Burmalı Müslümanlara kim sahip çıkacak?
Vatansız, umutsuz: Rohinyaların bitmeyen dramı... Burma'daki Budist diktatörlüğün kendi vatanlarında parya ettiği, komşu Bangladeş’te mülteci kamplarında hayatta kalmaya çalışan Rohinyalar, Müslüman ülkelerin ilgisizliğinden şikâyetçi.
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-04-11 15:29:45
Tony Cliff* / TİMETURK
Mahmude Hatur, üç yıl önceki o meşum günü hiç unutamıyor. Kocası, güney Bangladeş’teki Kutupalong mülteci kampından şafakla ayrılarak diğer mültecilere ve çevre sakinlerine satacak odun için ormana gitmiş. Bir daha dönmemiş.
Mahmude’ye onun boğulduğu söylenmiş. Ancak hiçbir zaman emin olamamış. İki çocukla 27 yaşında dul kalmış. Sekiz aydır tüberkülozdan muzdarip Mahmude, çalışamayacak kadar zayıf ve çocukları kendini beslemekten aciz.
Yüzünün solgunluğu ve kollarının zayıflığı, ne kadar az beslendiğini ispatlıyor. Hayatta kalabilmek için tek dayanağı diğer mültecilerin cömertliği. “Ancak burada insanların yapabileceği fazla bir şey yok” diyor Mahmude: “Herkes aynı durumda”.
Mahmude, vatanı Burma’daki zulümden komşu Bangladeş ve diğer ülkelere kaçan etnik bir Rohinya. Dar bir sahil şeridindeki bölge boyunca, seyrek ormanla kaplı kumluk bir arazi, Bengal Körfezi ve Burma sınırı arasında sıkışmış. Rohinya sürgünleri ağır tuz çuvalları, odun demetleri, tuğla yığınları, balık sepetleri, buz blokları taşırken görülebilir.
Her şey bir kenara gezegendeki en büyük vatansız halk olmanın yükünü taşıyorlar. Yaklaşık 1,5 ila 2 milyondan sadece 48 bin 800 Rohinya, Bangladeş ve Malezya’daki Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne kayıtlı. Burma’nın batı Arakan eyaletinde yaşayan bir milyondan fazla Rohinya’nın vatandaşlık hakları ellerinden alınmış. 500 bin ila 1 milyon arası Rohinya, başka ülkelerde yasadışı göçmen olarak sürgünde yaşıyor.
Rohinya, Burma’da (adı artık Myanmar) her zaman parya değildi. Her ne kadar İngiliz sömürge işgaline kadar eskiye giden Müslüman ve Hintli karşıtı fikirlerle canlanan şovenist Budist rejimin değişmez kurbanları olsalar da, Rohinyalar, Burma’da 1982’ye kadar vatandaşlık statüsüne sahipti. O sene o zamanların diktatörü Ne Win, onları vatandaşlıklarından soyutlayan bir yasa ilan etti. Bu ülkenin yakın tarihindeki en kara bölümlerden birinin son kısmıydı. Naga Min Operasyonu (“Ejder Kralı Operasyonu”) batı Arakan eyaletinde 1978’de başladı.
“Yasadışı göçmenleri” bastırma adına, ordu ekseri Rohinyalara yönelik sayısız tutuklama, cinayet ve tecavüz gerçekleştirdi. Köyler yakıldı ve yağmalandı. Camiler ve diğer dini mekânlar, özellikle hedef alındı. Operasyon 200 bin Rohinya’nın komşu Bangladeş’e kaçmasına neden oldu. Birçoğu 1979’de iade edildiler. 1991-1992 arasında cuntanın zorla çalıştırma, yargısız infaz, işkence ve tecavüzünden kaçan 250 bin kişilik yeni dalga ülkeyi terk etti. Şu an rejim baskıcı uygulamalarını sürdürse de, şiddeti bir nebze azaldı.
Geçen yıl Arakan’da büyük bir Rohinya köyüne gizli bir seyahatimde, eski bir caminin nispeten koruması altında, yaşlı bir Rohinya, Burma idarecilerin yerel halk üzerinde uyguladığı sayısız kısıtlamaları aktardı: “Burada nesillerdir yaşamamıza rağmen, neredeyse her şey için izin almamız gerekiyor; bölgeden ayrılmak, çocuklarımızı okula göndermek, evlendirmek ve iş açmak için. Buradaki herkes gibi zorla çalıştırmaya, keyfi tutuklamalara, topraklarımızın müsaderesine ve diğer ihlallere uğruyoruz”.
