Robert Fisk* / TIMETURK
Munip Masri’yi Beyrut’taki hasta yatağında dün sabah ziyarete gittim.
Kendi kabul etmese de Arap devriminin bir parçası. Acı içerisinde görünüyor. Sağ kolundaki serum deliğiyle, ateşiyle ve koluna isabet eden İsrail 5,56 mm kurşunlarının ürkütücü yaralarıyla gerçekten açı içerisinde. Evet, bir İsrail kurşunu… Çünkü Munip, iki hafta önce “Filistin” adını verdiklerini toprağın sınırında İsrail ordusunun gerçek mermilerinin önünde geçen binlerce genç ve silahsız Filistinli ve Lübnanlıdan biriydi.
Munip bana, “Öfkeliyim, deliye döndüm. İsraillilerin küçük bir çocuğu vurduğunu gördüm” dedi ve şöyle devam etti: “Sınır tellerinin yakınında yürüyordum. İsrailliler birçok kişiyi vurdu. İsabet aldığımda felç oldum. Ayaklarım taşımadı beni. Sonra ne olduğunu fark edebildim, beni arkadaşlarım taşıdı. Munip’e Arap Baharı’nın bir parçası olduğunu düşünüp düşünmediğini sordum. Hayır, diye cevapladı. O sadece vatanının elden gitmesini protesto ediyormuş: “Mısır ve Tunus’ta olanlara sevindim. Lübnan sınırına gittiğime memnunum aynı zamanda pişmanım da”.
Nasıl olmasın ki. 1948 sürgününü ve 750 bin Filistinlinin Manda Filistin’deki evlerinden Çıkış’ını anmak için Filistinli-Lübnanlıların gösterisinde 100’den fazla silahsız gösterici yaralandı. Altı tanesi öldürüldü. Bunlar arasında 2 küçük kız çocuğu da vardı. Biri 6 diğeri 8 yaşında. İsrail’in “terörle savaşı”ndaki hedefleri sanırım. Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde jeoloji okuyan 22 yaşındaki Munip’e isabet eden onu kurşun çok kötü yaralamış. Kurşun yanından girip böbreğini ikiye bölmüş; dalağına saplanarak ardında omurgasında parçalanmış. Kurşunu dün elime aldım. Munip’in içinde parçalanan 3 kahverengi ışıltılı metali… Yaşadığı için, fazlasıyla, şanslı.
Sanırım şansına Amerikan vatandaşı olması da işine yaramış. ABD elçiliği ailesini hastanede ziyaret için kadın bir diplomat göndermiş. Munip’in annesi Mouna şöyle dedi: “Yıkılmıştım, üzgündüm, öfkeliydim. Bunun herhangi bir İsrailli anneye olmasını istemem. Amerikan diplomatları buraya hastaneye geldi ve onlara Munip’in durumunu anlattım. Dedim ki: ‘Hükümetinize bir mesaj vermek istiyorum. Buradaki işlerin değişmesi için baskı yapsınlar. Eğer bu İsrailli bir anneye olsaydı, dünyanın altına üstüne gelirdi’. Fakat o bana şöyle cevap verdi: ‘Buraya siyaset için gelmedim. Sosyal destek için geldim. Sizi tahliye etmeye, isterseniz ödemelerde yardım edeceğiz’. Ben de ona ‘bunların hiçbirine ihtiyacım yok. Durumuzu anlatmanızı istiyorum’, diye cevap verdim”.
Herhangi bir ABD diplomatı bir vatandaşın görüşlerini Amerikan hükümetine rahatça aktarabilir ancak bu kadının tepkisi fazlasıyla tanıdık. Amerikalı olmasına rağmen Munip, yanlış kurşunla vuruldu. Suriyeli ya da Mısırlı değil İsrailli bir kurşunla. Tartışmak için doğru olmayan bir tür kurşun, özellikle de bir Amerikan diplomatını ikna için hepten yanlış. Nihayetinde Benjamin Netanyahu, Kongre’de 55 kez alkış yağmuru almışken, Munip’in hükümetini neden onla ilgilensin ki? (Şam’daki ortalama bir Baas Partisi toplantısından bile bu kadar olmaz.)
Aslında birçok sefer “Filistin”de bulunmuş. Munip’in ailesi Beyt Jala ve Beytüllahim’den. Batı Şeria’ya tanıyor fakat bir sonraki gidişinde tutuklanmaktan endişelendiğini söyledi. Sınırın hangi tarafında olursanız olun Filistinli olmak kolay değil. Mouna Masri, kız kardeşi kocasına doğu Kudüs’te ikametini yenilemesini istediğinde tepesi atmış:
“Kemoterapi gördüğünü bilmelerine rağmen İsrailliler Londra’dan gelmesi gerektiğinde ısrar ediyorlar. Munip yaralanmadan 2 gün önce Filistin’deydim. Nablus’ta kayınpederimi ziyaret ediyordum. Tüm aileyi gördüm ve mutluydum. Sonra Munip’i çok özledim ve Beyrut’a döndüm. Sınıra yürüyecekleri için çok heyecanlıydı. Buradaki üniversitedeki fakülteden öğrencileri alan 3 ya da 4 otobüs vardı. Pazar sabahı saat 6.55’te kalktı. Saat akşam 4 civarı, Munip’in halası Mai aradı ve bir haber olup olmadığını sordum. Tedirgin olmaya başladım. Sonra eşim aradı ve Munip’in ayağından yaralandığını söyledi”.
Durum çok daha kötüydü. Munip o kadar çok kan kaybetmişti ki Bent Jbeil hastenesi doktorları öleceğini düşünmüş. Sınırın Marun el-Ras bölgesindeki 5 saatlik gösterilerde ortalıklarda görünmeyen Lübnan’daki Birleşmiş Milletler barış gücü, onu helikopterle Beyrut’a götürmüş. Onunla birlikte sınıra yürüyenlerin ekserisi mülteci kamplarından geliyordu. Munip’in aksine hiçbiri atalarının geldiği toprakları ziyaret etmemişti. Hatta bazıları görmemişti bile.
Munip’in halası Mai, yürüyerek ve otobüslerle ön saflara gidenlerin nasıl artık İsrail denen yerden gelen esintiyi hissettiklerini anlatıyor. Mai, “İçlerine o rüzgârı çektiler, bir tür özgürlük gibi” dedi. Orada onu buldular.
Munip, Arap Baharı’nın bir parçası olduğuna inanmayabilir fakat Arap uyanışının bir parçası. Batı Şeria’da bir evi olmasına rağmen, artık İsrail denen yerde toprakları olan evleri ellerinden alınmışlarla birlikte yürümeyi tercih etti. Amcası Munzer, “Korku yoktu” dedi: “Bu gençler haysiyet arzuladı. Haysiyet de başarıyla geliyor”. Tunus halkının haykırdığı gibi… Mısır’ın, Yemen’in, Bahreyn’in ve Suriye’nin halklarınınki gibi… Netanyahu’ya yaltaklanmasına rağmen Obama’nın bunu anladığını sanıyorum. Ödlekçe de olsa, İsrail’i uyarmaya çalıştığı şey buydu. Arap uyanışı Filistinlileri de kucaklıyor.
*The Independent'ın ünlü Orta Doğu muhabiri.
Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.