Sümeyye Gannuşi* / TIMETURK
Riyad, bölgesel etkisine en ağır stratejik darbenin Tahran ya da Bağdat’taki Tahran ajanlarından değil de en yakın Arap dostu Kahire’den geleceğinin çok az farkındaydı. Mübarek’in devrilmesi sadece güçlü bir müttefikin kaybı değil aynı zamanda eski güç dengesinin yıkılışı anlamına geliyordu. Artık bölge Riyad-Kahire ile Tahran-Şam ekseninde bölünemeyecek. Devrimler her iki kampı da vurdu; “ılımlı” Mısır ve Tunus’un yanında “katı” Şam ve Trablus’u da. Artık Suudi rejimi için asli sıkıntı, Suriye, İran ya da Hizbullah etkisi değil devrimlerin sirayeti.
Suudiler, Halife’lerin Sünni idaresine karşı ayaklanmayı bastırmak için küçük Bahreyn krallığına birliklerini gönderdi. Yemen devrimi patlak verdiğinde, Ali Abdullah Salih’in saltanatını güçlendirip desteklemek için harekete geçtiler. Aşiret desteklerini satın alması için milyonlarca dolar akıttılar ve ordusuna, istihbarat, teçhizat ve lojistik destek sağladılar. Her ne kadar Riyad’ın idarecileri 2009’da güney sınırında Huthilerle kirli bir çatışmaya çektiği için Salih’ten haz etmeseler de, onun yanında durdular. Fakat devrim devam ettikçe, ekseri aşiretlerin desteğini sağladıkça ve ordudan ayrılmalar baş gösterdikçe, Suudi rejimi, Sana’daki adamından vazgeçmekten başka şansı kalmadı. Ancak bu halk baskısı olarak değil Körfez İşbirliği Konseyi önerisi çatısı altındaki yumuşak bir güç devri şeklinde olmalıydı. Başkanlık sarayına Cuma günkü saldırının ardından Salih’in zorunlu ayrılmasıyla, Riyad bir kez daha caddedeki inisiyatifi gasp ederek Yemen’deki asli erk sahibi olmaya çalışıyor.
Her ne kadar yıllardır Suriye’yi Tahran’dan soyutlamak için uğraşmış olsa da Riyad, eski düşmanının göstericilerin darbeleriyle çökmesini görmeye pek hevesli değil. Bu yüzden Esad rejimini korumaya çalışıyor. Kral Abdullah, Başkan Esad’ı arayarak “istikrarı ve güvenliğini tehdit eden komplolara karşı Suriye’ye desteğini” bildirdi.
Suudi Arabistan, var olan devrimleri çevrelemek ve potansiyel olanları da bastırmak için hiçbir masraftan kaçınmıyor. Devrim-sonrası Mısır’dan korkusu için, generalleri memnun etmek için 4 milyar dolar yardım etti. Bahreyn ve Umman’a 20 milyar dolar döküldü. Ürdün’e de 400 milyon dolar gönderildi.
Riyad için, Arap devrimleri monarşilerin tebaaları için tehlikeli bir örnek teşkil etti. Bu nedenle de ne pahasına olursa olsun önlenmeli. Suudi Arabistan, Ürdün ve Fas’ı Körfez İşbirliği Konseyi’ne bu zeminde davet etti. Konsey adını artık Arap Despot Monarşileri Kulübü olarak değiştirmeli. Güçlü güvenlik mekanizmasıyla tanınan Ürdün, Levanten Suriye’den gelecek devrimci etkiye karşı faydalı bir tampon olabilir. Üyelik daveti birçoklarını afallatan ve Arap yarıküresinin en ucundaki Fas’ın asli değerini, Riyad’ın eski ağır sıklet müttefiki Mısır’ın kaybını telafi edebilecek 35 milyonluk nüfusu oluşturuyor.
Monarşi, Ürdün ve Fas’ın paylaştığı ortak özelliklerden biri; ekonomik ihtiyaç ise diğeri. Borç ve yozlaşmayla parçalanmış kırılgan ekonomileri, Suudi stratejicilerin gözünde bir avantaj teşkil ediyor, onları rüşvete ve güdümlenmeye daha uysal hale getiriyor.
Riyad, tedirgin şekilde reform taleplerinin artışını izliyor. Ürdün’de gösteriler, bölgenin geleneksel destek alanı güneydeki aşiretlere dahi sıçradı. İki bakanın rüşvet nedeniyle istifasının ardından İslamcılar ve solcuların geniş ittifakı kuruldu. İttifakın lideri Ahmet Obeydat’ın sözleriyle, “Tiranlık ve yozlaşma Ürdün’ün asli sorunlarıdır. Yozlaşmayla savaş, rejimin reformuyla başlar”.
Aynı siyasi hareketlenme, Kuzey Afrika’nın yegâne krallığı Fas için de geçerli. 20 Şubat gençlik hareketi, anayasal reform için haftalık gösteriler düzenliyor. İnsan hakları örgütleri, kitlesel tutuklamalar ve düzenli işkenceleri bildiriyor. Polis zulmü o kadar ki demokrasi-yanlısı eylemci Kemal el-Ameri, güney şehri Safa’daki demokrasi yürüyüşünde öldüresiye dövüldü.
Bu monarşileri tahkim etmeye çalışırken Suudi Arabistan sadece onları değil kendisini de korumaya çalışıyor. Ardı ardında cumhuriyetçileri teslim alan domino etkisinin, bir monarşiye vurmasına izin verilmemeli. Mesaj açık; devrimler, krallıkların bağışık olduğu cumhuriyetçi olguya aittir. Fakat amaç reformu da uzak tutmaktır. Anayasal monarşilerden bahsedilmemeli.
Her ne kadar Suudi rejimi, İran tehdidi ile meşgul olsa da, şu an gözü Mısır ve süren/potansiyel Arap devrimlerinde. Amerikan-yanlısı muhafazakâr krallıklara karşı Kahire’nin öncülük ettiği 1950 ve 1960’lar Arap dünyası senaryolarından daha fazla hiçbir şey Riyad’ın ödünü koparamaz. Riyad, 1955 Bağdat Paktı’nın tekrar oluşturma süreci içerisinde. Nasır ve onun devrimci subaylarına karşı hazırlanan Pakt içerisinde, Türkiye ve Pakistan’ın yanı sıra (gayri resmi olarak) Suudi Arabistan ve Ürdün ile Pehlevi’nin İran’ı ve sadık Irak yer alıyordu. Bazı oyuncular değişmiş ve ulusalcılık İslamcılık için yolu açmış olabilir, ancak bu stratejik oyunun yapısı hala aynı.
Bu nedenle en kudretli silah para. İç korkuların dış çıkarlarla örtüştüğü bir savaşta, Riyad değişime karşı soğuk savaşın öncüsü olarak eski rolüne kaldığı yerden devam ediyor.
* The Guardian ve El-Cezire English Köşe Yazarı. Tunuslu ünlü Müslüman düşünür Raşid el Gannuşi'nin kızı.
Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.