Rohinya aynı zamanda, Arakan’daki baskın Budist grup Rahine’nin de hedefi. Rahinelerin kendilerinin de cuntanın etnik azınlıklara yönelik sistematik baskılarının kurbanı olduğu düşünüldüğünde bu oldukça acı bir ikilem. Budist radikallerin camilere saldırısı ve Rohinyaların misillemesi olağan durumlardan. Kendilerin haklı göstermek için her iki grupta taraflı ya da uydurulmuş geçmişten sonu gelmeyen örnekler veriyor.
Her iki taraftan aşırılarca ve böl-yönet taktiğini başarıyla uygulayan idaredeki cuntaca desteklenen yabancı düşmanlığı, tarafsız bir tartışma ve uzlaşma umudunu yok etmiş. Buna rağmen, Rakhine toplumunun “yüksek doğum oranları ve hızla artan nüfuslarıyla Rohinyanın topraklarını işgal edeceği korkusu”nun belki temeli olabilir ancak iyice araştırılması gerekiyor.
Sürgün Rohinyaların Bangladeş’teki dramatik durumu, dış basına Burma’dan daha açık olduğu için azınlığın devletsizliğini gösteren bir vitrine dönüşmüş. Rohinyalar mülteciler olarak Bangladeş’teki gelişen sahil bölgesi Cox’s Pazar’ın güneyindeki Kutupalong ve Nayapara kamplarında yaşıyor. Bu kamplar UNHCR denetiminde ve az sayıdaki uluslararası sivil toplum örgütleri (STK) desteğinden faydalanıyor. Düzgün inşa edilmiş evler, okullar, oyun alanları ve kanalizasyon sistemiyle, bu kamplar dünyadaki diğer benzerleri gibi iyi idare ediliyor.
Fakat en büyük tesis Kutupalong, daha az sevimli yüze sahip bir ikize sahip. Çoğunluğun “Çakma Kutupalong” dediği yer, kelimenin tam anlamıyla “Hakiki Kutapolong”a bağımlı olmuş. Plastik kaplar, dallar ve kurumuş yapraklarla kapatılmış binlerce kerpiç ev, çıplak tepelerde birbirleri üzerine yaslanmış. Bölgedeki STK’nın son sayımına göre burada 20 bin kişi yaşıyor.
Burada, gölgenin en ufak izi bile yok. Ne tuvalet var ne de doğru dürüst bir kanalizasyon. Sadece Fransız Uluslararası STK’larının temel su ihtiyacı için kurduğu birkaç pompa bulunuyor. Yaz mevsiminde, kulübelerin içi cehennemden farksız hale geliyor. Muson mevsiminde, su kulübe duvarlarını eritip dik vadileri çamurlu akıntılara dönüştürüyor. Her mevsim, gece ve gündüz hastalık taşıyan haşeratsız yer yok.
Kampı 6’ya ayıran bloklardan birinin lideri Kerim, “Yeterince sinekliğimiz yok. Burada hastalık kol geziyor; sıtma, ishal ve tüberküloz. Bir de başımıza suçiçeği ve kızamık çıktı” diyerek yaşadıkları sıkıntıyı aktarıyor.
Sanki edepsiz bir sergiymişçesine, analar bebeklerinin ve çocuklarının suçiçeği izli yüzlerini gösteriyor. Daha da endişe verici olan Avrupa İnsani Yardım Ofisi’nin (ECHO) bulgularına göre kampın yüzde 30’unun akut beslenme yetersizliğine sahip olması. Hollanda Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü’nün (MSF) ana caddede kurduğu bir klinik var. Ayrıca Fransız Action Contre la Faim’in (ACF) de “Çakma Kutupalong” sakinlerine tıbbi tedavi sağlama ruhsatı bulunuyor.
Birkaç km güneyde yer alan diğer gayri-resmi kamp Leda’daki yaşayan 13 bin 700 Rohinya, nispeten daha iyi koşullara sahip. Hintkamışından yapılmış evler, taşla döşenmiş vadilere düzgünce sıralanmış. Aralarında çiçekler ve yeşil alanlar bulunuyor. Buna rağmen Bangladeş yetkililerince geçici kamplarda uygulanan sınırlamalar çok şiddetli. Yiyecek dağıtımı ve eğitim kısıtlanmış. Yine de bu kurallar katı şekilde uygulansaydı, “Çakma Kutupalong” ve Leda, tamamen ölüm kamplarına dönerdi.
Dehşet verici şartlara rağmen, mülteciler bu kısıtlamaları atlatıp hayatlarını idame ettirebiliyor. Örneğin Kutupalong’da, okul yerine, toplum liderleri dışarıdan aldıkları desteklerle kulübeler içerisinde yerel öğretmenlerle 30 sınıf açabilmiş.
Geçici kampların dışında dolaşmakla ilgili sınırlama, yasakların içerisinde belki de en az uygulananı. Kutupalong toplum lideri Kerim şöyle anlatıyor: “Birçok mülteci birkaç günlüğüne ya da bir haftalığına tuğla ya da kurutulmuş balık fabrikalarında, çekçek sürücüleri olarak tuzlalarda çalışmak için ayrılıyor. Genelde günlüğü 100 taka’ya (1,4 dolar, 2 TL) çalışıyor. Bir aileyi beslemesi imkânsız bu nedenle ebeveynlerin her ikisi de çalışmak durumunda.
Yasadışı işçilerin bu nüfusu özellikle istismara açık ve yerel otoriteler ile halkın merhametine kalmış. Rohinyalara yönelik tecavüzler, dayaklar, hırsızlıklar ve diğer zulümler yıllardır bilinen bir olgu. Kampların dışında 250 ila 300 bin Rohinya’nın yaşadığı tahmin ediliyor. Ülkenin her yerine dağılmış göçmenler yasal statüleri olmadığı için aynı şekilde risk altında.
Burada etnik bir ironi var. Rohinyalar, güney Bangladeş’teki baskın Bengalilerle aynı kökenden geliyor ve ülkenin en büyük limanı Chittagong ve çevresindeki dili konuşuyor. Zaten fakir ve yoğun nüfusla kolayca karışabiliyorlar fakat aynı zamanda işleri kapan ve sınırlı toprakta mütecaviz olarak görülüyorlar.
Rohinyaların durumunu izleyen Arakan Projesi koordinatörü Chris Lewa, “Son 2-3 yıldır özellikle iki toplum arasında derin gerilimler oluştu” diyor. Kutupalong yakınlarındaki Ukhia adlı küçük kasabada yerel halk, “Rohinya-karşıtı komiteler” kurmuş. Chittagong Rohinya haber ajansı Kaladan’dan bir gazeteci, “Toplantılar düzenliyorlar ve Rohinyaların işlerini nasıl ele geçirdiğini anlatan yayınlar dağıtıyorlar ve gönderilmelerini istiyorlar” diye açıklıyor.
Yerel otoritelerin yaptığı istismarlar o kadar kötüleşmiş ki Şubat 2010’da Fransız Sağlık STK’sı (MSF) arının yuvasına çomak sokarak, “Bangladeş’teki devletsiz Rohinyalara karşı uyguladığı baskı politikası neticesinde insanlar korku içinde mülteci kamplarına kaçışını” kınadı. Bu kampanya en azından Rohinya için şartları geçici şekilde iyileştirmeye muvaffak olabilmiş.
Ancak MSF’nin çıkışı, bazı eleştirmenlere göre “Bangladeş hükümetine karşı yapıcı olmayan bir yaklaşımı geliştirerek” daha sonrasında yetkililerden çok daha güçlü bir tepkiye neden oldu. STK’ların kamplarda çalışma izinleri iptal edildi ve onları sınırdışı tehdidi altında çalışmak zorunda bıraktı. Lewa “bu hükümetin STK’ları susturma stratejisi” diyor.
Burma ve Bangladeş’teki yoksun Rohinya gençlerinin sayısı, İslamcı aşırı gruplarca potansiyel istismar endişelerini doğuruyor. 1990’larda Bangladeş’te İslamcı görünen silahlı hareketlerce birkaç devşirme vakası görülse de yardım çalışanlarına göre bugün böyle bir gruba ilişkin bir emare bulunmuyor.
Burma’da, cuntanın engin gözetleme araçlarının heryerdeliği dışarıdan herhangi bir devşirme planına izin vermiyor. Arakan Eyaleti’nde çalışan Yangon’daki MSF çalışanı “Bu suçlamalar sadece fantezi” diyor ve ekliyor: “Rohinyalar kesinlikle dinibütün Müslümanlar fakat bu onların terörist olduğu anlamına gelmez”.
Bunun yerine binlerce Rohinya sürgünü, daha iyi bir hayat edinebilecekleri ülkelere gitmek için Bangladeş’i terk ediyor. Birçokları, Hint Okyanusu’nu aşarak Güney Asya’nın daha zengin ülkelerine varmak için tehlikeli ve pahalı bir yolculuğa çıkıyor. 19 bin 800’ü UNHCR’nin gözetiminde yaklaşık 25 bin Rohinya, Malezya’da yaşıyor. Son iki yıldır yaklaşık 420’si de Endonezya’ya ulaşabildi.
Tayland’da yetkilileri Rohinya-tekne halkına yönelik tavırlarıyla eleştirilerin hedefi olmuştu. 2009’da Tayland ordusu, bin Rohinya’nın bulunduğu tekneyi motorsuz ve susuz-yiyeceksiz denize bırakmakla suçlandı. İnsan hakları organizasyonlarına göre, yarısından fazlası boğuldu. Tayland Başbakanı Abhisit Vejjajiva geçen ay, yabancı basınla toplantısında siyasi mültecilerden ziyade “ekonomik göçmenler” olarak gördüğü Rohinyaların gönderilmesine ilişkin hükümet politikasını anlatırken bunu doğruladı.
Aralarında Rohinyalar sıklıkla diğer Müslüman ülkelerden destek görememekten şikâyetçi. Sürgün Arakan Rohinya Ulusal Organizasyonu (ARNO) liderlerinden biri, “Dine icabet edilmiyor, Müslüman kardeşliği diye bir şey yok” diye yakınıyor. Büyük bir Rohinya topluluğu, Sünni Suudi Arabistan’da ikame bulunuyor.
Yangon’daki Suudi Elçiliği, 120 bin kişi olduğunu öne sürse de birçoğu ülkeye Bangladeş pasaportlarıyla girmiş. 300 bin Rohinya’nın yıllardır Pakistan’da yaşadığı tahmin ediliyor. Karaçi çevresine yerleşen Rohinyalar yerel halkla kaynaşmayı başarmış.
Rohinyaların Bangladeş’ten Burma’ya iadesi yıllardır sürüncemede zira oradaki siyasi durum güvenli bir dönüş için çok az garanti sunuyor. UNHCR sözcüsü Kitty McKinsey, “Son iadenin olduğu 1992-2005 arasında 236 bin 599 mülteci Bangladeş’ten Burma’ya geri döndü” diyor.
McKinsey şunu da eklemeden geçemiyor: “Bangladeş hükümetinin şu an bulunduğunu söylediği kayıt dışı en az 200 bin ila 400 binin yarısı kadar Rohinyanın 1991’deki mülteciler olarak kayıtlı olduğunu Burma’ya gidip tekrar Bangladeş’e döndüğüne dair bulgular var”. McKinsey’in demesi o ki bu kişiler eski mülteci statülerini kaybetmiş.
Üçüncü ülkelere yerleştirme, 2006’da başlatılan bir programa rağmen istisnai bir durum. Uluslararası Göç Ofisi(IOM) sözcüsü, “926 Rohinya, Birleşik Devletler, Kanada ve Avustralya’ya yerleştirildi. Bu sene 500 kişinin daha yerleştirilmesi gerekiyordu ancak Bangladeş hükümetinin programın sonuçlarını değerlendirmesini beklemek zorundayız” diye konuştu.
Burma’nın etnik azınlıklarının kaderini adresleyen kapsamlı siyasi bir uzlaşı belirsizliğini koruduğu sürece Rohinyaların vatanlarına dönüşü bir hayal olarak kalmayı sürdürecek. Naypiyidaw’da yeni iş başına gelen kabinenin böylesi bir iyiliğe hiç ilgisi yok görünüyor. Burma’nın Rohinyaları daha uzun yıllar hayatlarını devletsiz şekilde sürdürmeye mahkûm görünüyor.
*Müstear ad kullanan Tony Cliff, Bangkok’ta yaşayan serbest bir gazeteci.
Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara