Ahmed er-Reysuni / TİMETURK
Herkes uzunca bir süredir ve sabırsızlıkla Beşar Esad’ın konuşmasını bekliyordu. Başdanışmanı Luayna Şaban bir hafta önce bize alınan tarihi reform kararlarını haber vermişti. Bu kararlardan biri de büyük bir süratle kaldırılması beklenen olağanüstü hal kanunuydu. Sonra bize başkan Esad’ın kısa bir süre içerisinde bir konuşma yapacağı ve alınan reform kararlarını ilan edeceği müjdesini verdiler. Suriye devlet televizyonu da sık sık aralıklarla "az sonra... az sonra..." alt yazısını geçerek başkanın konuşmasını yayınlayacağını duyurdu. İnsanlar da ekranları başında toplandı, ancak beklenen konuşma ne az sonra ne çok sonra gelmedi.
Bu sefer insanlar başkanın ne zaman konuşma yapacağına dair soru sormaya, tahminler yürütmeye başladı. Sonra iki gün içerisinde konuşur dendi. Yardımcısı Faruk el-Şara, “Başkanın konuşmasının içerdiği kararlar ve reformlardan dolayı herkesi tatmin edeceğini” ilan etti. Sonunda beklenen konuşma gerçekleşti. Çarşamba günü gerçekleşti yani Cuma gününden iki gün önce, Cuma günü nedir bilir misin?
Konuşma, neredeyse unuttuğumuz bir döneme ait, geri ve ağır bir tiyatro şeklindeydi. Esad yaklaşık bir saat dedikodu yaptı, güldü durdu. Evet, konuşmasının başından sonuna kadar bunu yaptı. Bu da bana şu Arap atasözünü hatırlattı: “Sebepsiz yere gülmek terbiye azlığındandır.” Ancak çok gülmek başkanın yüzündeki gerginlik ve konuşmasındaki dengesizliği örtmeye yetmedi. Gülerken ve dedikodu yaparken Esad yalnız kalmasın diye bir de yayına büyük bir kalabalık vermişler, bunlar başkanı habire alkışlıyor, iki de bir tezahürat yapıyorlardı. Zaman zaman da ormanın Esed’ine (kralına) övgü dolu şiirler ya da onu metheden yazılar okuyorlardı. Dünyanın hiçbir parlamentosunda böyle çoğunlukta bir şaklabanlar güruhu bulamazsınız. Bunların çoğu güya halkın vekili. Seslerini yükseltiyorlar; “Esad dünyanın en büyük lideri”, “Kanımız, canımız sana feda olsun Esad” ve “En büyük Esad başka büyük yok”… Tarihe geçecek bir şaklabanlar tiyatrosu adeta…
Başkan Esad, Tunuslu, Mısırlı, Libyalı ve Yemenli selefleri gibi dış ülkelerin kendi ülkesine komplo kurmak istediklerini söylemekten geri kalmadı. Yine selefleri gibi yabancı televizyon kanallarını olayları çarpıtmak ve provakatörlük yapmakla suçlamaktan geri durmadı. Ancak meslektaşlarının aksine onların eski tecrübelerinden öğrendiği yeni bir şey ekledi, “Benim bu konuşmamı yeterli bulmayanlar çıkabilir” dedi. İşte ben orada kendimi tutamadım, gülmeye başladım ve kendi kendime şöyle dedim: Bu konuşmasında ne karar aldı, ne ilan etti veya ne ekledi ki “bu yeterli değildir” denilsin? Hiç bir şey sunmadı, yeni hiç bir şey getirmedi. O da selefleri Zeynelabidin bin Ali, Hüsnü Mübarek, Muammer Kaddafi ve Ali Abdullah Salih gibi halkın isteklerini görmezlikten geldi.
Hatta Suriye Anayasası diye bilinen meşhur rezaletin sekizinci maddesinde yer alan rezalete ne uzaktan ne yakından değinmedi. Bu madde Baas Partisi’ne Suriye ve Suriye halkına ilelebet sahip ve efendi olma hakkını veriyor. İşte size bu maddenin tam metni:
“Arap Sosyalist Baas Partisi toplum ve devletin lider partisi olup halk kitlelerinin güçlerini birleştirmek ve bunu Arap Ümmeti’nin hedeflerinin hizmetine sokmak için çalışan İlerici Ulusal Cepheye önderlik eder.”
O yüzden özetle şunu söylüyorum: Esad konuştu, ama dağ fare doğurdu. Yazık çok yazık… Yıllardır baskı, zulüm, işkence, yolsuzluklar ve haklarını yoksullaştırarak aile iktidarları sayesinde iktidarda kalanlar insanlarını ne zaman anlamaya çalışacaklar. Daha doğrusu bu tiyatrolarından ne zaman vazgeçecekler…
*Faslı düşünür ve aydın. Uluslararası Müslüman Alimler Birliği üyesi.
Bu makale Mehmet Direk tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.
Deraa katliamıyla eliniz kanlandı. Bu lekeyi ancak iktidarı halkın gerçek sahiplerine terkettiğinizde yayılmasını önleyebilirsiniz. Yoksa bu leke tüm bedeninizi saracak...