Düşen Arap diktatörleri ne yapacağız?
Tarih bizlere devrimlerin hedeflerine ulaşması için despotların en kısa sürede yargılanmalarının en iyi çözüm olmak zorunda olmadığını öğretmektedir. Böyle yapılması aksi sonuçlar bile doğurabilir. Ancak ne yazık ki Arap Baharı bu hakikate dikkat etmemektedir.
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-06-07 21:37:54
Ahmet Yılmaz / TİMETURK
Düşmesinden sonra Arap despotu ne yapacaksın? İşte bu soru dünyadaki devrimcileri şaşkınlığa düşüregelen ve Arap Baharı devrimcilerini de şaşkınlık içinde bırakan soru! Washington post Gazetesi’ne göre bu sorunun dört çözüm yolu var. Bunlardan biri, -muhtemelen ağır altın külçelerini de yanına alarak- Suudi Arabistan’a yönelen Tunus devrik lideri Zeynelabidin bin Ali’nin durumunda görüldüğü gibi sürgün yöntemidir.
Bir diğer yöntem af yöntemidir. Örneğin Yemen’de Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’e görevi bırakması halinde dokunulmazlık hakkı sunuldu. Kendisi bunu başta kabul etmesine karşın son anda kararını değiştirerek vazgeçti… Üç kere. Başka bir yöntem ise Mısır devrik lideri Hüsnü Mübarek’in halinde görüldüğü gibi hemen yargılama yöntemidir. Mübarek’in önümüzdeki Ağustos ayının üçünde yargı önüne çıkarılması planlanıyor. Son olarak da Libya lideri Muammer Kaddafi’nin durumunda gördüğümüz gibi uluslararası adalet yöntemi. Zira Kaddafi, Uluslararası Ceza Mahkemesi kararıyla tutuklanma olasılığıyla karşı karşıya.
En büyük ziyana uğrayanlar Tunuslular gibi görünüyor. Kendilerine 23 yıl boyunca zulmeden adamı hiçbir şekilde cezalandıramıyorlar. Libyalılar ise Kaddafi’nin öleceğinden ya da uluslararası yargının önüne çıkacağından emin görünüyorlar. Bu iki halkın ortasında da Mısırlılar duruyor. Onlar, generallerinin ve hakimlerinin, Mübarek’in Kızıldeniz’in kıyısındaki lüks villasında oturmasına izin vermeyeceğinden emin değil.
Gerçek hesaplar ise; özellikle de birince ve ikinci ülkelerde bunun aksinin doğru olduğunu gösteriyor. Mesela Tunuslular şu anda Bin Ali’den kurtulmuş durumdalar ve demokratik kurumlarını kurabilirler. Libyalılar ise Kaddafi’nin uluslararası adalete karşı koyması nedeniyle bir iç savaşın ortasında sıkışmış durumda.
Devrimler tarihi farklı konuşuyor
Batılı insan hakları örgütlerinin Kaddafi’nin Lahey’de yargılanması talebinde bulunmasına, Mısır yargısının Mübarek’in hesaba çekilmesini teşvik etmesine, bir sonrakinin de Suriye başkanı Beşşar Esad olması çağrısında bulunmasına karşın gerek Latin Amerika’da, gerek Doğu Avrupa’da gerek de Ortadoğu’da olsun despotlara karşı gerçekleştirilen devrimler tarihi bize başka bir şey söylemektedir. Yani diktatör ne kadar hızlı ve kararlı bir şekilde yargılanırsa devrim sonrası aşamada durumlar da o kadar kötüleşiyor.
Tarih göstermektedir ki sürgünün bazı faydaları bulunmaktadır. Seksenlerden önceki yıllar İsviçre’deki banka hesaplarına dayanarak sakince sürgün hayatına giden devrik tiranlara oldukça alışıktır. Ugandalı İdi Amin Suudi Arabistan’a giderek, Haitili Baby Doc da Fransa’ya giderek bunu yapmıştır. Bu durum düşmanları arasında hayal kırıklığına neden olmuştur. Ancak onları düşürenler hiçbir engelle karşılaşmadan yollarına devam etmiştir. Bahar yaşayan Arap ülkeleri arasında da şu anda en şanslı olarak Tunus gözüküyor.
80’li yıllarda Latin Amerika ‘hakikat ve uzlaşma’ diye bir model oluşturdu. Bu model; geçmiş suçların tahkiki, kurbanlara bedel ödenmesi ve eski liderlerin affedilmesinden oluşmaktadır. Bu model aynı zamanda istikrarın korunmasını da sağlamıştır.
Acele kararlar kargaşaya yol açıyor
Ancak zamanla bu anlaşmaların bazılarından cayılmıştır. Örneğin Arjantinliler kirli savaş generallerini düşmelerinin üzerinden onlarca yıl geçmesine karşın adalete teslim etmiştir. Aynı şey diktatör Augusto Pinochet için de geçerli olmuştur. Şu anda Suudi Arabistan’da sığınmacı olarak kalmayı tercih etmesi muhtemel Ali Abdullah Salih’in caymasının sebebi de belki budur.
Despot liderler hakkında belirlenmiş bir vakte kadar af uygulaması yerel ve hızlı yargılamalara nazaran daha iyi görünüyor. Buna delil de başkan Saddam Hüseyin’in durumudur. Öyle ki 2006 yıllarının sonlarında alelacele yargılanıp, gece yarısında insanlık dışı bir şekilde idam edilmesi Irak’taki mezhep savaşının alevlenmesine yol açmıştır. Benzer şekilde Romanya komünist diktatörü Nikolay Çavuşesku ve eşinin 1989 yılında Noel günü kurşuna dizilerek öldürülmesi komünist liderlerin yolsuzluklarından kurtulmanın senelerce gecikmesine yol açmıştır.
Ortada, Hüsnü Mübarek’in hızlı bir şekilde yargılanmasının aynı türden sonuçlar doğurabileceği yönünde endişeye yol açan bazı sebepler bulunmaktadır. Bu yaşlı askeri adamın insan haklarına aykırı suçlar işlediği ve yolsuzluklara karıştığı şüphesizdir. Ancak diğer taraftan Mısır’ın reform yoksunu yargı sistemi ve iktidardaki geçici askeri rejimi, Mübarek’i adil bir şekilde yargılayabilecek durumda değildir.
Belki Ali Mübarek idam edilir. Ancak bu cezadan kurtulması durumu bile Mısır toplumunda, birkaç hafta sonra yapılması kararlaştırılmış seçimler öncesinde bölünmeye neden olabilir.
Libya’daki tehlike daha büyük
Bununla beraber Mısır’ın karşı karşıya olduğu tehlike, Libya’da mevcut olan tehlikeden daha azdır. Nitekim orada son nefesine kadar savaşmaya motive olmuş Kaddafi’yi bulursunuz. Uluslararası Ceza mahkemesinde yargılanması ise kendisinin seçme imkanı olan bir sürgün ülkesine gitmesi yerine Lahey hapishanelerinin ortasına atılması anlamına gelecektir.
Bilindiği gibi Güvenlik Konseyi Ceza Mahkemesi’nin kararlarını askıya alma gücüne sahiptir. Albay görevinden ayrılmayı kabul ettiği takdirde bunu yapabilir. İşin aslı; hiç kimse uluslar arası Batılı askeri güçlerin müdahalesinden birkaç hafta önce; Şubat ayında davasının mahkemeye taşınmasının açık bir yanlış olduğunu itiraf etmek istemiyor.
Belki de, kendisine uluslar arası suçlamalar yöneltilmeden önce Kaddafi, Suriye devlet başkanına oranla halkından çok daha azını katletmiş olmasına karşın bugün dünyanın Suriye devlet başkanının ceza mahkemesine sevkedilmesi hususunda acele etmemesinin sebebi budur.
Esad gönüllü olarak görevini terk etmeyi kabul ettiği takdirde yönelebileceği bir mekana ve yaptıklarından dolayı yargılanmasını engelleyecek dokunulmazlık kazanacağı bir anlaşmaya ihtiyaç duymaktadır. Sözün özü; dünya daha sonradan pişmanlık duyacağı acil bir karar almamalıdır. Bu, şu anki Arap Baharı’na eşlik eden hataları önlemek için gerekli bir esneklik türüdür.
Haber Ara