Dolar

34,9456

Euro

36,7118

Altın

2.989,04

Bist

10.125,46

Arap Baharı, Türkiye'nin yazı mı?

Arap baharının liderleri, Latin Amerika ve Doğu Avrupa gibi bölgelerdeki deneyimleri etüt etmek için heybelerini geniş tutmalı. Aynı zamanda sulta bir geçmişten gelen dünyanın üçüncü-büyük demokrasisi Endonezya’ya da bakmalılar.

15 Yıl Önce Güncellendi

2011-05-18 12:32:06

Arap Baharı, Türkiye'nin yazı mı?


Richard Cevat Haydari* / TIMETURK

Türkiye, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki yeni nesil demokratlar için çekici bir model gibi görünüyor. İslami ılımlılık, ekonomik dinamizm, askeri güç ve dış politik yaratıcılığının kalesi olarak Türkiye, özgür ve müreffeh bir Arap dünyasını düşleyenlere esin kaynağı oluyor.

Siyasi özgürlük, hesap verebilirlik, yozlaşma ve ekonomik adalet, demokratik gösterilerin kalbinde yer alıyor. Türkiye’nin bu konulardaki sicili, İslam dünyasındaki birçoklarının dikkatini çekiyor. Türk tarihi ve kültürünün bir yansıması olarak Türkiye’nin seçim siyaseti ve pazar ekonomisindeki deneyimleri özgündür. Bu nedenle aynısı tekrarlanmayabilir. 

Türkiye modeli kesinlikle bir ilham kaynağıdır. Ancak İslam dünyasının geri kalanı için uygulanabilir dersler önerebilir mi?

Demokrasiye giden gürültülü yol

Türkiye’de demokrasiye doğru yürüyüş henüz başladı, bu nedenle hâlihazırdaki Türk siyasi modeli henüz emekleme dönemindedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1923’ten beri, ordu hatırı sayılır siyasi erk kullanarak, onun şekillenmesini, fasılalarla yeniden tasarlanmasını ve ülkedeki sivil siyasetin en temel mimarisini kati şekilde belirlenmesini sağladı.

Ordu ne zaman ulusun istikrarının mevzubahis olduğunu hissettiğinde, 1960, 1971, 1980 ve 1997’de, darbe yaptı. Her darbenin ardından seçimlerin laik siyasi partilerin çıkarlarını garantiye alacak şekilde ordu muhalefeti, İslamcıları ve solcuları, bastırdı.

Bu müdahale ve etkileme kalıbı, günümüz Türkiye’sindeki demokratikleşme sürecini müteakip kereler askıya aldı. Fakat ülkenin Kuzey Atlantik Paktı’ndaki üyeliği ve Avrupa Birliği’ne katılma arzusu, ordu üzerinde belirgin bir kontrol sağladı ve en azından görüşte Türkiye’de demokratik siyasetin yaratılmasına yardımcı oldu.

Ordu ve laik müttefikleri, İslam’ın siyasi ve dini ifadesini kontrol altına almaya çalıştı. Türk siyasi bilim adamı Hakan Yavuz’a göre, birçok İslamcı, içe dönerek, toplum-seviyesindeki edimler ve taban hareketlerine odaklanarak sürekli bu baskıyla uğraştı. Anayasa ciddi şekilde çoğulculuk ve dini özgürlükler için kamusal alanı daralttı.

Fakat uç noktalarda, kırsal kesimde ve birçok bireyin sessiz vicdani köşelerinde, İslam, Türk kimliğinin olmazsa olmaz unsuru olmaya devam etti.

Çok partili siyasetin girişiyle, İslamcılar daha büyük düşünme fırsatını yakaladı. İslami-yönelimli organizasyonlar, muhalefet partileriyle, bazen seçim desteği arayan sağcı cumhuriyetçilerle, daha geniş nüfuz kazandı. Askeri müdahalelere rağmen, onlarca yılın ardından, muhalefet partileri artan şekilde İslamcılığın dilini ve düşüncesini benimsemeye başladı.

İslamcıların siyasi sürece bütünleşmesi, Başbakan Necmettin Erbakan’ın 1996’da Refah Partisi’nin seçilmesiyle doruğa ulaştı.
1980’lerde, aşırı yozlaşmayla ekonominin çökmesi, kamu kurumlarının iflası ve artan askeri harcamalar neticesinde, baskı devletinin meşruiyeti sorun haline geldi. IMF ve diğer uluslararası mali kurumların gözetiminde arkasından gelen ekonomik liberalleşme, Türk ekonomik sıkıntılarını hızlandırdı ve derinleştirdi.

Siyasi istikrarsızlıkla ve ekonomik karmaşayla geçen 10 yılın ardından, Türk toplumu tehlikeli bir konumdaydı. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne aday ülke olarak 1999’da kabulü, ekonomik istikrar ve siyasi kesinliğin aciliyetine eklendi.

2001 sonrasında, önceki İslamcı partilerin ılımlı ve çıkarcı halefi yeni Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), Türkiye’nin uzun zamandır beklenen reformları için en iyi şansı temsil etti. AKP, sabit iki-partili sistem yaratarak sadece meclise istikrar getirmekle kalmadı aynı zamanda ülkenin zor ekonomik reform süresinde geçerken de kılavuzluk etti.

On yıldan az bir sürede, Türkiye’nin ekonomisi dört kat artacaktı ve elit büyüyen ekonomiler, CIVETS (Kolombiya, Endonezya, Vietnam, Mısır, Türkiye ve Güney Afrika) yanında Grup 20 safları arasına katılmasını sağlayacaktı.

Belirleyici bir kayma

Şans, siyasi feraset ve gözüpeklik AKP’yi ülkenin siyasetinde başat bir güç haline dönüştürdü. Dış konulardaki yaratıcılığı ve dinamizmi, Batı’daki demokratların yanında İran’daki İslamcıları da etkileyerek AKP’nin uluslararası itibarını ve Arap caddesindeki etkisini artırdı. 

Ülkenin nispeten sağlam altyapısına, başarılı bürokratik reformlara, stratejik jeopolitik konumu ve kalifiye iş gücüne eklenen siyasi istikrar, Türkiye’yi yatırım ve iş dünyası için dünyanın önde gelen noktalarından biri haline getirdi. Ülkede artan itimat ve ticaretten enerji transferine ve yatırımlara dek komşu ülkelerle derinleşen dayanışma ile AKP dış politika mimarisini elden geçirmenin uygun olduğuna karar verdi.

2003’te AKP, Irak’ı işgal için Türkiye’nin topraklarının kullanımına dair Washington’un isteğini geri çevirdi. Ardından gelen yıllarda, Türkiye, İsrail-Arap barışı ve İran’ın nükleer programı gibi sıkıntılı konularda daha bağımsız bir yol benimsedi. Bu cüretkâr duruşlar Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı Arap caddesindeki en popüler kişi, Türkiye’deki en güçlü siyasi lider ve dünyanın etkili isimlerinden biri haline getirdi.

2008’den beri, AKP orduya karşı saldırgan bir tutum içerisindeydi. 2008 Ergenekon Davası, ordu ve diğer sektörlerden önde gelen isimlerin darbe girişimine bulaşması, AKP’nin (İslamcı ve Kürtçü gruplara karşı laik-ulusalcı siyasi güçler ağı) derin-devlet denilen şeyi bastırmasına izin verdi.

2010 referandumu, siyasi özgürlük, çoğulculuk ve yargı süreci gibi anayasal hükümler yanında yargıyı da hedef alan kapsamlı siyasi reformlar yapmasına olanak tanıdı. Referandumum kabulü, hükümet işlerine ve (ayrılıkçılar ve muhaliflere karşı) güvenlik-ilişkili operasyonlar ordu müdahalesi için sınırlı bir alan bıraktı. Sonuç, derin devletin zayıflaması ve ordunun artan şekilde siyasetten yasaklanması oldu.

Türk modelinin yaşayabilirliği

Türkiye, İslamcı hareketlerin nasıl ılımlı, çıkarcı ve başarılı siyasi partilere evrimleşebileceğini betimliyor. Fakat Türkiye, 1980’lerde tam olarak otoriter bir devlet değil. Bu bağlamda Türkiye, Avrupa çizgisizin laik-parlamenter siyasi sistem kurmak isteyen Mısır ve Tunus gibi ülkelerdeki liberal demokratlar için bir model oluşturmuyor. Mısır ve Tunus, daha hatırı sayılır otoriter devletlerden daha iç içe geçmiş bir geçiş bakıyor.

Daha da ötesi, Türkiye’nin pazara-dönük ekonomisi, daha eşitlikçi ve refaha-dönük ekonomik sistem inşa etme arzusundaki ekseri protesto hareketi için çok az esin kaynağı sağlıyor. Kuzey Afrika’daki devrimler, dikta liderlerince oluşturulmuş bozuk ve ahlaksız pazar ekonomilerindeki hüsran üzerine temellendi. 

Birçok Arap ülkesi, Türkiye’nin sahip olduğu özgün ekonomik varlıklar bileşkesine sahip değil. Devasa bir enerji geçiş yolu ve muazzam tarım gücüne sahip. Avrupa Birliği’ne yakın eğitimli nüfusu ve uzun zamandır inşa edilen engin endüstri-bilim altyapısı var.

Aynı zamanda Türkiye’nin çoklu cephelerdeki başarısını abartma eğilimi de yok değil. Örneğin, genç işsizlerin oranı, Arap ülkelerindeki gibi, çift hanelerde ve Türkiye’nin kişi başına düşen geliri dünya ortalamasının çok az üzerinde bulunuyor.
 
Durmaksızın süregelen on yıllık büyümeye rağmen, Türkiye gelir dağılımı noktasında fazlasıyla eşitsizliğe sahip bir ülke. Daha da ötesi Türkiye’nin Kürt-yoğunluklu Doğu’suyla Batı’daki kozmopolit bölgeler arasındaki tekâmül uçurumunu kapatmak için yapacak çok işi var.

AKP aynı zamanda ordunun devlete bağını zayıflatırken kendine ait siyasi kayırma sistemini yaratma riskini taşıyor. Bu bağlamda partinin gazetecileri sert bastırması olumlu bir işaret olmadığı gibi Arap dünyasının izleyeceği kesinlikle bir örnek değil.

2010’da Türkiye, Basın Özgürlüğü Sıralaması’nda Singapur ve Mısır gibi sulta ülkelerinin altında yer aldı. 2011’de Avrupa’daki Güvenlik ve İşbirliği Organizasyon Raporu’nda Türkiye, hapisteki gazetecilerde ilk sıralardaydı. Ana muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi’nden Akif Hamzaçebi’ye göre, “Gazetecilerin tutuklanmasının tek bir amacı var, o da hükümeti eleştiren muhalif sesleri susturmak”.

Özgün Arap yolu

Türkiye’nin demokratikleşme yolu, seçim siyaseti denemeleriyle geçen onlarca yıl üzerine inşa edilmişken, Arap baharı Tunuslu zerzevatçı Muhammed Buazizi’nin kendini yakmasıyla alevlenmenin bir yan ürünü.

Önde gelen tarihçi Perry Anderson’a göre Arap dünyasında olanlar, 1810’da başlayan ve 1825’te biten Amerika Bağımsızlık Savaşı’na, 1848-1849 Avrupa Devrimleri’ne ve 1989-1991 Sovyet Bloğu rejimlerinin yıkılışına benziyor.

Arap baharı, adeta Arap dünyasını neredeyse bir yüzyıldır istila eden yağmacı diktalara ve uzun emperyalist müdahalelere bir tepki olarak bölgesel, ulus-aşkın ve tarihi bir olay.

Türkiye’nin yakın zamandaki dönüşümü bu kadar radikal değildi. AKP, resmi demokrasi ve modern toplumla Birleşik Devlet uydu devleti temelleri üzerinde bir post-modern Türkiye inşa etti. İslamcılar ve demokratlar rejim değişikliği talep etmediler bunun yerine içeriden Türk devletinde reform yapmayı seçtiler.

