun taraflarla görüşüleceğini söyledi. Erdoğan, TSK'nın ülkeyi dış saldırılara karşı korumakla görevli olduğunu vurgulayarak, Silahlı Kuvvetlerin kendisini buna modlaması gerektiğini belirtti.
ATV'de yayınlanan Gündem Özel programına katılarak, gazetecilerin sorularını yanıtlayan Başbakan Erdoğan, 2009 yerel seçimlerinde Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde sandık görevlilerinin belli bir saatten sonra oy kullanmaya gelmeyenler adına oy kullandığı iddialarının anımsatılması üzerine, sandık güvenliğinin bu seçimlerde en üst noktada olacağını, ''sandık başı terörünün'' önüne geçileceğini ifade etti.
Erdoğan, ''Bu defa aynı başarıyı sağlayacaklarına ihtimal vermiyorum, biz teşkilatımızı çok çok iyi organize ettik. Psikolojik olarak iyi hazırladık. Emniyet ve jandarmanın da alacağı tedbir çok önemli, diğer siyasi partilerde sandıklara hakim olurlarsa, inanıyorum ki onların bu şekildeki oy kullanma şansı en aza iner'' diye konuştu.
Seçim sürecini halk oylaması ile karşılaştırmasının istenmesi üzerine Erdoğan, mitinglere katılımın, heyecanın halk oylamasına göre çok daha iyi olduğunu söyledi.
Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde halk oylamasında sandıkların üzerine çarpı işareti konulduğunu, halk oylamasının boykot edildiğini anımsatan Erdoğan, ''Şimdi 'demokrasi ve özgürlük için filanca' diyorlar. Bu nasıl özgürlük, demokrasi. Daha dün sandıkların üzerine çarpı işareti koyacaksın, şimdi geleceksin bir taraftan kepenk indirteceksin, molotoflarla saldıracaksın... Sonra demokrasi ve özgürlük diyeceksin. Özerklik... Bunların özerklik anlayışı bu'' dedi.

-''BİZİM SİYASETİMİZ BİR HİZMET SİYASETİDİR''-

Başbakan Erdoğan, ''Siyaset mesleğini neden yapıyorsunuz'' sorusuna da ''Bizim siyasetimiz bir hizmet siyasetidir. Yüklendiğimiz bir misyon var. Bu misyonu öyle bir hale getirdik ki olgunluk çağına, ustalık zamanına geldik. Yeni kuşaklara aktaracağız. Bu ülkeyi birileri yönetecek. Bu ülkeyi millete, ülkeye sevdası olan bir ekibin bu işi alıp, götürmesi lazım. Bu ülke muhasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkar. İlla petrol kuyularının olmasına gerek yok. Bunu 8.5 yıl içinde gösterdik. Her alanda bire üç, dört, beş kattık'' yanıtını verdi.
İktidarları döneminde Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesinin neden değiştirmediklerinin sorulması üzerine, Erdoğan şunları kaydetti:
''Merdivenleri teker teker çıkmak gerekiyor. Biz 26 maddelik paketi milletin önüne nasıl bir sıkıntıyla ne tür bir mücadeleyle getirdik. CHP, MHP, BDP karşımıza dikildi. BDP 'biz en çok kapatılan partiyiz, bunun önüne geçilmesi gerek' diyen parti. O oylamaya, o maddeye, diğerlerine gelmediği gibi ona da gelmedi. Meydanlarda bu işin mücadelesini verdik, 30'a yakın köşe yazarı bize saldırdı. Şu anda bütün hazırlıklarımızı yaptık, illa bunu meydanlarda bağırmamıza gerek yok. Yargı üzerine düşen görevi kibar bir şekilde yapıyor, ifadelerini alıyor. Bundan sonraki sürecin kararını o verecek, ama bir şey ortaya çıkıyor, kim ne yaparsa yapsın yanına kar kalmıyormuş. 26 maddelik anayasayla bir ülkede değişim, dönüşüm oldu. Demokrasi noktasında yükselen bir demokrasinin olduğu inancı halkımızda yerleşmeye başladı. Şimdi ileri demokrasi, temel hak ve özgürlüklerimiz diyoruz, kadınlarımızın, sendikal haklar noktasında, siyasi partiler kanunu, seçim yasasını konuşalım diyoruz. Buna gelip gelmeyeceklerini bilemiyorum. TSK İç Hizmet Kanunu noktasında yeni bir düzenleme muhakkak olacaktır, ama bu şimdi mi olacak, nasıl olacak derseniz... Seçimden sonra bunu tekrar oturacağız, TSK ile Genelkurmayımızla görüşeceğiz.''
Erdoğan, darbe için insan unsuru ve uygun ortamın olup olmadığının tartışmalı bir konu olduğunu, TSK İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesindeki ifadede darbe yetkisinin tanımlanmadığını belirterek, ''Sivil iradeyi yok farz ediyorsunuz. Bırakın bu işin mücadelesini sivil irade versin. Silahlı Kuvvetlerimiz kendini şunu modlamalı; 'biz dış saldırılara karşı, bu ülkenin dış güvenliğini korumakla görevliyiz' buna modlamalı kendini. İçeride de polisin bu işi sivil iradeyle beraber yürütmesi lazım. Bu iş birbirine karıştığı anda, o zaman bu ülke... Olağanüstü halde de valilik otoritesini kullanır'' dedi.
Bazı köşe yazarlarına karşı gösterdiği tepkinin eleştirildiğinin anımsatılması ve ''bazı yazıları, değerlendirmeleri görmezden gelseniz daha iyi olmaz mı'' denmesi üzerine Erdoğan, ''haddi tecavüz'' olan yazıları arkadaşlarının kendisine özetlediğini, kendisinin yazılanları okumadığını söyledi.
''Son yazılanları nasıl görmezden geleyim'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
''Bu kadar hizmetler vereceksiniz, bu hizmetleri kalkıp da Dersim'deki harekat esnasında yapılar yollarla ilişkili hale getirirse o yollar, yoldan başka... Bir köşe yazarı, bu ülkenin başbakanına, bu ülkenin hükümetine Dersim'deki patika harekat yollarını, samimi niyetlerle vatandaşına hizmeti götürene bunları söylerse, bu bölgeyi tahriktir. Vatandaşım 'acaba siz, bunları yine asker, polis için mi yapıyorsunuz' diyor. Soru işaretini, fitneyi, fesadı bunlar koyuyor, utanmadan, sıkılmadan 'ben sözlerimin arkasındayım' diyor. Biz bu yolları bunun için mi yapıyoruz, barajları güvenlik saikiyle yapıyormuşuz, lafa bak.''

FRANSA'DAKİ PKK TUTUKLAMALARI

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Fransa'da terör örgütü PKK üyelerine yönelik tutuklamalara ''pek güvenemediğini'' belirterek, tutuklananların serbest bırakılmamaları temennisinde bulundu.
ATV'de yayınlanan ''Gündem Özel'' programına katılarak, gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, Fransa'da terör örgütü PKK üyelerine yönelik tutuklamalara ilişkin soruya, ''Batı'da olanlara pek güvenemiyorum. Özdemir Sabancı ile ilgili kaç türlü karar alındı. Yakalandı, bırakıldı, şimdi kayıp. 3 ay önce de Fransa'da birçok tutuklamalar oldu. Sayın Bush döneminde, G-20 toplantısında Sarkozy 'Sana 2 ay içinde sürprizim var. Terör örgütünden bazılarını size teslim edeceğiz' dedi. 1 seneyi geçti, hala teslim edecek! Sorduğumda 'Yargı' diyor. Tutuklama kararı verilmiş! Bir üste çıktığında ne olacağı belli olmaz. Temenni ederim ki serbest bırakılmaz. Umarım teslim ederler'' yanıtını verdi.
Erdoğan, bir başka soru üzerine, ABD'den Türkiye'ye Libya'yı bombalama konusunda bir talep gelmediğini, ABD'nin böyle bir şeyi talep edemeyeceğini belirtti. Bunun NATO içinde müzakere edilecek bir konu olduğunu ifade eden Erdoğan, NATO görevlendirmesi kapsamında da Türkiye'nin böyle bir görevi bulunmadığını vurguladı.

SURİYE BİZİM İÇ MESELEMİZ GİBİ

Suriye ile ilgili soruyu yanıtlarken de Erdoğan şunları söyledi:
''Suriye olayı Libya gibi değil. Suriye bizim adeta iç meselemiz gibi. 800-900 km sınırımız var. Can havliyle kaçarak Türkiye'ye sığınmak isteyenler için kapılarımızı kapatamayız, ama bu nereye kadar devam edecek? O da ayrı mesele. Aldığımız duyum 2 bin 500 civarında olacağı. 4-5 gün önce Sayın Beşar Esat ile konuştum, bu durumları çok açık net anlattım. Buna rağmen onlar bu işi çok hafife alıyorlar. Maalesef bize farklı şeyler söylüyor. Biz insani noktada... Ne yazık ki insani davranmıyorlar. Şu anda vahşetin... Düşünün öldürdükleri kadınların kafasında öyle çirkin görüntü veriyorlar ki bu görüntüler yenilir yutulur değil. İster istemez BM Güvenlik Konseyi'ni devreye sokuyor. Orada da şu anda hazırlıklar var. Türkiye olarak bunlar karşısında kalkıp da hala Suriye diyemeyiz. Orada da hala bizim akrabalarımız var.''
Başbakan Erdoğan, bakanlıklarla ilgili yeni düzenlemeye neden gerek duyulduğu konusundaki soruya, bunun, müsteşarların bürokrat havasından sıyrılamamaları nedeniyle bakanların halk ve milletvekilleri karşısında zor durumda kalmalarından kaynaklandığını ifade etti.

367'NİN ÜZERİNDE GİRMEYİ ARZU EDİYORUZ

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 367'nin üzerinde milletvekili ile parlamentoya girmek istediklerini belirterek, ''Bunu bir kolektif aklı terk etmek için değil yine kolektif aklı oluşturmak ama birçok spekülasyonlardan uzak bir halde süratle neticeyi alma arzusuyla söylüyorum'' dedi.
ATV'de yayınlanan ''Gündem Özel'' programına katılarak, gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, bedelli askerlikle ilgili bir soru üzerine, şehit ailelerinin bu noktada rızasının alınması gerektiğini söyledi.
Genelkurmay Başkanlığı ve Milli Savunma Bakanlığının bu konuda bir çalışma yürüttüğünü belirten Erdoğan, ''Belki yaş gruplarında bazı tasniflere gitmek suretiyle belki yüksek yaş gruplarından başlamak üzere bedelli askerlik noktasındaki durumun gündeme gelebileceğini'' bildirdi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun askerlikle ilgili vaatlerini eleştiren ve şehit ailelerinin bu konudaki hassasiyetini vurgulayan Erdoğan, ''Gerekirse bu konuda referanduma bile gideriz. O kadar bu konu önemli'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, İstanbul Taksim Meydanı'na yönelik projesinin sorulması üzerine, Taksim Kışlasının 19. Yüzyıla ait olduğunu, aynı zamanda taksim stadı olarak da kullanıldığını, ancak Lütfi Kırdar'ın belediye başkanlığı döneminde yıkıldığını ifade etti. Bir vesileyle burasının rölevelerini bulduklarını bildiren Erdoğan, bunun ardından Taksim Kışlasının aynısını yapmayı planladıklarını belirtti. Erdoğan, burasının alışveriş merkezi, rezidans işlevi göreceğini, altını da otopark yapmayı düşündüklerini, Taksim Meydanı'nın artık trafiğin tamamen alta alındığı bir alan haline geleceğini söyledi.
''AKM noktasında bizi ne yazık ki bazıları hep yanlış anlatmanın gayreti içine girdiler. Biz bu AKM'yi sağlıklı bulmuyoruz'' diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Benim bir Başbakan, bir İstanbullu olarak en büyük arzum şudur, AKM binası yıkılsın, yanındaki boşluk, arkadaki boşluk olmak üzere, tam manasıyla bizim hakikaten çok güçlü bir kültür merkezini orada çok kısa zamanda inşa ederiz. Otopark itibariyle de zaten şu anda orası zerre kadar ihtiyaca cevap vermiyor. Ama şimdi otoparkıyla her şeyiyle salonlarıyla orası bir İstanbul opera binası olabilir. Fakat bunun malum sanatçıyız diye kendini tanıtanların hepsi karşısına dikiliyorlar, aynen Muhsin Ertuğrul'da yaptıkları gibi. Ne oldu? Biz Muhsin Ertuğrul'u yaptık, pırıl pırıl, daha büyük. Daha uygun halde hizmete açtık.''
Erdoğan, ''Taksim meydanı şu andaki mimari çizimleri gördüğüm zaman bana başka bir heyecan veriyor. Hele hele Atatürk Kültür Merkezini de biz bu vesileyle çözersek, meydan düzenlemesiyle beraber de gerçekten artık İstanbul'un Batı'da olduğu gibi güzel bir meydanı olduğunu gireceğiz. Mimarisi Taksim Kışlasının hakikaten muhteşem, çok güzel bir mimarisi var'' dedi.
İnönü Stadına ilişkin bir soru üzerine Başbakan Erdoğan, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın konuya sıcak bakmadığını ve haklı yönleri olduğunu ifade etti. Dolmabahçe Sarayı'na yönelik baskıların sıkıntılı olduğunu belirten Erdoğan, ''Yıldırım Bey'e (Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören) şunu söyledim, daha önce getirdiğinizi eğer düşünüyorsanız ben ona sıcak bakmam ama yeni proje hazırladıysanız seçim sonrasında getirin ona bakalım dedim'' diye konuştu.
Kanal İstanbul Projesinde Karadeniz ve Marmara arasındaki yükseklik farkına ilişkin soru üzerine Erdoğan, Karadeniz ve Marmara arasındaki yükseklik farkının 30 santimetre olduğunu söyledi. Erdoğan, ''Kanalın kenarında yapılanmaya gelince, o yapılanma tamamiyle kanalı baskı altına almayacak şekilde 100-150 metre gibi bir mesafede olacak yapılanmadır. Bu yapılanmayla yine biz bütün o deprem tehdidi altındaki konutları buralara aktarabilme... 1 milyon, 1 milyon 2 şehir ayrı bir de burada meydana gelecek olanlar ayrı. Burada sadece konutlar olmayacak, alışveriş merkezleri, kordon boyu, bu tür şeyler olacak. Bunlarla beraber İstanbullu 'ben aradığım yeri buldum' diyecek'' diye konuştu. Erdoğan, Avcılar, Güngören, Bağcılar gibi deprem tehdidi altındaki konut sahiplerine buradan yerler göstererek, takas yoluna gidileceğini belirtti.

-YENİ ANAYASA-

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan, yeni anayasaya ilişkin soru üzerine, anayasa kitapçığını göstererek, eklerden kurtulunması gerektiğini, böylelikle anayasa kitapçığının ciddi manada küçüleceğini söyledi. Erdoğan, bu konuda önce parlamento içinde bir uzlaşma komisyonu kurmayı planladıklarını, ayrıca bu konuda sözü olan tüm kesimlerin yeni anayasanın hazırlanmasında katkı sağlayabileceğini bildirdi.
Muhalefet partilerini, geçen yıl 12 Eylül'de halk oylamasıyla yapılan anayasa değişikliğinin çalışmalarında uzlaşmaya yanaşmamakla eleştiren Erdoğan, şunları kaydetti:
''Biz istiyoruz ki millet bu konuda ne diyor? İstiyoruz ki sivil, katılımcı, ülkemin her bölgesinden işte bu benim anayasam diyebileceği, dili anlaşılabilir olan bir anayasa... Şimdi mevcudun dilini anlamakta ben çok çile çekiyorum. Bunun için tercüman lazım. Kalkıp da her vatandaş anayasayı anlamak için bir tercümana müracaat etmesin. Öyle bir şey hazırlansın ki okuduğu zaman bunu anlasın, 'yaptığım nereye oturur' bunu da görsün. Tabii ki bu yasaların da yönlendiricisi olacak. Ona göre de uyum yasaları vesaire belki onlar da gözden geçirilecek. Yeniden o konuda bazı adımlar atılacak ve konuyla ilgili olarak biz şu anda birinci derecede uzlaşmayı arıyoruz, Ondan sonra katılımı arıyoruz ve diyoruz ki katılımcı, hakikaten yüksek düzeyli bir çalışmayı gerçekleştirelim. Anayasa hukukçularını son safhada işin teknik boyutunda devreye sokalım.''
''Kılıçdaroğlu'nun anayasa ile ilgili bazı açıklamaları hatırlatılarak bunun seçimden sonra uzlaşma aranırken ortak payda bulma konusunu kolaylaştıracağı'' yönündeki yorum üzerine, Erdoğan şunları söyledi:
''Ortak paydada buluştuğumuz konular zaten tartışmayı gerektirmez. Madem siz de bunu söylüyorsunuz, biz de aynı şeyi söylüyoruz... Mesela diyor ki 'YÖK'. Bir taraftan 'YÖK'ü kaldıracağım' diyor, öbür taraftan 'Bedelliden aldığımı YÖK'e aktaracağım' diyor, öbür taraftan 'Zaten Başbakan bu işlerden anlamaz, bu bir anayasa meselesidir' diyor. YÖK'ü kaldırmak anlayışı, bu güce sahipsen bunu kaldırırsın ama 'bedelliyi ona aktaracağım' niye diyorsun? Demek o zaman sen YÖK'ün kalacağına inanıyorsun. Böyle bir anayasa değişikliğini de yapamayacağına inanıyorsun. Şimdi burada böyle bir şeyi düşünüyorsan, kiminle yapacaksın bunu? Biz diyoruz ki 'YÖK'ün kaldırılmasına gerek yok ama köklü bir reforma ihtiyacı var' ve bunun da çalışmasını şu anda yapıyoruz. Birçok YÖK ile ilgili sıkıntılar inşallah bu çalışmayla büyük ölçüde aşılacağı gibi üniversitelerimize ciddi bir rahatlık gelecek ve artık boşta kalan öğrenci de olmayacak diyebilirim.''
''Evrensel demokrasinin tarifi şudur, farklı siyasi partiler, birbirlerini ayıran değil, birbirlerini birleştiren noktaları, aynı şekilde milleti ayrıştıran değil, birleştiren noktaları ön plana çıkarırlar. CHP Genel Başkanının seçim sırasındaki söylemleri. Yanlış, doğru olabilir ama onun doğru söylemlerini bulabildiğiniz zaman, sizin millete sunduğunuz istikrar, kalkınma, büyüme devam edecektir...'' şeklindeki yoruma ise Başbakan Erdoğan, ''İyi de o dişleri ne yapacağız'' karşılığını verdi.
Erdoğan, ''CHP ve MHP'nin Sivas'ın doğusuna geçmesinden mutlu olduğunu'' söylediğini hatırlatarak, ''O yöre ile tekrar temas kurmaları, o yöre haklarını tanımaları yeni dönemde Türkiye'nin bütününe yönelik başta anayasa olmak üzere sorunların çözümünde katkılarını kolaylaştırır mı konsensüsü rahatlatır mı?'' diye soran gazeteciye şu yanıtı verdi:
''Bütün siyasi partiler ama tabela olarak değil, olayların içine girecek, halkın içine girecek, orada partililer olarak birbirleriyle münasebetlerini, batıda nasıl yapıyorlarsa oralarda da yaptıklar anda inanıyorum ki bu gergin hava orada yumuşamaya kendini bırakacaktır ve diğer STK'lar da güç bulacaktır. Oradaki STK'ları kendi başına bırakırsak onlara da gerçekten haksızlık etmiş oluruz. Ama siyasi partilerle beraber bunu yaparsak o zaman parlamento onlara orada ayrı bir güç katacaktır, onlar da parlamentoya ayrı bir güç katacaktır. Bunu sadece milletvekilleriyle yürütmek başka, teşkilatlarla yürütmek başka bir şey. Sadece seçimden seçime tabelayı devreye sokmak değil, sürekli orada olmak önemli.''
Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:
''Pazar günü bütün hedefimiz, arzumuz, barış içinde, birlik, beraberlik içerisinde, gerçekten saygın bir anlayışla kim kazanırsa kazansın önemli olan ülkemizin, insanımızın kazanması. Bunu öne çıkarmak suretiyle tehdidi her şeyi bir kenara koymak suretiyle milli idarenin tecellisini sağlamaya yönelik adımların atılmasıdır. Yeni bir anayasa, ileri demokrasi için, temel hal ve özgürlükler için ben Pazar gününün bir değişim dönüşüm noktası olmasını temenni ediyorum. Halkımdan inşallah 367'nin üzerinde biz parlamentoya AK Parti olarak girmeyi arzu ediyoruz ve bunu bir kolektif aklı terk etmek için değil yine kolektif aklı oluşturmak, ama birçok spekülasyonlardan uzak bir halde süratle neticeyi alma arzusuyla söylüyorum.''

AA
SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara