Şam'da bir mahpus
Bugün iktidar sınıfı, hak etmedikleri maddi ve siyasi güce sahip. Bu sınıfın üyeleri, ekseri Suriyelilerin günlük gerçekliklerinden tamamen soyutlanmış durumda ve onların boğucu seslerini dahi işitmiyor. Son yıllarda, aralarında küçümseme kültürü gelişti.
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-04-13 10:18:58
Yasin El-Hac Salih* / TIMETURK
Elli senelik hayatım boyunca hiç pasaportum olmadı. Lübnan’ı ziyaretim dışında, Suriye’den hiç ayrılmadım. 2004 güzünden beri ülkeden çıkışım yasak. Birçok kereler almayı denememe rağmen, hiç mümkün olmadı.
Gençliğimin 16 yılını, komünist demokrasi yanlısı olduğum için ülkemin hapishanelerinde geçirdim. Son gösterilerde, hükümetin hepsinin-alın sıkıyönetim kanunları altında birçoğu genç daha fazla arkadaşım göz atına alındı.
Suriye’de 48 yıldır hâkim sıkıyönetim kanunları, iktidardaki elitin otoritesini Suriyelilerin özel ve kamu hayatlarının her alanına uzattı. Rejimin erkini, Suriye halkını istismardan engelleyecek hiçbir şey yoktu. Bugün, her-yere-nüfuz-eden kısıtlamaların kaldırılacağına dair sözler birbirini izliyor. Fakat bu kadar süre kendisini ayakta tutan sıkıyönetim olmadan Baas Partisi’nin Suriye’yi yönetmesi mümkün olabilecek mi?
Sıkıyönetim için resmi bahane, ülkenin İsrail’le savaş durumu. Ancak Suriyelilerin özgürlüklerini kısıtlamak Golon Tepeleri’nin işgaliyle sonuçlanan 1967 savaşında bu bir işe yaramadı. Ne Yahudi devletiyle diğer karşılaşmalarda ne de gerçek acil durumlarda bir faydası olmadı. Yarım yüzyıldır hükümetin gözünde her şey acil olduğu için, hiçbir şey acil değildi.
Suriye’nin saldırgan İsrail’le mücadelesi siyasi hayatın askerileşmesini teşvik etti. Özellikle tek parti hâkimiyetinin işine yarayacak şekilde. Hukukun üstünlüğünün askıya alınması, iktidardaki elite yardımcı bir çevre yarattı.
Baas Partisi 2005’te, çok da fazla kamuoyunda tartışmadan, bugün “sosyal pazar ekonomisi denilen ekonomiye geçme kararı aldı. Rekabeti ve özel girişimi, geleneksel sosyalizmin iyi önlemiyle harmanlamayı düşünüyordu. Gerçekte devlet çekilince, yeni tekeller oluştu ve hizmet-ürün seviyesi düştü. Yerel mahkemeler yozlaştığı ve bağımsız olmadığı için, sorunlar hakkıyla duyulamadı. Rüşvetçi ve başıboş bürokrasinin eklenmesiyle, sözüm ona ekonomik reformlar, zengin ve güçlünün ekonomik erkin temellüküne meşruiyet sağladı.
Ekonomik liberalleşme, siyasi liberalleşmeyle hiçbir şekilde ilişkili değil. Yarım yüzyıl “sosyalist” hâkimiyetin ardında, Suriye’de eşitlik ilkelerini, hukukun üstünlüğünü kabul etmeyen yeni bir aristokrat sınıfı oluştu. Dara ve Lateyka şehirlerinde göstericilerin, bu korkulu ve nefret edilen aristokrasinin özel mülküne davranması kazara bir durum değildi. Ülkenin GSM ağını elinde tutan Başkan Beşşar Esed’in kuzeni Rami Mahluf, herkesten daha fazla erk ve varsıllığın iç içe oluşunu temsil edenlerden.
Bugün iktidar sınıfı, hak etmedikleri maddi ve siyasi güce sahip. Bu sınıfın üyeleri, ekseri Suriyelilerin günlük gerçekliklerinden tamamen soyutlanmış durumda ve onların boğucu seslerini dahi işitmiyor. Son yıllarda, aralarında küçümseme kültürü gelişti.
Her ne kadar bazıları gösterilerin dini motifli olduğunu söylese de, camilerde başlamasına rağmen, son gösterilerde İslamcıların esaslı bir rol oynadığına dair hiçbir işaret yok. Camide ibadet eden müminler hükümetin dağıtamayacak yegâne “toplanmalar” ve dini metinler de hükümetin bastıramayacağı yegâne “görüşler”. İslamcı sloganlardan ziyade, 1 Nisan Rufai Camisi’ndeki en baskın ses, “Bir, bir, bir! Suriye tek bir!” idi. Suriyeliler özgürlük istiyor ve bunun Montesquie’nun her tiranlığın membası saydığı korku tarlasına ekilmeyeceğinin de farkında. Bunu herkesten daha iyi biliyoruz.
Eşitlik, adalet, onur ve özgürlük, Suriyelileri gösterilere çeken şeyler. Din yok aralarında. Bu istekler, birçoklarını hükümet korkusundan kurtarıp rejimi savunma durumuna itti.
Suriye rejimi, Mısır’daki Hüsnü Mübarek ya da Tunus’taki Zeynel bin Abidin’den çok daha fazla desteği sahip. Bu Esed’in gösterileri dağıtmak için güvenlik güçlerine güvenirken hesaba katmaz göründüğü bir güç kaynağı. Eğer rejim derinden zarar gören meşruiyetini sürdürmek istiyorsa, göstericilerin taleplerini karşılamalı, yıllarının eşitlik ve özgürlük özlemini tanımalı.
Gösterilerin sonucu ne olursa olsun, Suriye’nin önünde zor bir yol var. Baskının acısı yerine tabi ki bağımsızlığın güçlüğünü tercih ederim. Kişisel olarak, Suriye dışında bir yerde yaşamak istemem. Buna rağmen 10 yıldır ayrı düştüğün Avrupa’daki kardeşlerimi görmeyi arzu ediyorum. Ayrıca güvende hissetmek istiyorum.
* El-Hac Salih, bir yazar ve eylemci.
Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara