Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Mısır'daki devrim ve kafa karışıklığı

Deneyimli Ortadoğu muhabiri Patrıck Cockburn, Arap Baharı'nın başkenti Kahire'den bildiriyor: 'Mısır tamamlanmamış bir devrimin işaretleri ile dolu.'

15 Yıl Önce Güncellendi

2011-04-25 10:25:57

Mısır'daki devrim ve kafa karışıklığı

Mısır tamamlanmamış bir devrimin işaretleri ile dolu. Politika ve günlük yaşam sürekli değişim halinde. İsyanın doruğunda hırsızların içeri girdiği Kahire Müzesi'nin gökyüzüne açılan ulu tavanı bile hala tamir edilmiş değil. Hırsızlar halatla aşağı inmişler ve Tutankhamun'un gömütünde bulunan, aralarında altın bir askeri trompetin de bulunduğu parçaları çalmışlar. Hediye mağazası tarafından dikkatleri başka yöne çekilmemiş olsaydı, Mısır eserlerinin eski püskü orijinallerinden çekici buldukları ucuz fakat gösterişli kopyalarını yağmaladıkları müzeden daha fazla hazineyi almış olurlardı.

Hırsızların müzeyi korumasız bulduklarında yaşadığı kafa karışıklığı, Hüsnü Mübarek'in düşüşü sonrası hükümetin ve protestocuların yaşadıklarının bir aynası. Hepsi bir sayisi depremin meydana geldiğinin bilincinde, fakat bir şekilde on yıllardır Mısır'ı yanlış yönetenler hala ortalıkta. Mübarek gitmiş olabilir, ama şimdi Mısır, başında Mübarek'in 20 yıllık savunma bakanı, Kara Kuvvetleri Komutanı Muhammed Hüseyin Tantawi'nin bulunduğu 18 generalden oluşan Askeri Kuvvetler Yüksek Konseyi tarafından yönetiliyor.

Kahire'de bazıları ya "aynı tas aynı hamam" (plus ça change*) şeklinde hüzünlü veya Leopard'ın, Sicilya'da Lampedusa'nın devrim hikayesinin oldukça ünlü satırlarından bilerek alıntılar yapıyor: "Her şey değişmeli ki her şey aynı kalsın." Bu alıntının neden yapıldığını anlamak, Mısırlılarda şüphelerin eziyetinin -devrimden beri 5 bin kişinin denediği, sıklıkla kararların 10 dakikalık duruşmalarda alındığı askeri mahkemelerle- devam ettiğini gördüğünüzde kolay. 26 yaşında bir blogçu Maikel Nabil orduyu eleştirdiği için üç yıl hapis cezası aldı.

Fakat geçen hafta, orduya, yeni politize olmuş bir ülkede protestocuların taleplerini karşılamadıkça politik kredibiliteyi korumanın ne kadar zor olduğunu gösterdi. Mübarek 13 Nisan'da iki oğlu Ala ve Cemal ile birlikte gözaltına alındı. Ordu konseyi genç göstericilerin ileri sürdüğü cezaların tekrar gözden geçirileceğini söylüyor. Her daim değişime direniyor, üyeleri önce her iki anlama gelebilecek kaçamak bir dil kullanıyor sonra tavizlerde bulunuyor.

Generaller şimdiye kadar tersini yapacak kadar kendilerini güçlü hissetmediler, uzunca bir süre onlar mış gibi yaparken Mübarek'in yozlaşmış diktatörlüğü ile silahlı kuvvetler gibi devletin kurumları arasında her zaman büyük bir ayrılık vardı. Elbette her ikisi erişilmez bir şekilde bir birine bağlıydı ve Tahrir'de protestocuların haykırdığı "ordu ve halk bir" sloganı öncelikle bir savunmaydı askerlerin ateş etmemesi için. Çoğu Mısırlı 60 yıldır çoğu zaman kötü bir şekilde kendilerini yönetenin o olduğunu görmesine rağmen ordu son olayların sorumluluğunu üzerinden atmaya hevesli.

Ordunun rolü ile ilgili geleneksel davranışı tümüyle yanlış değil. Şimdi Arap Uyanışı'nın etkisi altında yalpalayan hükümetlerin belirgin hatlarını kavramak önemli. Tehdit altındaki rejimlerin çoğu askeri darbe ile iktidara geçirilen askeri diktatörlükler. Fakat 1970'lerin ortalarından itibaren Arap dünyasındaki bu askeri rejimler kendilerine darbe işlememesi için polis devletlerine evrimleştiler. Yöneticiler iktidara tırmandıkları askeri basamakları bir tarafa ittiler. Mısır'da subaylar kulüpler, lüks yerleşimler, kazançlı işlerden kesintiler ve etkin yasal dokunulmazlık gibi ayrıcalıklarını ellerinde tuttular. Ama gerçek güç anlamında muhaberatı -genellikle güvenlik ve istihbarat servisine böyle adlandırılıyor- yitirdiler.

Model, tüm Arap dünyası genelinde aynıydı. Irak'ta, Saddam Hüseyin askeri tankın üzerinde kimsenin hüküm sürememesinde kararlıydı. 1979'da devlet başkanı olduktan sonra iktidar, geniş aile çevresi, vahşi güvenlik servisleri ve Baas Partisi'nde merkezileştirilmişti. Libya'da Muammer Kaddafi 1980'lerde Çad'daki başarısız savaşı sonrası Libya ordusunu büyük oranda tasfiye ederken bir adım daha ileri gitti.

Son 10 günümü Libya'da geçirdim, öncesinde ise Mısır'daydım. Her ülkede Arap Uyanışı'nın güzergahlarındaki farklılıklar belirgin. Tunus'ta olduğu gibi Mısır'da, Mübarek'in ve Bin Ali'nin rejimlerinin gitmesine izin verirse kurumsallaşma işler kalacağını hissetti. Son kertede Mübarek'i görevden uzaklaştıran ordu olduğu için Kahire'de "devrim olarak başlayan şey askeri darbe olarak son buldu" diye konuşmalar var. Libya'da, Suriye'de rejim ve devlet bir birinden ayrılamaz bir bütün. Özel Kuvvetler'in başı Abdul Fattah Younnis ve dışişleri bakanı Musa Koussa gibi kurumsallaşmanın etkilenmemiş üyeleri, içeriden Kaddafi'yi yerinden etmektense iltica etmek zorunda kaldılar.

Libya'da profesyonel ordunun eksikliği, isyancıların yeni acemi askerleri eğitmekte uzun zaman önce emekli olmuş askerlere dayanması anlamına geliyor. Geçen hafta Bingazi'deki 17 Şubat Kampı'nda, Lübnan, Çad ve Ruanda'da hizmet ettikten sonra 22 yıl önce emekli olan saçlarına kır düşmüş Nuri Tawi adlı eski bir çavuş, birkaç düzüne genç adama fazla başarı sağlayamadan makineli tüfeği nasıl dolduracaklarını göstermeye çalışıyordu. Kaddafi daha eğitimli, fakat Misrata ve Ecdebiye gibi şehirleri kontrol etmesi için yetersiz birliklere sahip.

Son 20 yılda Arap polis devletleri, monarşi benzeri yaşlıca yöneticilerin iktidarı oğullarına devretme arayışı içinde olduğu rejimler haline geldiler. Bingazi, Kaddafi'nin oğullarının terk ettiği neredeyse tamamlanmış saraya benzer Regency Hoteli gibi projelerle çöplüğe dönüştürülmüş durumda. Kaddafi'nin krallara layık gösterişleri, kendisi Yeşil Kitabı'nın radikal atasözlerini çalışma dayatmasından koruyamadı. Şaşırtıcı olmayacak şekilde, çalışıldığı yer olan taht gibi çekici beyaz yapı yanıp kül oldu. Bir Bingazi sakini şikayet ediyor: "Kuzenim Yeşil Kitap bölümünde başarısız olduğu için üç aylık tüm bilgisayar kursunu tekrarlamak zorunda kaldı."

Kuzey Afrika'da ve Ortadoğu'da hem devletler arası hem de dış dünya ile ilişkilerin politik zemin değişiyor. Mısır'da yeni hükümet ABD ve İsrail ile düne göre daha az yakın olma arzusu içinde. Libya'da muhalefet askeri olarak daha zayıf, fakat Kaddafi isyancılara arka çıkan NATO'nun gücü nedeniyle gidici gibi. Libya gibi bir petrol ülkesi üzerinde, Kaddafi ve ailesi gittikten sonra yabancı etkisinin azalacağı kuşku ve kararsızlık uyandırıcı bir şey.

Doğu Libya'daki isyancıların gücü medyanın ihtiyaç duyduğu kitlesel protestoları düzenleyebilme yetenekleri. Bingazi'nin şehir merkezi ve diğer noktalarındaki gösteriler askeri manevralardan çok daha örgütlü.

Fakat burada NATO'nun ve Körfez monarşilerinin Libyalı isyancıların kaderi üzerinde gösterdikleri kaygıları ile ilgili Bahreyn'de vahşi baskıları görmezden geldikleri ve teşfik ettikleri sürece son dere iki yüzlü bir şey mevcut. Toplumun çoğunluğunu oluşturan Şiiler sistematik bir şekilde çalışma ve oy hakkından yoksun bırakılıyorlar, partileri tasfiye ediliyor ve liderleri tutuklanıyor, işkence görüyor. Karşılığında ABD ve NATO liderlerinin Libyalıların demokrasiyi getirmekte ne kadar istekli oldukları konusunda yeni yeni sızlanmalar var. Yabancı liderlerin insani meselelerdeki gösterişleri ve Mısırlı generallerin reformist gayretleri konusunda kinik (insanların her davranışının altında mutlaka bir çıkar olduğunu düşünen -ç.n.) olmak nedensiz değil, ama radikal değişimler zaten bizimle çünkü daha önce ilgisiz on milyonlarca politize oldu ve dünyanın en kaba polis devletlerinin kimsenin beklemediği kadar çok narin olduğu ortaya çıktı.

Ortadoğu uzmanı gazeteci Patrick Cockburn'un counterpunch.org'da 20 Nisan 2001 tarihinde yayımlanan makalesini Şenol Gürkan çevirdi.

*plus ça change, plus c'est la même chose: Fransız Devrimi sonrası "aynı tas aynı hamam" anlamında kullanılmış bir deyim.

ETHA
SON VİDEO HABER

Münbiçli Arap esnaf, PKK/YPG'yi anlattı

Haber Ara