Dolar

34,9530

Euro

36,6303

Altın

3.015,58

Bist

10.017,36

Dünya Suriye iktidarını neden koruyor?

Haftalardır Suriye'yi iktidar karşıtı gösteriler sarsıyor. Buna rağmen uluslararası kamuoyunun Suriye'yi mahkûm etmekte çekingen davranması dikkat çekici. Suriye uluslararası ilişkileri yönlendiren 'iki ağırlık-iki ölçü' kuralının cisimleşmiş halidir.

15 Yıl Önce Güncellendi

2011-05-23 07:58:59

Dünya Suriye iktidarını neden koruyor?


Libya üzerinde NATO'nun ateş kasırgası esmeye devam ederken Suriye iktidarı uluslararası korumadan faydalanmaktadır. Bu durumun birçok nedeni var.

Bunlardan ilki Suriye'nin İsrail-Filistin çatışmasında "cephe hattında" bulunan devletlerden biri olmasıdır. Suriye topraklarının bir bölümü, Suriye açısından stratejik değer taşıyan Golan Tepeleri, İsrail tarafından uluslararası hukuku ihlal pahasına 1967'de işgal, 1980'de de ilhak edildi. O tarihten bu yana Suriye, İsrail ile hiçbir uzlaşmayı kabul etmeyip Arap dünyasında Siyonist eylemlere karşı direnişin simgelerinden biri oldu. Filistin Hamas örgütünün en büyük önderi Halid Meşal yıllardan beri Şam'da yaşamakta. Ayrıca Suriye'nin Lübnan Hizbullah'ı ile arasında var olan sıkı ilişkileri biliyoruz. Böylece kalıcı meşguliyetlerinden biri Tel Aviv'i korumak olan birçok gücün, Suriye'nin bölgedeki stratejik temel unsuru olmayı sürdürdüğünden, Beşşar Esed rejimine karşı gerekli tedbirleri almakta çekingenlik göstermelerini daha iyi anlıyoruz.

İkincisi, Suriye'nin farklı ittifaklarıyla ilgilidir. Öncelikle, 1980'lerin başından bu yana stratejik ortaklık içinde olduğu İran'la ittifakı önemli. Özellikle Nicolas Sarkozy'nin 2008'den bu yana Suriye'yi bölgesel oyuna yeniden entegre etme çabaları Şam ile Tahran arasındaki ittifakı kırma çabalarını göstermektedir. Bugün için söz konusu hedef uluslararası kamuoyunun aktörlerinin bir kısmı için temel bir hedef olma özelliğini sürdürmektedir. Tahran onların bakış açısına göre asıl tehlike olmayı sürdürdüğünden Suriye iktidarıyla görüşmek önemli. Daha sonrasında ise Suriye'nin Sovyetler Birliği dönemine dek uzanan, tüm değişimlere rağmen Rusya ile eski ittifakı gelmektedir. Zaten Moskova hükümeti de 1973 sayılı kararın oylanması sırasında bunun uygulanma koşullarına itiraz edip Suriye karşısında her türlü kınama ve müeyyide oylamasına muhalefet etti.

Üçüncüsü de bölgesel dengeler ve toplumların örgütlenme biçimi olarak ulus devletler konusuna ilişkindir. Suriye zor koşullarda devletini tekil bir yapı içinde korumayı başardı. Yakın Doğu'da, Lübnan hariç, Hıristiyanların serbestçe inançlarını yaşayabildikleri ve ibadetlerini yerine getirebildikleri ülke olan Suriye'nin bu yapısı içinde en çeşitli inanç grupları birlikte varlıklarını sürdürebilmektedir. Suriye her zaman yeni muhafazakarlar tarafından benimsenen Ortadoğu'yu etnik ve/veya inançsal topluluklar temelinde yeniden modellemeyi hedefleyen eski projesine fiili olarak karşı çıkan ülkedir.

Bu siyasetin geriletici siyasal ve sosyal sonuçlarını George W.Bush'un Irak'ta yapılan tek taraflı işgali sırasında gördük. Halen siyasi güçler aynı projeye sahiplerse de, bunun neden olabileceği tüm bölgeyi tetikleyebilecek istikrarsızlaştırıcı sonuçlarının farkında olan birçok farklı güç de buna muhalefet etmekte ve bu durum Suriye üzerindeki baskıları hafifletmektedir. Bastırma faaliyetleri hoyratlığı ve kapsamı mahkum edilecek olsa da Suriye iktidarının yabancı güçler tarafından desteklenen komplo beyanlarına asılsız diyemeyiz; Suriye'deki gösteriler Tunus, Mısır ve Yemen'dekilerle aynı sosyal ve ekonomik nedenlere dayanıyor ancak bölgedeki siyasi güçlerin çıkarlarını Şam rejimini istikrarsızlaşmasında hatta yok olmasında gördükleri de bir gerçek. Örneğin Ürdün, Irak ve Lübnan'daki bazı aşiretlerin -Dulami ve Beni Hasan- Suriye'nin güneyine, yani muhalefet hareketinin başlangıç merkezine, çok sayıda silah sevk ettiler. Radikal Sünni grupların Suudi Arabistan ve büyük Lübnan aileleriyle bağlantılı olduklarını da biliyoruz. Suriye yönetiminih baskılarının zorunlu olarak mahkum edilmesi bizi bu konuda körleştirmemeli.

Yukarıda sıraladığımız birkaç nedenden -ki bunların arasına Türkiye'nin Suriye'nin durumunun kötüleşmesinin ve istikrarsızlaşmasının kuzeyinde Kürt milliyetçi taleplerinin ifadesine destek olacağından kaygıları da kaydedilmeli- dolayı 1980'li yıllarda popülerleşen idare edilemeyen ülkeye müdahale ödevi ile daha yakın dönemde Libya'ya askeri müdahaleyi meşrulaştıran sivil halkı koruma görevlerinin reel politiğin gereklerinden ötürü uygulanmalarında bazı sıkıntılar bulunmaktadır.

27 Nisan'da Güvenlik Konseyi, Rusya ve Çin'in muhalefeti nedeniyle Suriye devletinin uyguladığı baskıyı mahkûm etme konusunda uzlaşmaya varamadı. ABD ile AB'nin yürürlüğe koyduğu müeyyidelere gelince bunlar sadece Beşşar Esed'in aile çevresinden birkaç kişiyi hedeflemektedir, etkili olmaktan ziyade simgesel kalmaktadır. Şurası kesin ki, insan haklarıyla ulusal egemenliğe saygıyı ve ulusal çıkarları birleştirmeyi bilen adına layık bir uluslararası kamuoyunun inşası Sisyphos mitinde olduğu gibi zorludur.

ZAMAN

Haber Ara