Erdoğan'ın Arap devrimleri çıkmazı ve Suriye
Türk halkı, özgürlük ve onur talebiyle Baas rejimine karşı ayağa kalkan Suriye halkına Mısır ve Tunus devrimlerine gösterdiği ilgiyi göstermedi.
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-04-26 21:00:43
İsmail Yaşa*
Türk halkı, özgürlük ve onur talebiyle Baas rejimine karşı ayağa kalkan Suriye halkına Mısır ve Tunus devrimlerine gösterdiği ilgiyi göstermedi. Oysa komşu Suriye ve Suriye halkı, Türkiye'ye Tunus'tan ve Mısır'dan ve halklarından daha yakın. Her iki halkı birbirine bağlayan tarihi, kültürel ve hatta ailevi bağlar var.
Suriye'deki olaylara karşı Türk sokağındaki bu soğukluk ve görmezden gelme birçok etkene dayanıyor. Bunların ilki, hükümetin sessizliği ve hatta gerçek reformlar için hızlı kararlar alması yönünde baskı yapmakla birlikte Beşşar Esad'a utanarak destek vermesidir. Buna ek olarak Türk medyasının Suriye ile ilgili haberlerinde birinci derecede Suriye Haber Ajansı (SANA)'nın aktardığı resmi rivayete itibar etmesidir.
İran'a bağlı akımlar ve kalemler de Suriye devrimi hakkında şüphe uyandırmaya ve Suriye - İran "direniş" eksenini desteklemeye çalışıyor. Bununla birlikte Arap dünyasında olanları takip eden, her hangi bir ekseni tutmadan veya mübalağalı komplo teorilerine yüz vermeden olayları Türk okuyucuya aktaran insaflı yazarlar da var.
Türk Hükümeti devrimin sonucunu bekliyor
Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Türk Hükümeti, Tunus devriminde Zeynelabidin Bin Ali'nin gidişinden önce tavır belirlemeye vakit bulamadı ve görevi bırakmasından sonra da gençleri destekledi, devrimin başarısını memnuniyetle karşıladı. Dikkat çekici tavır Mısır devrimindeydi. Erdoğan, devrik Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'i Mısır halkının isteğine olumlu cevap vererek görevi bırakmaya davet etmişti.
Libya devriminde Türkiye'nin resmi tavrı tereddüde düştü. Bu da açıklamalarda çelişkilerin oluşmasına yol açtı. Devrimin başında Erdoğan, NATO'nun Libya olaylarına müdahalesine karşı çıktı. Fakat bu görüşünü çok çabuk değiştirerek NATO'nun Libya'da operasyonların komutasını üstlenmesini istedi. Daha da ötesi Türkiye bu operasyonlara savaş gemileriyle katıldı. Erdoğan, Albay Muammer Kaddafi'ye oğlu Seyfulislam'ı geçiş dönemini yönetmek üzere görevlendirmesini önerdi. Devrimcilerle Kaddafi güçleri arasında yaşanan çatışmayı "iç savaş" olarak nitelendirdi. Sonra Türkiye, Libya Temas Grubu'nun Katar'ın başkenti Doha'daki toplantısına katıldı. Bu toplantıda oy birliğiyle Libya liderinin meşruiyetini kaybettiği vurgulandı ve Bingazi'deki Geçici Ulusal Konsey Libya halkının meşru temsilcisi olarak kabul edildi. Ayrıca Erdoğan –Türkiye'nin tavrına yönelik protesto gösterilerinden sonra- devrimcilerin Türkiye'ye duydukları öfkeyi hafifletebilmek için Bingazi halkına seslenmek zorunda kaldı.
Kaddafi'yi utanarak destekleme ve ülkesindeki reforma öncülük etmesini istemeden başlayan, ardından Libya'daki çatışmada tarafsız kalmaya davet eden ve son olarak devrimcileri Libya'nın meşru temsilcileri kabul eden Türk Hükümeti'nin tavrındaki bu açık dönüşümün Suriye'de de aynen tekrar edildiğini görüyoruz. Suriye'de halkın öfkesinin ilk kıvılcımının çakmasıyla birlikte Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, "kardeşi" Beşşar'a vakit geç olmadan reform yapması tavsiyesinde bulundu. Dışişleri Bakanı'nı ve İstihbarat Başkanı'nı Şam'a gönderdi. Fakat vakit geçmişti. Suriye halkı, Suriye rejiminin ıslah olmayacağını anladı. Son sözünü söyledi ve rejim yıkılana kadar devriminin sürdürmeye karar verdi. Halk gösterileri Suriye'nin her yanına yayıldı. Suriye rejimi de bunlara baskıyla karşılık verdi. İstihbarat ve Şebbiha üyelerinin eliyle yüzlerce insanın kanı döküldü.
Bugün Türk Hükümeti'nin tam bir sessizlik halinde olduğunu görüyoruz. Türk liderlerden Suriye'deki olaylarla ilgili dişe dokunur bir yorum yok. Sanki komşuda hiçbir şey olmuyor. Hükümet, Suriye'de olayların sonucunu bekliyor. Daha sonra da tam bir pragmatizm ile tavrını belirleyecek. Suriye rejimi krizi aşmada başarılı olursa, Türkiye'nin kardeş ülkenin güvenlik ve istikrarına duyarlı olduğunun altını çizecek. Şayet zafer devrimcilerin olursa, Türkiye'nin resmi tavrı devrimcileri ve devrimi destekler şekilde olacak.
Ünlü Türk yazar Cengiz Çandar da 5 Nisan'da Radikal gazetesinde yayınlanan makalesinde bunu vurguluyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Irak'tan dönüş yolunda uçakta kaydedilmemek kaydıyla konuştuğunu gazetecilerle Suriye'deki olayları konuştuğunu, istenen reformları yapmazsa Türkiye'nin sonsuza kadar Suriye rejiminin yanında durmayacağını ve çıkarlarını korumak için Suriye'de değişim isteyenlere katılacağını söylüyor.
Resmi rivayet
Türk medya organları Suriye'yla ilgili haberlerinde genellikle resmi Anadolu Ajansı'na itimat ediyor. Anadolu Ajansı da çoğunlukla Suriye Haber Ajansı (SANA)'dan resmi rivayeti harfi harfine aktarıyordu. Dolayısıyla Türk okuyucu gazetelerde ve internet sitelerinde Suriye'de silahlı kişilerle veya terörist göstericilerle Suriye güvenlik güçleri arasında çatışmalar yaşandığını, çatışmalarda ölen ve yaralananlar olduğunu okuyordu. Göstericilerin elinde silah olduğunu zannediyordu. Son günlerde Anadolu Ajansı Suriye güvenlik güçlerinin göstercilerin üzerine ateş açtığından bahsetmeye başladı. Belki de Arap haber kanallarının ve yabancı kanalların gösterilerle ilgili yayınlarını yoğunlaştırması ajansı bu dönüşüme mecbur bıraktı. Bununla birlikte Anadolu Ajansı hâlâ göstericilerle güvenlik güçleri arasında çatışmaların yaşandığını söylemeye devam ediyor.
Türkiye ile Arap dünyası arasında köprü olması için kurulan ve Arapça yayın yapan Türk kanalına gelince, Türk kanalından daha çok Suriye kanalına benziyor. Suriye olaylarında Et-Türkiyye (TRT Arapça) kanalı resmi Suriye rivayetini aktarmakla yetinmedi, ekranlarını Suriyeli yetkililere açarak karşı görüşe imkan vermeden konuşmalarını sağladı. Oysa aynı kanal, Bahreyn olaylarında muhalefetin serbest kürsüsü gibiydi. Bu da Arap dünyasını takip edenlerin bu kanalın yayınlarından ve politikasından rahatsızlıklarını dile getirmelerine yol açtı.
İran'a bağlı akımlar ve İran-Suriye-Hizbullah eksenine yakın kalemler de Suriye Haber Ajansı (SANA)'nın ve Lübnan'daki Hizbullah örgütü medyası gibi Suriye rejimine yakın kaynakların aktardığı rivayetlerin propagandasını yapıyorlar. Bazı Arap ülkelerinin, İhvan'ın ve Selefiler'in Suriye'deki olayların arkasında olduğunu, direniş Suriye'sinin büyük bir dış komployla karşı karşıya olduğunu iddia ediyorlar ve buna benzer vahşice baskıyı haklı gösteren, Suriye vatandaşına özgürlük ve onur isteyen halkı itham eden bahaneler ileri sürüyorlar.
Devrime sempati duyanlar
Bütün Türk yazarlar ve entelektüellerin hepsi Suriye'nin resmi rivayetinin propagandasını yapıyor değiller. Bilakis birçoğu Suriye halkına sempati duyuyor ve haklı taleplerini savunuyor. Ayrıca Suriye halkının ve muhalefetinin yanında yer alan ve Suriye rejiminin işlediği ihlalleri ortaya çıkaran sivil toplum kuruluşları da var.
İnsan hakları aktivisti yazar Osman Atalay, Milli Gazete'de yayınlanan bir makalesinde İslam dünyasının bugün Suriye'de gerçek bir sınavla karşı karşıya olduğunu söylüyor ve Suriye halkının bölgesel ve uluslararası hesapların kurbanı olduğuna işaret ediyor. İran'ı, Hizbullah'ı ve hatta bazı Filistinli grupları Suriye rejiminin yanında yer aldıkları için şiddetle eleştiriyor. Sivil toplum kuruluşlarını Suriye'de işlenen katliamlar karşısında seslerini yükseltmeye davet ediyor. "Suriye'nin komşularının politik ve ekonomik çıkarları Suriye halkının kanından ve geleceğinden daha değerli ve daha önemli mi?" diye soruyor.
Suriye olaylarını takip eden ve Suriye halkının taleplerini savunan sivil toplum örgütlerinden biri de, insan hakları ve mazlumlarla dayanışma derneği "Mazlum-Der". Bu dernek, görüşlerini Türk kamuoyuna anlatmaları için kapılarını Suriye muhalefetine ve tam olarak söylemek gerekirse Suriye İhvanı'nın temsilcilerine açtı. Suriye güvenlik güçlerinin uyguladığı barbarca baskıyı protesto için gösteriler düzenledi. Ayrıca, Suriye'deki Baas rejiminin ihlallerini ortaya çıkarmak için raporlar yayınlıyor.
Suriye halkına sempatiyle yaklaşan bu kişi ve kurumlar dışında; Türk Hükümeti, siyasi partiler, İslami cemaatler, resmi ve gayrıresmi basın-yayın organları daha önce Libya'da sınıfta kaldığı gibi Suriye imtihanında da sınıfta kaldı. Bu da Türkiye'nin, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin hedeflediği bölgesel rolü oynamaya ne kadar hazır ve gücü yettiği sorusunu gündeme getiriyor.
*Yazar
SON VİDEO HABER
Haber Ara