Prof. Dr. Hayrettin Karaman'ın son kitabı "Kur'an Peygamberi", içinde bulunduğumuz Kutlu Doğum Haftası'nda yayınlanan en anlamlı kitaplardan biri. Karaman, Nesil Yayınları arasından çıkan kitabında, Kur'an-ı Kerim'de geçen 10 ayet-i kerime üzerinden Peygamber Efendimiz ve sünnetinin önemini vurguluyor. Çünkü Karaman sünneti idrak etmeksizin Kur'an-ı Kerim'in anlaşılamayacağını düşünüyor. "Sünnete Bağlılık", "İslam'ın Şiarları" ve "Örnek aile Ehl-i Beyt" kitabın diğer önemli ana başlıkları. Hadislerin ne zaman yazıldığı, bugüne nasıl geldiği, değişip değişmediği, hilye ve şemail konuları da bu bölümde irdeleniyor. "Kur'an Peygamberi" isimli kitabın bir önemli özelliği daha var. Hayrettin Karaman'ın çeşitli tarihlerde Peygamber Efendimiz ile ilgili yazdığı şiirler de bu kitapla biraraya getiriliyor.
"Kur'an İslamı" ve "Kur'an Müslümanı" gibi ifadeler, son dönemlerde yaygın olarak kullanılmaya başladı. Bu ifadeleri kullananlar neyi kastediyorlar?
Bu ifadeyi kullananların bir kısmı "İslam'ın kaynağı Kur'an'dır, hadisler/sünnet tarihi ve coğrafi şartlara bağlı geçici uygulama örnekleridir, bizi bağlamaz" diyorlar.
Sizin son kitabınız "Kur'an Peygamberi" ismini taşıyor. Bu ismi vermede özel bir hedefiniz ve mesajınız var mı?
Kur'an İslam'ı diyenlere şunu anlatmak istedim: Kur'an'daki İslam'da vazgeçilemez, olmazsa olmaz derecede önemli olarak Hz. Peygamber var; Kur'an'a dayanarak İslam'ı anlamak ve yaşamak isteyenlerin Hz. Peygamberi ve onun sünnetini yok saymaları veya etkisiz kılmaları mümkün değildir.
Kur'an-ı Kerim, günümüz insanlığına ve özellikle biz Müslümanlara nasıl bir Peygamber portresi çiziyor?
Her zaman ve her yerde din, ahlak, değer ve gerçeklik hükümleri alanlarında eskimez, başkası yerine konamaz, insanı var oluş amacına ulaştırmada eşsiz rehber ve örnek bir kâmil insan, Allah Elçisi.
Kitabınızda Resulüllah ile ilgili 10 ayet üzerinde duruyorsunuz. Bu ayetlerin öne çıkmasınaki temel sebep nedir?
Kitapta seçtiğim on âyet, O'nunla ilgili başka ayetleri ve hadisleri de özü itibariyle ihtiva ediyor. Mesela ben "Peygamberimize itaat"in dinde gerekli olduğuna dair bir âyetin mealini verdim, bu konuda birçok âyet ve hadis vardır; ama tamamı bu özde (Resul'ün din olarak söylediğini dinleme ve istediğine uyma özünde) birleşmektedir.
Kur'an'ı anlamada ve İslam'ı yaşamada Hz. Peygamber'in yeri ve önemini nasıl ifade edebiliriz?
Beşer ilmi gayb alemi başta olmak üzere dinin temas ettiği birçok konuda yeterli değildir. İnsanoğlu anlamada hataya, uygulamada eksikliğe düşme durumundadır; bu eşyanın tabiatı gereğidir. İşte bu sebeple anladığının doğru, yaptığının da Allah'ın muradına uygun olduğu kesin olan bir rehbere ihtiyaç vardır; Efendimiz bu ihtiyacı karşılayan "kâmil örnek, onaylanmış rehber"dir.
Kitabınızın ikinci bölümünde hadis-i şeriflere saldıranlardan bahsediyorsunuz. Bu kesimin gerçek amaçları ve kullandıkları yöntemlerle ilgili kısaca neler söylersiniz?
Hadisler konusunda iki karşılıklı ifrat (aşırılık) var: 1. Senedi ve metni incelemeden, bir hadis rivayetinin dinle ilişkisinin mahiyet ve derecesini araştırmadan ona sarılmak, uydurma sözleri Efendimize ait kılmak veya maksadın dışına çıkmak. 2. Sahih olan ve dini kural getiren hadisleri bertaraf ederek dini ideolojisine veya menfaatine uydurmanın önündeki engelleri kaldırmak. Bize düşen bu iki uca uzak durmaktır.
Ehl-i Beyt başlığı altında da çok önemli noktalara değiniyorsunuz. Günümüz İslam dünyasında Ehl-i Beyt'e saygı ve bağlılık konusunda ne gibi problemler görüyorsunuz?
Bir hadise göre Peygamberimiz (s.a.) "ümmetin doğru yoldan sapmaması için iki rehber bıraktığını söylüyor: Kur'an-ı Kerim ve Ehl-i beyt. Aynı konuda bir başka rivayette "Ehl-i beyt" yerine "sünnetim" ifadesi yer alıyor. Bu iki rivayet arasında çelişki yok; çünkü Ehl-i beyt Efendimizin sünnetini bilme, anlama ve uygumla bakımından en şanslı ve en müsait yakınlarıdır. Onlara uymak sünnete uymaktır, sünnete uyan da Ehl-i beyt'e uymuş olur. Problem Ehl-i beyt ile Kur'an ve sünneti karşıt veya farklı iki kaynak gibi telakki etmekten doğuyor. Eğer Ehl-i beyt ile sünnet arasındaki ilişki sahih bir şekilde anlaşılır ve kurulursa ümmetin bütünlüğüne doğru çok önemli bir adım atılmış olacaktır.
Yâ Resulallah
Seni sevmek dü âlemde saâdet yâ Resulallah
Ona vuslat da sendendir bu âdet yâ Resulallah
Seni sevmekle eşyayı yarattı Kadîr-u Hallâk
Bu sırra ermeye senden şefâat yâ Resulallah
Buna şâhid ve bürhandır hitabı Rabbimin "levlâk"
Senin şanın dü kevneyne seyâdet yâ Resulallah
Dedi Allah "Habîbim, rahmeten li'l-âlemînsin sen"
Bu rahmetten kime olmaz meserret yâ Resulallah
Harîm-i "Kâbe Kavseyne" eren yoktur cüdâ senden
Ulüvv-i kadrine eyler şehâdet yâ Resulallah
Sana derse "Habîbim" bir şerîki olmayan Allah
Habîb olman bize eşsiz keramet yâ Resulallah
Gönül ister ki hubbun bahrine dalsın fenâ bulsun
Kerem et âh n'olur artık, murâd et yâ Resulallah
H. Karaman (Konya, 1959)
Ağlatan da söyleten de aşktır
Son kitabınızda, özellikle Peygamber efendimizle ilgili şiirlerinize de yer verilmiş. Bu yönünüzü bilmeyenler çoğunlukta. Özellikle Resulüllah'a olan derin muhabbetinizi şiirle dile getirmeniz de bizi çok etkiledi. Şiire olan yakınlığınız ve yatkınlığınızın kaynağı nedir?
Sevgi ve coşku, yatağına sığmayan ırmak gibidir; mutad derinlik, kurallar, kıyılar onu sığdıramayınca taşar ve rahatlar. "Aşk ağlatır, dert söyletir" derler. Bence her ikisi de hem ağlatır, hem söyletir. Ağlarsınız ateşiniz geçici olarak hafifler. Ama bunu da her zaman istemezsiniz. Nitekim Yaman Dede şöyle diyor:
Yak sinemi ateşlere, efgânıma bakma
Ruhumda yanan ateşe nîrânıma bakma
Hiç sönmeyecek aşkıma imanıma bakma
Ağlatma da yak, hal-i perişanıma bakma!...
Yaşlar akarak belki uçar zerresi aşkın
Ateşle yaşar, yaşla değil yaresi aşkın
Yanmaktır efendim biricik çaresi aşkın
Ağlatma da yak, hal-i perişanıma bakma!..
Evet o büyük aşık ağlamak istemiyor ama, söylemekten de kendini alamıyor ve bu "söyleyiş" düz bir söyleyiş olmuyor, şiir oluyor.