Ortada sadece 'özgür' seçim değil, 'çok özgür' ve hatta 'çok çok özgür' bir seçim var! İnsanlara mükemmel derecede seçimlerden dem vuranlar insanları aptal yerine koymakta ve akıllarını hafife almaktadır. Bu hafife alma işi, kırk yıl boyunca seçim ve demokrasinin olmayışı ardından böyle vaatlerde bulunarak abesle iştigalin derecesini abartıyor. Zira esasında rejim, sıfır demokrasiden insanlığın demokratik uygulamadaki en üst deneyimine geçmek istediğine bizi ikna etmek istemiyor. Aynı zaman zarfında her gün göstericileri öldürmeyi ve şehirleri ablukaya almayı sürdürüyor.
Demokratik dönüşümdeki bu pazarlık, Suriye rejiminin bu üslup kanalıyla dışarıdaki imajını düzeltmeye, insanların duygularını okşamak ve içerideki öfkelerini kesmek için beğenilecek eylemlerde bulunmaya çalıştığı anlamına geliyor. Ayrıca pratikte hiçbir şeyin değişmemesi ve şartların aynen devam edeceği demek bu üslup. Bu bir tahmin ve kötü düşünme değil. Çünkü Suriye rejiminin sekizinci haftasını geride bırakan içerideki protestolara gösterdiği muamele bize, politikalarına ilişkin iyi düşünme fırsatı bırakmıyor. Sadece bunla da sınırlı değil. Rejim bizlere hatırı sayılır bir değişiklik yapmaksızın kırk yıl boyunca hâkim olan şartların devam etmesindeki ısrarını kesinleştiren bir kanıt sundu. Rejim, protesto hareketleri tırmandığı zaman başta kırk yıldır uygulanan olağanüstü hal yasasının kaldırılması olmak üzere bir dizi reform yapmakta kararlı olduğunu açıklamıştı. Yasayı kaldırma işinin sadece bir kararla yapılacak olmasına ve uzun bir süreye ihtiyaç duymamasına rağmen bu açıklamadan 10 gün sonra hükümet halka haberi verdi ve yasayı bizzat kaldırdı. Hiç kimseye nefesini tutma ve atılan adımdan dolayı iyi düşünme imkânı vermedi. Çünkü yasanın kaldırıldığı gün içinde kurşunlar protestocu Suriyelilerin canını alıyor, tanklar ve zırhlı araçlar bazı kentleri kuşatıyor, bazılarını da basıyordu.
Yasa gerçekten kaldırıldı ancak olağanüstü hal devam etti ve olağanüstü hal zihniyeti kaldı. Bu yüzden aynı yöntemin seçimler için de izlenmesinde şaşılacak bir durum yok. Resmi açıklamalar ile tamamen farklı ve aksi yöndeki gerçekler ayrı vadideler. Şam'daki yetkililerin reform eğilimi işareti veren bu tür vaatlerin insanları kandıracağını düşünmesi ise şaşkınlığı daha da artırıyor. Üstelik bu vaatlerin doğruluğunu teyit edecek somut şeyler ortaya koymadılar. Beşşar Esed'in 11 yıl önce sorumluluğu üstlenmesinden bu yana reform vaatlerine gönderme yaparak Suriyelileri umutlandırdığı doğru. Ayrıca ülkenin ekonomik şartlarda, iletişim sektöründe ve cezaevlerindeki muamelelerde kısmi gelişme yaşadığı da doğru. Fakat siyasi reform dairesi yani genel özgürlükler, insanların iktidara katılım ve iktidardaki sorgulama hakkı kapalı kaldı.
Bu kapının kapanması, sadece siyasetin öldüğü anlamına gelmez. Aynı zamanda -ki Mısır'daki deneyimimiz buna kanıttır- güvenlik güçlerinin ülkenin idaresi ve insanlara baskı yapmasında elinin serbest bırakılması demek. Yönetimin iki ay önce Dera'dan patlak veren gösterilere yönelik muamelesinde yaşanan buydu. Hal böyleyken güvenlik güçlerinin baskı ve kırma operasyonları ülkenin dört bir yanında aktif şekilde devam ediyordu.
Suriye rejiminin protestolara son verdirmekte ve sahiplerini ezme noktasında geniş bir deneyimi olduğunu biliyorum. Bu deneyimi 1982'de Hama'da göstermişti. Fakat otuz yıl sonra rejimin aynı baskıcı yöntemi izlemesi, Suriye içinde ve dış dünyada her şeyin değiştiğini görmezden gelmesi beni şaşırtıyor. Yönetimin dış politikada akıllıca ve iç politikada ise tamamen ters bir zihniyetle hareket etmesinden dolayı şaşkınlığımı gizleyemiyorum.
Bütün bunların halkların sesinin gürültülü şekilde yükseldiği Arap tarihinin bu döneminde yaşanması, Suriye rejiminin halkı gibi tarihle de inatlaştığı anlamına geliyor.
Mısır gazetesi El-Şuruk 18 Mayıs 2011