Arap göstericiler, kurumsal çıkarları, ekonomik küreselleşmeyi ve demokratik olmayan istikrara öncelik veren dünya düzenine karşı da hüsranlarını açığa vuruyorlar. Bu arada Türkiye, küresel neo-liberal düzenle bağıntılarını kullanarak elinden gelenin en iyisini gerçekleştirdi.

Bu nedenle, Fortune 500 firmaları arasında sürekli daha fazla sayıda Türk firmasının girmesi sürpriz değil. AB üyeliği sözü, Türkiye’de reform için sıçrama tahtası teşkil etti ancak hiçbir Arap ülkesi değişim için böylesi dış bir itkiye bel bağlayamaz.

Türk modeli basitçe, ılımlı İslamcı bir parti bayrağı altında bir Avrasya ülkesinin demokratikleşmesini temsil ederken, Arap dünyası dikta sistemlerinin iflasını elden geçirmeyi ihtiva eden toptan sosyal bir değişim arzuluyor.

Arap baharının liderleri, Latin Amerika ve Doğu Avrupa gibi bölgelerdeki deneyimleri etüt etmek için heybelerini geniş tutmalı. Aynı zamanda sulta bir geçmişten gelen dünyanın üçüncü-büyük demokrasisi Endonezya’ya da bakmalılar.

Türkiye modeli Arap dünyası için doğru model olmasa da, ülkenin sunabileceği diğer şeyler de yok değil. İslam ilkelerine dayalı demokratik siyasete giriş arayan birçok İslamcı Arap partileri ve ilişkili organları, ilgili ülkelerde, ilham kaynağı olarak AKP’ye bakabilirler. AKP’nin çıkarcılığı ve hukuk dairesi içerinde kalmaya teslimiyeti gerçekten Arap dünyasındaki mevkidaşları için faydalı olabilir.

Türkiye aynı zamanda Arap dünyasındaki siyasi değişim taleplerine, en azından belagat seviyesinde, destekte seçkin bir rol oynuyor. Lojistik seviyede Başbakan Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad gibi Arap liderlerini Türkiye’ye gelerek demokratik deneyimden istifade etmeye çağırdı. Bölgenin kalanı için kendini bir model olarak sunmak yerine, Türkiye arabulucu bir güç olarak gönüllü oldu. Arap liderlerini halkını dinlemeye teşvik ederken ve muhalif güçlerle iletişim kanallarını araştırırken Türkiye güvenli bir yol izliyor.

Türkiye modelini izlemek yerine, Arap dünyası liberal reform ve demokratik açılım için kendine özgü yola odaklanmalı. Arap dünyasının zengin kültürel ve entelektüel tarihi, Orta Çağa ve birçok Arap alimin modernite, özgürlük ve İslami kimliğe dayalı farklı sosyal bir proje önerdiği 18-19’ncu yüzyıllardaki Arap Rönesans’ına kadar geri götürülebilir.

Bu entelektüel sermayenin unsurları, yeni Arap dünyasının yapı taşları olarak kullanılabilir. Nihai olarak Arap Baharı’ndan çıkacak sosyal proje, Arap dünyasının etnik-dilbilimsel, kültürel ve özgün ekonomik-jeopolitik temellerine dayanmalıdır.

Birleşik Devletler, Türkiye’yle ilişkisinden öğrenebilir. İslamcı akımları aşırıcılar ve ulusal güvenliğine tehdit olarak yadsımak yerine, ABD, AKP ile dinamik ilişkisini Arap İslamcıları arasında, İhvan gibi, daha ılımlı unsurlara stratejik ve uzlaşmacı bir yaklaşımı tasarlamak ve meşru bir zemin sağlamak için kullanabilir.

ABD, Arap dünyasındaki demokratikleşmenin yönünü çevirmek yerine bölgedeki aktörlerin dikta-sonrası kendi geleceklerini yaratmak için şartları oluşturulmasına yardımcı olmalıdır.


* Foreign Policy in Focus yazarı Richard Cevat Haydari, Orta Doğu’daki gelişmeleri analiz eden İranlı bir gözlemcidir.

Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.

SON VİDEO HABER

Emlakçılar arasında silahlı çatışma: 2 ölü

Haber Ara