Erdoğan, partisince İstasyon Meydanı'nda düzenlenen mitingde halka hitap etti.
Konuşmasına tüm Diyarbakır'a, Bağlar'a, Bismil'e, Çermik'e, Çınar'a, Çüngüş'e, Dicle'ye, Eğil'e, Ergani'ye Hani'ye, Hazro'ya, Kayapınar'a, Kocaköy'e, Kulp'a, Lice'ye, Silvan'a, Sur'a, Yenişehir'e, oralarda yaşayan herkese selam ve sevgilerini göndererek başlayan Erdoğan, Diyarbakır'ın tarih, medeniyet, ilim ve kardeşlik şehri olduğunu söyledi.
Diyarbakır'ın Çin Seddi'nden sonra tarihin en uzun surlarına sahip şehri olduğunu, kentin enbiya ve peygamber mezarlarına ev sahipliği yaptığını belirten Erdoğan, şöyle konuştu:
''Diyarbakır, 41 sahabeye, peygamberimizin mübarek yüzünü görmüş 41 ulu insana ev sahipliği yapan bir şehir. Buradan, Diyarbakır'da yatan, Sahabe-i Kiramdan, Şücaeddin Hazretlerini, Malik-i Ecder Hazretlerini, Abdurrahman Hazretlerini, Mir Seyyaf Hazretlerini, Onlar gibi 41 Sahabe-i Kiram'ı, rahmetle, minnetle yad ediyorum. Bundan tam 1372 yıl önce, bir 27 Mayıs günü, Diyarbakır'ı fethedip, İslam topraklarına dahil eden, İyaz Bin Ganem Hazretlerini, Halit Bin Velid Hazretlerini de aynı şekilde, rahmetle ve minnetle yad ediyorum. Allah, bizi onların şefaatine nail etsin diyorum. Diyarbakır öyle bir şehirdir ki, Mekke'den, Medine'den sonra, en fazla sahabe kabri bu şehirdedir. Diyarbakır öyle bir şehirdir ki, Mekke, Medine, Kudüs ve Şam'dan sonra, beşinci Harem-i Şerif, Ulu Cami bu şehirdedir. Diyarbakır huzur demektir. Diyarbakır maneviyat demektir. Diyarbakır, en çok da kardeşlik demektir.''
Başbakanlığı döneminde Diyarbakır'a 11'inci kez geldiğini, en son 2010 yılında kenti ziyaret ettiğini hatırlatan Erdoğan, şunları söyledi:
''Demokrasi için, hukukun üstünlüğü için, çetelerle mücadele için o gün sizden destek istemeye geldim. O gün sizi yine tehdit ettiler. O gün sizi yine korkuttular. Mitinge gelmenizi, bizim kucaklaşmamızı, bizim hasret gidermemizi engellemek istediler. Ama Diyarbakır, 12 Eylül'de sandığa gitti ve yüzde 95 oranında 'evet' diyerek, ileri demokrasiye, özgürlüğe, hukukun üstünlüğüne sahip çıktı. 12 Eylül'deki bu cesaretiniz, bu güçlü haykırışınız için sizlere teşekkür ediyorum. Fakat bu BDP veya BDP'nin desteklediği bağımsızlar. Bir taraftan demokrasi diyorlar bir taraftan özgürlük diyorlar hatırlayın, 12 Eylül'de sandık resmi, sandığın üzerine de çarpı işaretini koymuşlardı. Ve sizin demokratik hakkınızı engellemişlerdi. Tehditle, korkutarak. Sizin demokrasi anlayışınız bu mu? Ey BDP sizin özgürlük anlayışınız bu mu? Biz böyle bir anlayışa 'evet' demiyoruz. Biz milli iradeye pranga istemiyoruz. Biz özgürlüklere pranga istemiyoruz. Bırakın vatandaşı kendi haline iradesini ortaya koysun. Bırakın kendi haline özgür bir şekilde gitsin, oyunu kullansın. Ama bunu yapamazlar. Bunu yaptıklarında başlarına ne geleceğini biliyorlar. Ben inanıyorum ki Diyarbakırlı kardeşim buradan onlara doğru dürüst oy bile vermez. Soruyorum: Şu anda bunlara oy verilecek de ne olacak? Benim Diyarbakır'ıma, Diyarbakırlı Kürt kardeşime ne getirecek? Zaza kardeşime ne getirecek? Veya Diyarbakır'da yaşayan Türk kardeşlerime ne getirecek? Diyarbakır'ıma, Diyarbakırlı kardeşime ne getirdi? Hiç. Bunlar bireysel saltanatlarını sürdürüyorlar, başka bir şey yok.
Sizin karşınızda, siyaset adamı Tayyip Erdoğan yok. Sizin karşınızda, Başbakan Tayyip Erdoğan yok. Sizin karşınızda, AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan da yok. Sizin karşınızda, sizden biri var, aranızdan biri var, kardeşiniz, kader arkadaşınız, yol arkadaşınız, kimsesizlerin kimi, sessizlerin yığınların sesi bir kardeşiniz var. Recep Tayyip Erdoğan var. Biz bu yola böyle çıktık. Biz, milletimizle konuşurken, siyasetin diliyle değil, samimiyetin diliyle konuşuruz. Biz milletimizle konuşurken, devletin diliyle değil, hasbiliğin, muhabbetin diliyle konuşuruz. Biz sizinle konuşurken, statükonun diliyle asla konuşmayız, gönül diliyle konuşuruz. Biz, lafı evirip çevirenlerden değiliz. Biz Diyarbakır'da söylediğini Ankara'da yalanlayanlardan, Diyarbakır'da söylediğini İstanbul'da unutanlardan hiç değiliz. Allah'a hamdolsun, biz her zaman milletin diliyle konuştuk, her yerde aynı gönül diliyle konuştuk. Diyarbakır'da ne konuştuysak, diğer 80 vilayette de eğilmeden, bükülmeden, cesaretle aynı şeyi konuştuk. Ben bugün Diyarbakır'a sizlerle kucaklaşmaya, muhabbet etmeye geldim. Dertleşmeye geldim. Van'da da söyledim. Kardeşler arasında hesaplaşma yoktur, helalleşme vardır. Ben bugün sizlerle helalleşmeye geldim.''
Suriye'nin başkenti Şam'a defalarca gittiğini, bu kentin nice ulu insanların, nice mübarek zatların kabirlerinin olduğu bir şehir olduğunu ifade eden Erdoğan, ''Hazret-i Bilal Habeşi, Hazreti Rukiye, Hazreti Zeynep, İbn-i Arabi Hazretleri Şam'dadır. Peygamberimizin torunu Hazreti Hüseyin'in mübarek başı Şam'dadır. Ama Şam'da öyle bir kabir, öyle bir türbe vardır ki, aslında bizi, bizim tarihimizi anlatır. Şam'da, Emevi Mescidi'nin hemen yanında, tarihin en büyük komutanlarından birinin, Selahaddin-i Eyyubi Hazretlerinin türbesi vardır. Mehmet Akif ne diyor Selahaddin için? Şark'ın en sevgili sultanı Selahaddin. Evet. İşte o Selahaddin'in türbesine girip, bir fatiha okuduktan sonra, huzur içinde dışarıya çıkarsınız'' dedi.
-''BİZ SORUN ÇÖZDÜK VE ÇÖZMEYE DE DEVAM EDİYORUZ''-
Selahaddin Eyyubi'nin türbesinin hemen bitişiğinde, güller içinde ve üzerinde ay ve yıldız bulunan üç mezar taşı olduğunu belirten Erdoğan, bunların Osmanlı'nın ilk şehit pilotları Fethi, Sadık ve Nuri beylere ait olduğunu anlattı.
''Bu ilk hava şehitleri, o kadar talihlidir ki, Selahaddin Eyyubi gibi bir büyük komutanla yan yana yatarlar'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti.
''Bundan sadece 93 yıl önce, Kudüs Osmanlı'nın elinden çıktığında, düşman ordularının kumandanı, Şam'a geldi, ayağını Selahaddin'in mezarının üzerine koydu ve ne dedi biliyor musunuz? 'Kalk ey Selahaddin' dedi. 'Biz yine geldik' dedi. 'Şimdi atalarımızın intikamını aldık' dedi. Selahaddin Eyyubi, bir tek namazını bile cemaatsiz kılmadı. 'Kudüs işgal altındayken ben tebessüm edemem' diyerek günlerce ağladı. Ölüm döşeğindeyken, vasiyet etti. Kefenini bir sırığa bağlayıp, Şam sokaklarında dolaştırdılar ve şöyle bağırdılar, 'Ey ahali, bunca beldeler fethetmiş, krallara diz çöktürmüş, Sultan Selahaddin'in son haline bakın ve ibret alın. İşte Selahaddin'in son serveti, sadece bir kefenle dünyadan gidiyor'. Ya, böyle bir kumandanın, böyle bir sultanın, böyle bir devlet adamının, dilinin, etnik kökeninin, mezhebinin bir önemi olabilir mi? Böyle bir devlet adamı sevilmez mi? Böyle bir sultan, gönüllerin sultanı olmaz mı?
Biz, hep birlikte, Selahaddin Eyyubi'nin torunlarıyız. Biz, Selahaddin'in Kudüs'ü fetheden ordusundaki neferlerin torunlarıyız. Türk'ü, Kürt'ü, Arap'ı, Çerkez'i, Zaza'sı, Roman'ı ne derseniz deyin Yunus'un diliyle yaradılanı yaradandan ötürü sevdik biz. Bizi birbirine düşürmek isteyenlere bir sözümüz var bizim. Siz insan aramıyorsunuz. Bunlara şunu söyleyeceğiz: Siz Kürt arıyorsunuz, biz ise insan arıyoruz. Çünkü benim için ne Türk milliyetçiliği var, ne Kürt milliyetçiliği var, ne şu var; ne bu var. Hepsi benim kardeşimdir, canımdır, ciğerimdir. Hepsini aynı şekilde seviyorum. Bizim farkımız bu. Ama bunlar ne diyor soruyorum? Benim Kürt kardeşimin hangi sorununu çözdüler soruyorum size? Sadece lafını yaptılar. Ama biz sorun çözdük ve çözmeye de devam ediyoruz. Biz ne dedik? 'Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı çatısı altında toplandık. Bir olacağız, beraber olacağız, iri olacağız, diri olacağız' dedik. Yola böyle koyulduk. Bizi bölmek istiyorlar. Bu BDP, PKK'dan gücünü almak suretiyle bizi bölmek istiyor. Madem bunlar benim Kürt kardeşimi seviyorlar, gidip sabah namazından çıkan bir Kürt imamı niçin öldürüyorlar? Benim madem ki Kürt kardeşlerimi seviyorlar da Cizre'de benim Kürt yavrularımın kaldığı, imam hatipli öğrencilerin kaldığı yurdu niçin ateşe veriyorlar? Bunların derdi başka. Bunların 'Kürtlerin dini Zerdüştlüktür' diyenler. Bunlar 'İslam kılıç zoruyla kabul ettirildi' diyenler. Böyle bir şey yok. İşte Selahaddin'i Eyyubi'yi söyledim size.''
-''BUNLARIN İSLAMLA ALAKASI YOK''-
Çanakkale'de, Sarıkamış'ta Türk'ü, Kürt'ü, Laz'ı, Çerkez'i, Arap'ı, Roman'ı şehitlerin yan yana yattığını belirten Erdoğan, ''Biz, Kutül Amare'de, Türk, Kürt, Arap, o büyük zaferi birlikte kazandık. Kurtuluş Savaşı'nı biz hep birlikte verdik. Cumhuriyeti biz hep birlikte kurduk. Mevlana ne kadar bu toprağın insanıysa, Ahmedi Hani de işte o kadar bu toprağın insanıdır. Yunus Emre ne kadar bu toprağın sesiyse, Mela Ceziri de işte o kadar bu toprağın sesidir. Hacı Bektaş Veli ne kadar bu toprağın evladıysa, Faki Teyra da İbrahim Gülşeni de işte o kadar bu toprağın evladıdır. Bizim derdimiz bu. Aşıklar, ozanlar nasıl bu toprakların sesi, nefesiyse, dengbejler de aynı şekilde bu toprakların sesidir, nefesidir'' diye konuştu.
Erdoğan, şunları kaydetti:
''Diyarbakır, biz kardeşiz. Biz ezelden kardeşiz, biz ebediyen kardeşiz. Biz Adem'le Havva'dan geliyoruz. Onun için biriz. Bölmek isteyenlere cevabımızı 12 Haziran'da verelim. Ulu Cami'nin, Behram Paşa Cami'nin, Şeyh Mutahhar'ın, Sipahiler Çarşısı'nın, Malabadi Köprüsü'nün, Dicle Köprüsü'nün harcında bizim kardeşliğimiz var. Zılgıt da bizim, horon da bizim. Halay da bizim, zeybek de bizim. Şu Ulucami'de, cemaat hangi kıbleye dönüyorsa, bilin ki İstanbul Süleymaniye'de, Edirne Selimiye'de, Ankara Hacı Bayram'da da cemaat aynı kıbleye dönüyor. Görüyor musunuz, kıblemiz bir, ayrım var mı? Ama son zamanlarda yeni bir adet çıktı. Ne oldu? Ulucami'de cuma, bakıyorsun, bu BDP'li midir ne iseler, diyorlar ki 'O devletin imamı, onun arkasında namaz kılınmaz'. Bunların İslamla alakası yok. Bir defa cuma Müslümanların cem olmasıdır. Biraraya gelmesidir. Onun için bizler köylerde mescitte cuma kılmayız.
Hemen arka tarafta kendilerine göre bir cemaat oluşturuyorlar. Bir defa cumada imamın ehliyet, liyakat sahibi olması lazım. Öyle rastgele birinin arkasında namaza durulmaz. İkincisi ikinci bir cemaat oluşturulmaz. Üç, rastgele kadın erkek harmanlaya cuma olmaz. Bir taraftan da ne oluyor, aynen böyle mitingde izler gibi birileri de geliyorlar türbinlerden izliyorlar. Bu nedir? Tam manasıyla hile, fitne, fesat sokmaktan başka bir şey değildir. İşte bunlara, ya sizin zaten dinle alakanız yok, açıklamışsınız ne diyorsunuz? 'Kürtlerin dini Zerdüştlüktür'. Benim Kürt kardeşim kabul etmiyor, ayrı mesele. Bunları onlar söylüyor. Ve bunlara göre 'Apo Peygamberdir' bunu da ilan ediyorlar. Ya siz hangi yüzle kalkıp da böyle bir organizasyonu yapıyorsunuz? Bu sadece fitnedir, fesattır, üç beş oy alabilmek için bu yola gidiyorlar. Ve benim kardeşlerimi kandırmanın, aldatmanın yolu. Bunları söyleyeceğiz, anlatacağız. Bilmeyenler bunları bilsin, duysun. Ona göre 12 Haziran'da bu bağımsızlara bu BDP'lilere gereken dersi vermemiz lazım.''
Birilerinin çıkıp ''Devletin imamlarının arkasından namaz kalınmaz. Gerekirse bu camileri de ele geçiririz'' dediğini anımsatan Erdoğan, ''Haddini bil, haddini. Neyi ele geçiriyorsun sen? İşte bu farklı bir çağrıdır. 12 Haziran bunlara haddini bildirme günü olacak, ama biz demokratik şekilde yapacağız. Sandıkta yapacağız, bunların yöntemleri bizim yöntemimiz değil'' dedi.
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan, Kürt sorununun müsebbibinin, Kürtlerin yaşadığı sorunların kaynağının CHP olduğunu belirterek, ''Daha bir kaç gün öncesine kadar 'Kürt' diyemeyen CHP Genel Başkanı, sandığa iki hafta kala Kürt meselesini hatırlayıverdi. Bunlar, zoraki demokrat; bunlar, muvakkat demokrat, geçici demokrat; bunlar, sandık demokratı'' dedi.
Erdoğan, partisince İstasyon Meydanı'nda düzenlenen mitingde halka hitap etti. Hopa'daki olayları anımsatan Erdoğan, ''Çocukların ellerine, gençlerin ellerine taşları verirler, kayaları verirler bunlarla saldırtırlar. Bunlar çete, bunlar eşkıya bunlar terörist, yaptıkları bu. Çocukların arkasına sığınmak suretiyle de oradan oy devşirmek isterler'' diye konuştu.
''Biz, bu topraklarda bir somun ekmeği paylaştık, katığımızı paylaştık, sevinci nasıl paylaştıysak hüznü, acıyı, gözyaşını da paylaştık'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
''Siz Diyarbakır'da ne acı çektiyseniz, biz Ankara'da aynı acıyı çektik. Diyarbakırlı annenin gözünden yaş akarken, Çankırılı annenin gözünden yaş akarken, bizim de gözlerimiz yaşardı. On yıllar boyunca yoksulluğu birlikte yaşadık. On yıllar boyunca, baskıyı, zulmü, statükonun faşizan baskısını birlikte yaşadık. Size yasak olanlar, bize de yasaktı. Ahmedi Hani, sadece size yasaklanmadı, bize de yasaklandı. Necip Fazıl, sadece bize değil size de yasaklandı. Ahıra, depoya çevrilen camiler, CHP'nin eseri oldu bu ülkede.''
Alandakilerin ''Çarkçı Kemal'' diye slogan atmaları üzerine Başbakan Erdoğan, ''Doğrusu yok zaten, doğrusu. Yürüyen yalan, koşan yalan, uçan yalan ne derseniz diyin'' diye konuştu. İlmihal kitaplarının da CHP döneminde yasaklandığını ifade eden Erdoğan, ''Sadece sizin sesiniz değil hepimizin sesi kısıldı'' dedi.
Kendisinin okuduğu bir şiirden dolayı hapis yattığını anımsatan Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Bu kardeşiniz, Diyarbakır Cezaevi'nden, beşinci koğuştan yükselen feryadı, İstanbul'da duydu. Statükonun, benim Kürt kardeşlerime neler yaşattığını ben çok iyi biliyorum. Ben, bu mücadelenin içinden geliyorum. Ret politikalarını da bilirim, inkarı da bilirim, asimilasyon politikalarını da bilirim ama dikkat edin artık ret burada uygulanmıyor, artık inkar politikaları bitti, artık asimilasyon sona erdi. Diyarbakır Cezaevi'nde, oğlunu görmeye giden ama oğluyla kendi dilinde konuşamayan ananın içine akıttığı gözyaşını ben iyi biliyorum ama şimdi konuşuyor mu? Şimdi artık anne oğluyla kendi diliyle konuşuyor mu? Buraya durup dururken gelmedik.''
-''BİZ 'DİYARBAKIR, VAN, MARDİN' DEDİK, ONLAR İLLA 'SİLİVRİ' DEDİLER''-
''Bu ülkede zulmü birlikte yaşadık, birlikte mazlum olduk, CHP'nin tek partili döneminin, CHP zulmünün, CHP baskısının faturasını hep birlikte ödedik'' diyen Erdoğan, ''Şu anda, yüzlerine maske takıp, işbirlikçilerinin desteği ile buraya gelenler, aslında burada yaşanan zulmün bizzat mimarlarıdır. Kürt meselesinin patenti, CHP'ye aittir. Kürt sorununun müsebbibi, CHP'dir. Kürt kardeşlerimin yaşadığı acının kaynağı, bizzat CHP'dir'' dedi.
Ahmedi Hani'nin Memu Zin isimli kitabını gösteren Erdoğan, ''Bu, CHP'nin Bakanlar Kurulu ve Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından onaylanarak yasaklanmıştı ama bunu biz şimdi ne yaptık, Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak yayınladık. CHP nerede, biz nerede?'' diye konuştu. Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
''9 yıl boyunca buraya uğramadılar. Kürt meselesinin çözümü için verdiğimiz mücadelenin önünde aşılmaz bir duvar gibi durdular. Dün Diyarbakır'a gelip sizlere şirin görünmeye çalışıyorlar. CHP'nin Genel Başkanı, 8,5 yıl boyunca CHP'nin Grup Başkanvekili olarak Kürt meselesini parlamentoda bizzat inkar etti, reddetti. Daha bir kaç gün öncesine kadar 'Kürt' diyemeyen CHP Genel Başkanı, sandığa iki hafta kala Kürt meselesini hatırlayıverdi. Böyle birisi. Bunlar, zoraki demokrat; bunlar, muvakkat demokrat, geçici demokrat; bunlar, sandık demokratı. Biz, 'analar ağlamasın' dedikçe bunlar, 'tabii ki analar ağlayacak' dediler; biz, 'Kürt meselesi' dedikçe, bunlar, 'Kürt meselesi yok' dediler; biz, 'milli birlik' dedikçe, 'Kardeşlik' dedikçe, bunlar, 'ulusalcılık' dediler, zulmü savundular. Biz, 'Diyarbakır, Van, Mardin' dedik, onlar illa 'Silivri' dediler.''
CHP'nin, bunu sadece bugün değil tarihleri boyunca yaptığını dile getiren Erdoğan, ''Kürtçe plakları, kasetleri bunlar yasakladı. Kürtçeyi, Kürt kardeşimin kültürünü bunlar inkar ettiler, bunlar reddettiler. Diyarbakır Cezaevi'ndeki işkencelere, faili meçhullere, asit kuyularına, Ergenekon terör örgütüne bunlar sahip çıktılar. Hatta ne dedi; 'bana gösterin' dedi, 'gideyim ben de üye olayım' dedi'' diye konuştu.